“12 Eylül Adaleti” ve “Soykırımla Yüzleşme”

İstanbul’da 23 – 30 Eylül 2011 tarihleri arasında Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali yapıldı. Festivalde birkaç film izledim. İlki “12 Eylül Adaleti – 1 – Nefti Yeşil ve Mavi: İdamlar” filmiydi. Cahit Akçam’ın yönettiği bu film, 80’li yıllarda devrimcilerin hangi koşullarda yargılanıp idam edildiğini, idam gecesi nelerin yaşandığını, tanıkların anlatımıyla izleyicilere göstermeyi amaçlayan bir belgeseldi.

Filmin devamı niteliğindeki “12 Eylül Adaleti – 2 – Cezaevleri” ise, 80 döneminde “asmayıp da beslediklerinin” cezaevleri koşullarını anlatıyordu.

Her iki belgesel de 12 Eylül adaletini sorguluyordu.

Rakamlarla 12 Eylül’ün tablosuna kısaca göz atarsak, bu filmlerin izleyicinin üzerinde bıraktığı etkiyi de anlatmış oluruz sanıyorum.

12 Eylül döneminde;

650 bin kişi göz altına alındı. Bunlardan 230 bini yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50′si asıldı. Bunlardan 26’sı siyasi suçlu, 23’ü adli suçlu, biri de Asala militanıydı.

Gözaltında tutulanlar arasında 171 kişinin işkenceden öldüğü kabul edildi. Gözaltındaki 300 kişinin ölüm nedeni ise belirtilmedi.

Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını kaybetti. Bunlardan 144 kişinin ölümü kuşkuluydu. 14 kişi açlık grevinde hayatını kaybetti. 16 kişi cezaevinden kaçmaya çalışırken vuruldu. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi. 73 kişinin ise ölümü doğal bulundu.

Bu liste çok uzun ama, birkaç rakam bile bu tablonun korkuç bir gerçeği ortaya koyduğunu gösteriyor.

“İdamlar” filmi duygusal bir fim. İdam edilen gençlerin yakınlarını dinlerken gözyaşlarınız sel olup akıyor.

“Cezaevi” filmi ise tam tersi. O kadar can acıtıcı ve kan dondurucu ki, ağlayamıyorsunuz bile. Filmi izlerken, idam edilenlerin daha şanslı olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Cezaevi koşullarında yaşamaktansa ölmeyi tercih noktasına geliyorsunuz.

12 Eylül döneminde cezaevleri işkence kampları gibi çalışmış. O cezaevlerinde hukuk ve yasalara hiç uyulmamış. Kimine elektrik verilmiş, kimi falakaya yatırılmış, kimi askıya aslılmış, kimi kanalizasyon pisliklerinin içinde yaşamak zorunda bırakılmış… Bunlar en bilinen ve en basit görülen işkenceler. Gerisini varın siz düşünün.

Şimdi Diyarbakır, Metris, Mamak, Mersin, Erzurum, Buca vs. gibi cezaevlerinde o işkenceleri yaşayanların, çocuklarının cenazesini bile alamayan o ailelerin adaletin işlemesini istemesinden daha doğal ne olabilir ki…

Gerçi geçen seneye kadar bu mümkün değildi. Çünkü Anayasa’nın geçici 15. Maddesi 12 Eylül dönemi ve yönetimi üzerindeki yargısal denetimi engelliyordu. Geçen sene bu madde yürülükten kaldırıldı. Şimdi 12 Eylül mağdurları savcılıklara şikayet dilekçelerini verebiliyor.

Verebiliyor vermesine de, bugüne kadar göstermelik birkaç soruşturma dışında gerçek bir yargılanma yapılamadı. Geçen yıl Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın ifadelerini almak için ayaklarına kadar giden savcılar “Paşam sizlere birkaç soru sorabilir miyiz” diye söze başlamış, Evren ve Şahinkaya da “pişman olmadıklarını, halkın kendilerini desteklediğini” söylemişti.

Belli ki biz Kamboçya kadar olamayacağız.

“Suç ve Ceza Film Festivali”nde izlediğim bir başka film de “Soykırımla Yüzleşmek”ti.

David Aronowitsch ve Staffan Lindberg tarafından çekilen bu belgesel film, Kamboçya’daki Khieu Samphan ve Pol Pot dönemini anlatıyor. Kızıl Kmerler döneminde, 1975 – 1979 yılları arasında Kamboçya’nın devlet başkanlığını yapmış olan Khieu Samphan’ın yargılanma öncesini anlatıyor. Filmde, Khieu Samphan, ülkeyi yönettiği yıllar içinde yaşanan katliamlardan haberi olmadığını, bu yüzden sorumlu tutulamayacağını söylüyor.

Pol Pot önderliğinde 1975 yılında Kamboçya’da iktidara gelen Kızıl Kmerler, sosyalizm iddiasıyla acımasız bir diktatörlük kurmuşlardı. Kızıl Kmerler 1975 yılında başkent Phnom Penh’e girdikten sonra Amerikan bombardımanın başlayacağını söyleyerek şehri boşalttırdırlar.
Üç gün sonra geri geleceklerini söyleyerek yanlarına hiçbir şey almalarına izin vermediler. Önce herkesin paralarına, özel ve değerli eşyalarına el koydular, sonra da zenginleri ve eğitimlileri teker teker öldürdüler.

Ülkede bunlar yaşanırken, dünyanın hiçbir şeyden haberi olamadı. Ülkenin dış dünya ile olan haberleşme bağlantıları kesildi, sınırları kapatıldı. Yabancı elçilikler kapı dışarı edildi. Çok kısa sürede ülkedeki radyo, televizyon, telsiz gibi iletişim araçlarına el kondu. Şehirliler kırsal alana sürüldü ve bu insanlara zorla çiftçilik yaptırıldı. Böylece sınıflar ve insanlar arasındaki farklılıkların kaldırılacağını sanıyorlardı. Ölüm cezaları rastgele veriliyor ve rastgele uygulanıyordu. Eski cezaevleri yetersiz kaldığı için yeni cezaevleri inşa edildi. Bunlardan Tuol Seng cezaevinde tutsaklara çok ağır işkenceler yapıldı. Öyle ki, Tuol Seng hapishanesine canlı giren on binlerce insandan sadece onikisinin sağ çıktığı söyleniyor.

Dört yıl ülkeyi yöneten Kızıl Kmerler döneminde iki milyon kişi öldürüldü. Bu ülkenin dörtte biri demekti. Kızıl Kmerlerin kanlı iktidarı, 1979 yılında Kamboçya’nın Vietnem tarafından işgal edilmesiyle son buldu.

Bugün Kızıl Kmerlerin hayattaki dört yöneticisi “savaş suçları”, “insanlığa karşı suçlar” ve “soykırım suçu” işlemekten yargılanıyor. Nuon Cheo, leng Sary, Khieu Samphan ve leng Thirith’in yargılanması henüz bitmedi. Davanın birkaç sene sürebileceği söyleniyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun, adalet er ya da geç işyecektir.

Bütün insanlık bunu bekliyor ve bunu diliyor.

670110cookie-check“12 Eylül Adaleti” ve “Soykırımla Yüzleşme”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.