’12 Eylül’e karşı açık tanıklığa hazırız’

Açıklamada imzası bulunanlar şunlar:

“78’liler Girişimi, İstanbul İHD, Alevi ve Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri, Özgür Demokratik Alevi Hareketi, Barış Anneleri, Göç-Der, Dersim Enstitüsü girişimi, Emekli-Sen 3 nolu şb, Emekli ve Yaşlılar Hareketi, KESK İstanbul Şubeler Platformu, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, TUAD, İDA-DER, Yaşam Ağacı Derneği, Karşı Sanat Çalışmaları, Anti Kapitalist, İstanbul Makina Mühendisleri Odası, EMEP, ÖDP, DTP, SDP, SP (Sosyalist Parti), İKP (İşçi Kardeşliği Partisi), SEH (Sosyalist Emek Hareketi), EHP (Emekçi Hareket Partisi), Yeşiller Partisi…”

78’liler Girişimi’nden Nimet Tanrıkulu’nun okuduğu “Geçici 15. Madde Kaldırılsın! 12 Eylül Darbecileri Yargılansın!” başlıklı açıklama aynen şöyle:

Türkiye bir süredir Ergenekon davasından hareketle darbe ve darbeciliği tartışıyor. Sahte olup olmadığı her nasılsa bir türlü anlaşılamayan son belge ise bu tartışmayı yeni bir noktaya taşımış görünüyor. Ordu içindeki darbeci gelenek tartışmanın odağında! Ve nihayet sıra 12 Eylül’e de geldi dayandı.

Türkiye toplumunun Demokrasi, Adalet ve Özgürlükten yana güçleri yıllardır bugün tartışmanın odağına oturan ve ortalığı toz dumana boğan Darbe tartışmalarına militarizme ve cisimleşmiş ifadesi olan tüm darbelere, üzerinden 29 yıl geçen 12 Eylül darbesine ve yarattığı zihniyet dünyasına karşı çıkarak mücadele yürüttüğü bilinmektedir.

Bugünlerde yürütülen darbe tartışmaları nedeniyle “12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önü açılmalı tartışmaları bizim dışımızda gündeme taşındı.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ‘ 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için Anayasanın Geçici 15 maddesini kaldırılması gerekiyorsa hükümetin elini tutan yok, Samimiyseniz Meclis gündemine getirin kaldıralım’ çağrısında bulundu, CHP nin amacı ne olursa olsun, bu gün yaratılan iklim önemlidir. Yıllardır sürdürdüğümüz “Anayasanın Geçici 15. Maddesi Kaldırılsın, 12 Eylül Darbecileri Yargılansın” kampanyamızın ana muhalefet partisi liderinin ağzından güncelleşmesinin yarattığı hareket sahasını doğru bir yerden değerlendirmek, öncelikle bu toplumun hafızasını tarih bilinciyle hep diri tutmaya çalışan bizlere düşer.

15. Madde, darbecileri, darbe hükümetlerini, darbe Danışma Meclisini, darbe döneminde yetkili organ, merci ve görevlilerini 12 Eylül 1980’den 9 Kasım 1983’e kadar geçen süre içerisindeki mali, hukuki, siyasi ve her türlü karar ve tasarruflarından dolayı yargı kapsamı dışında bırakmıştır. Darbecilere ömür boyu dokunulmazlık kazandıran adı geçici olan 15.madde Darbe anayasasındaki yerini 26 yıldır korumaya devam ediyor.

Oysa Türkiye’nin de onayladığı ve iç hukuk niteliğindeki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 7. Maddesinde “yasalar önünde herkes eşittir” ve ” herkes yasaların koruyuculuğundan eşit olarak faydalanma hakkına sahiptir. Bütün insanların bu bildiriye aykırı her türlü ayrımcı uygulamaya ve böyle bir ayrıma özendirici her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır”.

Yine Anayasanın 10. Maddesinde geçen “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”. Bu hukuki belirlemelere ve kabullere rağmen durum farklıdır.

Darbe anayasasıyla yönetildiğimiz sürece gerçek anlamda sivil bir yönetime geçtiğimizi söylemek doğru değil. Çünkü askeri vesayet altındaki sivil yönetimler darbelerin insan yaşamında ve toplumun bütününde açtığı derin, onarılmaz yaraları yıllarca görmezden gelerek, bir hukuk devleti sorumluluğu ile darbecileri sorgulamayıp onların İcraatlarıyla 12 Eylül kurum ve kurallarıyla yönetimlerini sürdürdüler.

Bugün gelinen noktada yaşananların ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin yeni bir darbe olmamasının tek garantisi darbecilerin yargılanmasının hukuki yolunun açılması için 1982 Anayasasının Geçici 15. maddesinin kalkması gerekiyor.

Yanılmayalım! Geçici 15. maddenin kaldırılması darbecilerin yargılanmasını getirmeyecektir. Onları her türlü icraatlarından dolayı yargı yolundan muaf tutan ayrıcalıklı durumlarına son verilecektir. Darbe mağdurlarının yargıya başvuru koşullarını hazırlayacaktır.

12 Eylülcüler 1980 öncesinde ABD emperyalizmiyle iş birliği yaparak Türkiye toplumuna iç savaş ve istikrarsızlaştırma siyaseti dayatmışlardı. Hadisenin sosyal, kültürel, ekonomik tahribat boyutu bir yana, 5000 gencin ölümüne yol açmışlardı.

1 Mayıs, 16 Mart, Balgat, Bahçelievler, Sivas, Maraş, Malatya, katliamları gerçek bağlantıları ile neden açığa çıkmadı? 12 Eylül darbesinden sonra özellikle Diyarbakır, Mamak, Metris, Erzurum cezaevlerinde uygulanan vahşet boyutundaki işkenceleri yapanlar tüm başvurulara rağmen neden açığa çıkarılmadı? Yeniden araştırmaya ihtiyaç vardır. Her şey bir yana, ölen her insanımızın ailesinin adalet istemesi en doğal hakkıdır.

Darbe demokrasiye karşı yapıldı. Anayasal parlamenter düzen ortadan kaldırıldı. Tüm Yasama, Yürütme, hatta yargı yetkilerini kendisinde toplayan beş kişilik cunta, üç yıl boyunca ülkeyi anayasasız, parlamentosuz yönetti.

1980- 83 yılları arasında kurdukları çıplak bir terör rejimi eliyle, Türkiye’nin geleceğini karartan ciddi suçlar işlediler. İşkence, kayıp, yargısız infaz, idam gibi onarılmaz insanlık suçlarını sistemli bir hale getirdiler.

Bunların hepsi başlı başına ciddi suçlardır. Hepsi dava açmayı gerektiren suçlardır.

Rüşvet, yolsuzluk, iltimas diz boyuydu. Darbe şeflerinden Tahsin Şahinkaya dünyanın en zengin generali olduğu dünya medyasında yer aldı. Orgeneral Şahinkaya’ya ‘nerden buldun’ sorusunu sormak bu toplumun en doğal hakkıdır.

İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmadığı halde, Darbe dönemlerinden demokrasiye geçilirken darbeciler bu tür geçici maddelerle kendilerini güvence altına alıyorlar. İktidarda oldukları süre içerisinde dokunulmaz olmak onlara yetmiyor. İktidardan uzaklaştıktan sonra da dokunulmazlıkları olsun istiyorlar.
“Hukuki, mali ve her türlü karar ve tasarruflarından dolayı yargıya başvurulamaz” biçiminde son derece geniş kapsamlı, sınırsız, sübjektif ölçütlere dayalı bir dokunulmazlığı anlamak mümkün değildir. Bu dönemin ABD Türkiye istasyon şefinin ifadesiyle,“bizim çocuklar” ne kadar keyfi, ne kadar suçlu ve ne kadarda korkak olduklarının göstergesidir.

Darbecilerin dokunulmazlık gibi sivil düzende hukuki karşılığı olmayan sahte bir zırha bürünmeleri kabul edilemez. Gerçek anlamda bir sivil rejim, kendisine karşı darbe yapanları yargılamak zorundadır. Sivil rejime karşı darbe yapanların yine ona sığınarak korunmaları akla, mantığa ve hukuka aykırıdır.

Ayrıca, yıllardır toplumun demokratik tepkisinden uzak yaşayan darbeci Kenan Evren’in henüz ortada ciddi bir şey yokken, 15.Madde kalksa bile kendisi için en fazla bizler gibi yargı karşısında eşit haklara sahip bir yurttaş olmaktan öte bir ufuk görünmezken, ‘Yargılanacağıma intihar ederim’ sözlerindeki derin paniğe anlam veremedik doğrusu.

11 Eylül’ün hesabını soran Ertuğrul Özkök’e de bir çift sözümüz var! Merak etmeyin 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulmaya başladığında, bu ülkenin 11 Eylüle nasıl ve kimler tarafından getirildiği bu kez hukuki zeminde belgeleneceğinden artık üç maymunu oynayamayacaksınız.

Son söz: Geçici 15. madde kaldırılmadan 12 Eylül darbecileri yargılanamaz. 12 Eylül darbecilerinin yargılanmadığı bir ülkede darbeciler yargılanıyor/yargılandı denemez.

Baykal’dan ve hükümetten isteğimiz, Ergenekon davasıyla mütekabiliyet kurmadan 12 Eylül darbecilerini yargılayalım.

Bu yargılamada, aşağıda imzası olan ve bu açıklamaya katılan tüm kişi ve kurumlar 12 Eylülle yüzleşmek ve hesaplaşmak için açık tanık olmaya, bilgi ve belgeleri ile yer almaya hazırdırlar!

1494650cookie-check’12 Eylül’e karşı açık tanıklığa hazırız’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.