12 Mart, 12 Eylül rejimi içinde sürüyor!

12 Mart’ın tarih önündeki anlamını en iyi darbe şefi Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç darbeden aylar önce cümleyi şöyle kurar: “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı, önünü kesmek gerekir” der ve cümleye şöyle devam eder: “sosyal uyanışın temelinde ekonomik nedenler aramak komünistlerin uydurmasıdır. Tüm olaylar anayasanın özgürlükçü özünden çıkmaktadır. Bu anayasa ve özgürlüğe açık yasalar değiştirilmeden olayların üstesinden gelinemez.”

General Tağmaç’ın aktardığımız açıklamasına yansıyan tercihini kendisiyle sınırlamak yanılgı olur. 1969 sonlarında Türkiye’ye gelen Amerikan yetkililerinin isteği üzerine ‘devrimcileri cezalandırma’ sözü veren Demirel’i, darbenin verdiği muhtıraya parlamentonun direnmemesini, üstelik meclis kürsüsünden okunmasını, İnönücü/ geleneksel Kemalizm temsilcisi Nihat Erim’in ‘özgürlüklerin üzerini şalla örtme’ tercihini bu bütünlük içerisinde düşünmek gerekir.

***

Bunun halka ve devrimcilere yansıması, ABD’siyle, iş birlikçi sermayedarlarıyla, Demirel ve Erim’in temsil ettiği egemen güçleriyle, tüm 70’li ve 80’li yıllar boyunca süren, toplumsal sürecin doğallığı içinde gelişen, canlı/dinamik mecrasının kurutulması operasyonu oldu.

60’lı yıllardan itibaren, 1961 anayasasının biçimlendirdiği –nispi- demokratik ortamda gelişen, halka da yansımaya başlayan, toplumsal uyanışın ve sol hareketlerin tasfiye edilmesi, 68 kuşağının ateş taşıyıcıları Denizlerin, İbrahimlerin, Mahirlerin, Sinanların nasıl öldürülmesi, binlerce devrimci ve aydının “balyoz operasyonları” işkenceden geçirilmesi, cezaevlerine atılması oldu.

12 Mart’ın Kel Eyüp namıyla “ünlü” işkencecisinin: ‘Bütün hazırlıklar yapıldı, silahlar depolandı, gizli ilişkiler kuruldu, siz sağ alınan son paketsiniz, bir daha asla hiç birinizi sağ teslim almayacağız’ cümlesinde ifade ettiği gibi sadece 71 devrimcilerinin değil, bütün bir 70’li yılların Kürt ve Türk devrimcilerinin ‘kaleminin kırılması’ oldu.

İdamcılarla, işkencecilerle hesaplaşma sözünün gölgesi altında büyük umutlarla hükümet olan Bülent Ecevit’in ve sol’un darbeyle hesaplaşmaması, Türkiye’nin hala hesabını verememenin suçuyla kıvrandığı 5000 genç bedenin cenazesi üzerinden 12 Eylül darbesinin önünün açılması, 12 Martta ‘yarım kalan’ darbe rejimini kalıcılaştırma, toplumun devrimci güçlerinin tasfiye edilerek Türkiye’yi, emperyalizmin kurduğu tuzakların dibine kadar düşürme operasyonu oldu.

Bize gelince: “Üçe üç” diyerek Denizleri ipe gönderenlerle,16 Martta, Balgat’ta, Bahçelievler’de, Malatya’da, Sivas’ta, kısacası 70’li yıllar boyunca Türklere özgü “Endonezya tipi tenkili” komünizme karşı “Milliyetçi Cephe” kisvesi altında gerçekleştiren Demirellerle,Türkeşlerle, Bayarlarla hesaplaşamadık.

Türkiye’yi 12 Mart darbesine hazırlayan, 12 Mart cinayetlerini ve katliamlarını yapan kadronun ve finansörlerinin 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda, hatta günümüzde iş başında olduğu, onların katliamcı, faşizan zihniyeti hala sürüyor. 12 Mart, 12 Eylül rejimi içinde sürüyor.

Toplum ve halk olarak yakın tarihimizle hesaplaşma yakıcı bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor.

759150cookie-check12 Mart, 12 Eylül rejimi içinde sürüyor!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.