2011 Londra Ayaklanması’nın anotomisi

Yönetimdeki karşıtlarınca kömünistlikle suçlanmamış muhalefet partisi nerede var; gerek daha ileride ki muhaliflere gerekse geçici karşıtlarına karalayıcı komünizm yaftasına gerisin geri yapıstırılmamış muhalefet partisi nerede görülmüş? Bu olgudan iki sonuç çıkıyor.
Komünizm daha şimdiden Avrupa nın bütün güçlerince bir güç olarak tanınmıştır” (1)
(K.Marx ,F. Engels)

2011 yılının Ağustos ayında, İngiltere’ de özellikle Londra’da uzun yıllardır görülmeyen bir ayaklanma yaşanıyordu.K.Marx ve F.Engels’in 1848’ de öngördüğü varsayım 163 yıl sonra gerçekleşiyor muydu ? Beklenen hortlak gecikmeli de olsa Londra sokaklarına çıkmış mıydı?

1980’ nin başlarında Londra’nın kuzeyinde (Tottenham) karmaşalar yine yaşanmıştı ama bu başkaydı. Yoksa bu ; kargaşa (unrest) terimiyle tanımlanamıyacak büyüklükte ; “yeter artık biz böyle yönetilmek istemiyoruz” diyen; emekcilerin, ezilenlerin, yoksulların , toplumdan dışlanmış azınlıkların ayaklanması mıydı?…Yoksa; devrim süreci başlamış, ezilenler yönetilmek istemiyor, devrim denkleminin diğer ayağı olan yönetenler de yönetemiyorlar mıydı?

2011 Yılının Ağustos ayında İngiltere’ de özelllikle Londra’da neler oldu?

1. gün-6 Ağustos Cumartesi-

Yaklaşık 100 kişi , akşam üstü saat 17.00 sıralarında Tottenham karakolunun önünde toplanarak yetkili kişilerle (senıor polıce) Mark Duggan olayını konuşmak istiyor. Mark Duggan takip sonucu durdurulan bir arabadan – polisin ifadesiyle – polise silahlı karşılık vermek isterken vurulup öldürülen , bölgesel , küçük çaplı bir uyusturucu çetesinin lideri- Bu bekleyiş sürecinde gerilim artıyor, polise molotof atılmaya başlanması ve iki polis arabasının ateşe verilmesiyle- internete konulan bu görüntüler anında binlerce cep telefonu tarafından indiriliyor-neredeyse tüm İngiltere’yi beş gün boyunca yakıp yıkan savaşın fitili ateşleniyordu.

Tottenham’da tutuşturulan kıvılcımın ilk sıçradığı yer, yakın semt Wood Green oluyor, yağmalama ve kundaklama orada da başlıyordu.

2. gün-7 Ağustos Pazar

Olaylar, Londra’nın diğer bölgelerine; kuzeyde Enfıeld , güneyde siyahların yaygın olarak yaşadığı Brıxton’a ulaşıyor. Oxford Cırcus , Hackney and Waltham Forest yağmalamanın yaşandığı diğer semtler oluyordu.

3. gün-8 Ağustos Pazartesi

Başkaldırının en yüksek noktaya çıktığı gün. Londra’da ki 32 ilçe belediyesinin 22’ sinde yoğun hareketlik var. Crodon’da(güney Londra) eylemlerin ilk ölümü meydana geliyor, Trever Ellis vurularak öldürülüyor. Ayaklanma Londra dışına, orta İngiltere denilen Bırmıngham, West Bromwıch ve Nottıngham’a yayılıyor. Yağmalama eylemleri buralarla da sınırlı kalmayıp bütün İngiltere sattına sıçrıyor; Medway, Thames Valley, Brıstol, Leeds, Huddersfıelds ve Lıverpool ayaklanmadan payına düşeni alıyor.

4.gün-9 Ağustos Salı

Bugün Londra göreceli sakin, polis sayısı 16.000 çıkartılıyor. İngiltere’ nin diğer bölgeleri özellikle Gloucester, Liverpool ve Birmıngham ise hareketli. Birmingham’ da 3 pakistan kökenli , dükkanlarını yağmalamaya karşı korurken öldürülüyor. Dördüncü günde ayaklanmanın en yoğun ve yıkıcı yaşandığı yer; Manchester şehir merkezi.

5.gün -10 Ağustos Çarşamba

Ayaklanmanın son gününde Salford ve Manchester şehir merkezleri nasiplerini birkez daha alıyor.

Beşinci günden sonra olayların şiddeti azalıyor , polis duruma tamamen hakim. Ayaklananlar ; yağmalanmış dükkanları, yakılmış arabaları, aleve bulanmış sokakları, ezeli belki de ebedi sahibi otoriteye bırakarak ortadan- şimdilik -yok oluyorlar.

Beş günlük ayaklanma; 5 ölüm, yüzlerce yaralanma ve 4000 tutuklanmayla sonuçlanırken, 15 000 kişinin bu eylemlerde bir şekilde yer aldığı tahmin ediliyor.
Londra’ nın kuzeyinde Tottenham’da , küçük ölçekli bir çetenin, Mark Duggan isimli şefinin polis tarafından öldürülmesiyle başlıyan masum protosto, anında, ciddi şiddete, yıkıcı ayaklanmaya ve yağmalamaya dönüşüyordu. Niye?

İlgili kişiler, politikacılar, sosyoloğlar olayları anlamaya çalışıyor; kendilerine ve başkalarına yanıtlarını veremedikleri soruları soruyorlardı. Sıcak ağustos ayının bu beş günü, insanları özellikle gençleri; sokağa döken, dükkanları yağmalatan, polise karşılık vermesini sağlayan nedenler neydi?

Tottenham da tutuşturulan küçük bir yalaz nasıl oluyordu da önüne gelen herşeyi yakan ve yıkan büyük bir yangına dönüşüyordu? Dünyanın en zengin ülkelerinden , demokrasinin beşiği, kendini çok etnikli, çok kültürlü olmakla tanımlayan ve bununla ‘övünen’ , insanların yaşamak için can attığı ülkenin, sokaklarını savaş alanına kim ,niye çeviriyordu? Ayaklanmaya katılanların yağmalama dışında ortak yönleri var mıydı ? Varsa neydi? Niçin sokalardaydılar? Ne istiyorlardı? Yaşamlarında neler eksikti? Işleri var mıydı? Eğitim düzeyleri neydi? Kendilerini nasıl tanımlıyorlardı? Sokaklarda olmalarının etnik ve kültürel arka planı var mıydı? Herhangi bir örgütün üyesi, militanı mıydılar? Siyasi görüşleri var mıydı? Çete üyesi miydiler? Yaşamlarında polisle hiç sorunları olmuş muydu? Kısaca kimdi bunlar? Bunlar gibi sorulabilecek, belki de onlarca sorunun yanıtını bulmak için kapsamlı sosya-ekonomik analizler , uzun yılları gözlem altına alarak İngiltere toplumunu mercek altına almak mı gerekiyordu. Bu araştırmalar birçok akademik çevrelerde, mediada ve belki de bizim görme ve bilme şansımızın olmadığı derin devletin araştırma birimlerinde yapılıyordu.

İlgililer kamuoyuna açıkça söylemeseler de bunun bir ayaklanma olduğunu biliyorlardı ama ayaklananlar kimler di bunları bilmiyorlardı. Onlar hakkında bilgimiz sınırlıydı diye itiraf edeceklerdi daha sonra. Peki kimdi bunlar ? Kimler sokakları savaş alanına çevirmisti?

Çeşitli akademik çevreler ve basın ; araştırmalarında , ayaklanmayı; durdukları yere, bakış açılarına göre çeşitli nedenlere dayandırıyorlardı. Değişik kesimlerin farklı saptamaları vardı ama ortak olarak öneçıkan , birleştikleri nedenler de vardı.

Bunları ;
Yoksulluk- En yüksek oranında temsil ediliyor (% 86 üzerinde)
Polisin tutumu %85
İssizlik %79
Mark Duggan ın vurulması %75
Çeteler %75
Sosyal Medya %74
Açgözlülük,hırs %70
Sıkılmak %68
Cezaya yatkınlık %64
Etnik gerilim %54
Aile bağlarının zayıflaması %40 şeklinde sıralıyorlardı.

Bizde bu sorulara araştırmamızda kendimizce yanıtlar bulmaya çalışacağız.

Kim bu Asiler? Sokakları kim yakıyor?

Sokakları savaş alanına çeviren insanlar düne kadar bizim aramızda yaşıyan ; bizim komşumuz , bizim arkadaşımız, bizim çocuklarımız değil miydi?

Ayaklanmalara katılanlar; genellikle genç erkekler, toplumun çeşitli kesimlerden olup ,o bölgenin gençleridir. Ayaklanmaya katılanların yarısına yakınının öğrenci olduğu , öğrenci olmayanların yarıdan fazlasının issiz olduğu ve yarısından fazlasının zenci olduğu tahmin ediliyor. Ayaklanmaya katılanların yarısından fazlasının zenci olmasına rağmen eylemlere katılan siyahlar, bu ayaklanmanın ırksal bir ayaklanma olmadığını israrla vurguluyorlardı.

Ayaklanmaya katılanların %3’ nun en zengin yüzde beşlik dilimden geldiği tespit edilmiştir. Ayaklanmaya katılanların % 64’ du en fakir yüzde beşlik dilime aittir.
Adalet bakanlığı rakamları incelendiğinde ayaklanma ve yağmalamaya katılmalarından dolayı ceza alanların oranları %37’ si beyaz % 40 siyah % 6’ sı asyalıydı. Ayaklanmanın olduğu bölgelerdeki etnik çeşitlilik bu oranları belirliyordu. Londra’ da beyaz asilerin oranı %32 olurken Mersesi’ de ( Liverpool) bu oran beyazlar yönünde % 79 çıkıyordu.

Asilerin yaşadıkları yerler- Londra ve diğer büyük şehirler

İngiliz şehirleri; onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılda toprak sahiplerinin şekil vermesiyle yapılanmışlardır. Şehir çevresindeki bakir topraklar, aristok geçmişten gelen büyük toprak sahiplerine aittir. Yapılanma; onların gereksinimleri doğrultusunda oluşmuştur. ‘Town’ olarak isimlendirilen ‘kasabalar’ birbirine çok benziyen şekilde, toprak sahiplerinin çıkarlarına hizmet edecek biçimde imar edilmiştir. ‘High Street’ olarak adlandırılan ‘ana caddenin’ genellikle baslangıcında, toprakta ya da maden ocağında çalışanların gittiği, toprak sahibine gelir getiren ‘Pup’ların olması gibi .

Toplam nufusun %0.06 36.000 kişinin üye olduğu CLA(Country land and Busıness ASS) ülkedeki toplam kırsal arazinin yarısına sahiptir. Toplam arazinin üçte biri halen aristokrat ve derebeylik kökeninden gelenlere aittir. Toprakların büyük kısmının aristokrat ve derebeylik kökeninden olanlara ait olması sonucu olarak İngiltere nin kırsalı gelişmemiştir(yapılanmaya açılmamıştır). Ingiltere’de –Londra haric- kırsala gidildikçe emlak pahalanır.

Kendi içine kapalı kırsal (aristokrat) İnğiltere’ de ilk otaban 1959 açılmışken italya’ da ilk otobanın açılması 1925 de yönetime gelen Mussoline’ den de önceye 1924 de gider.
‘ İnsanın herhangi bir ucuna bile ulaşamadan saatlerce dolaştığı, yakınlarda bir yerde açık bir arazi olduğunu işaret eden en ufak bir belirtiyle bile karşılaşmadığı Londra gibi bir kent , garip bir şeydir. Bu heybetli merkeziyetçilik ve ikibuçuk milyon insanın tek bir noktada üstüste yığılışı; bir yandan da Londra’yı dünyanın ticari merkezi haline getirmiş, dev tersaneler yaratmış ve Thames’i sürekli olarak kaplayan binlerce gemiyi bir araya toplamıştır…

Londra için geçerli olanlar Manchester, Birmingham, Leeds ve bütün diğer kentler için de geçerlidir. Her yerde barbarca bir kayıtsızlık, bir tarafta katı bir bencillik, diğer tarafta isimsiz bir sefalet, her yerde sosyal bir savaş’ (2)(F. Engels) On dokuzuncu yüzyılın sonunda F.Engels büyük şehirleri özellikle Londra’yı böyle betimliyordu. Onun aktarımıyla heryerde sefalet vardı. Onun sefalet odakları olarak tanımladığı şehirler; ayaklanmalarda taraf olan asilerin( yaşadıkları bölgeler) % 59 oranında İngiltere nin görece fakir, geri ve mağduriyet bölgelerinden geldiğini çarpıcı bir şekilde yüzyıllarca sonra teyit ediyordu.

Londra süper zenginler farafından şekillendirilen uluslararası bir şehir. Son yıllarda satışı yapılan bir milyon pound değerinden fazla evlerin neredeyse tamamına yakını yabancı zenginler tarafından alınmıştır.

2010 da merkezi Londra da satılan evlerinin sadece % 26 sını İngilizler alırken bu oran çok uzun zaman değil sadece 2008’de % 40 dı.

1918’ de çıkartılan yasa ; yerel yönetimlere, bölgelerindeki ihtiyaç sahipleri için(fakirlere) ev inşa yetkisi verdi.. Bu tarihi takip eden iki on yıl içerisinde yüzbinlerce belediye evi inşa edildi. 1979 yılında Thatcher’ın( Thatcherizm) başlattığı özelleştirme politıkaları; belediyelerin sahibi olduğu evleri-içinde oturanlara- satılmasına izin veriyordu.
Günümüzde, büyük şehirlerde özellikle Londra’da ev sorunu –evsizlik- yoksulların en yakıcı sorunudur.

Belediye evlerinde sıranın size gelmesi için uzun yıllar beklemeniz gerekir. Evlerin kime verileceği belli kriterler göz önüne alınarak puanlama yöntemiyle saptanır. Mülteciler, puanlama yönteminde belli ölçülerde ‘pozitif ayrımcılığa’ tabi kılınarak exstra puan alabilirler, bu durum; ‘beyazların’ , ‘yıllardır beklediğimiz sıranın önüne geçiyorlar’ tümcesiyle ironik bir ırkçılık içeren eleştiriye neden olabilir.

Göçmenleri toplumun bir parçası yapmayı hedetleyen entegrasyonun çokça kullandığı pozitif ayrımcılığın başka bir yorumu da;Normal işleyişi içerisinde her türlü azınlığı dışlayan ,özümsemiyen sistemin yasal zorlamalarla sistemi(entegrasyon) yürütmeye çalışmasıdır. (3)(Ahmet Insel).

Bu bilgilerin yanında İngiltere’yi diğer avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda çok dikkat çekici farklı(ilginç) sayılabilecek göstergeleride analım; 1990’ lar da yeni inşa edilen evlerin yarısı Almanya, İtalya ve Fransa’da bizim apartman dairesi olarak adlandırdığımız konutlar olmasına rağmen bu oran İngiltere’de sadece % 12 dir. Bunun anlamı;insanların çoğunlukla mustakil evlerde yaşadığı ve yine İngiltere’de evlerin % 65’nin sahiplari tarafından kullanıldığı gerçeğidir- bu rakam kıta avrupa sında yarı yarıyadır- Bunun da anlamı; çoğunluğun kendilerine ait evlerde oturduğudur. (2010 rakamları).

Çeteler

Ayaklanma süreçinde gençlerin bir kısmının bölgelerinde etkin olan gruplar tarafından yönlendirildiği biliniyor.

Polis rakamlarına göre Londra da tutuklananların %19 çete üyesi olarak kabul ediliyor. Bu rakam bütün ülke bazında %13 olarak anılıyordu. Polis kaynakları dışında ki çevreler; özellikle akademik kaynaklar, bu oranın polis tarafından abartıldığı görüşündedirler.

Bu çevrelere göre çetelerin ayaklanmada ki rolü; daha çok yağmalamanın organize edilmesi şeklindedir.
İki ana unsur çeteleri harekete geçirtmiştir;
a) yağmalamanın ekonomik faydaları
b) polise, iktidara ve otoritiye başkalma dürtüsü
Ayaklanma sürecinde , değişik bölgelerin geçmişte çatışan çeteleri yukarıda ki temel faktorler etrafında anında bir araya gelebildiler.
Yağmacılardan biri, katılımını, topluluk içinde ki durumunu şöyle ifade ediyordu; ‘Orada kimseyi tanımıyordum, ama hepimiz bir araya gelmiştik ; O gün ; asyalı, siyah, beyaz, hepimiz bir büyük çeteydik sanki’
Mahallelerde ki etnik temele dayalı ‘paralel’ yaşamlar, çetelerin oluşumunda ve etkinliklerinde de etniksel renkler yansıtmakta. Asya’ lıların , Siyahların , Kürt ve Türk’ lerin çeteleri gibi.

Ayaklanmanın Media ayağı

Ağustos ayaklanmasının geçmişteki ayaklanmalardan en belirgin farklılığı; sosyal medya ve cep telefonlarının kullanılmasındaki yaygınlık ve etkinlikti.Bazılarına göre sosyal medya olarak adlandırılanTwıtter,Facebook ve BlackBerry Messenger(BBM) ayaklanmanın hızlı ve geniş bir şekilde yayılmasının baş aktörleriydi. Ayaklanma sürecinde kimileri sosyal medyanın bu etkinliğini azaltmak için geçici olarak kapatılmasını bile öneriyordu.Cumartesi akşamı Tottenham’ da ateşlenen ilk kıvılcımın yükselen alevleri, öncesi az sayıda ,sonrasında ise yüzleri ve binleri bulan cep telefonlarıyla önce Londra’ya, takip eden saat ve günlerde ise tüm ülkeye yayılıyordu.
Ücretsiz BlackBerry Messenger(BBM) kullanımı, listenizdeki kişilerle anında iletişime geçmenizi sağlıyor, ayaklanmanın an ve an nerede yoğunlaştığını, nerede devam edeceğini güvenlikli bir şekilde sosyal ağınızdaki kişilere bir tuşa dokunmayla iletmek mümkün oluyordu.Ayaklanmanın nerede yoğunlaştığı ve nereye yöneleceği nin yanında , polisin de ne yaptığı listenizdekilere gidiyor ya da listelerinde olduğunuz kişiler tarafından size geliyordu. Sosyal medyanın Twıtter ve Facebook ayağını kontrol altına almanız geçici olarak kapatmanız yetmiyor, haberleşmenizi ayda sadece 5 pound ödüyerek 24 saat hiç durmadan BBM’le de yapabilirdiniz. BBM düşük gelir gruptan gençlerin kullandığı en yaygın sosyal medya aracıydı. Sosyal medyada ki insanların birbirine ulaştırdığı haberlerin doğru olmasıda gerekmiyordu. Ayaklanma sürecinde ; ayaklanmanın yanlışlığını anlatan mesajlarda yaygın bir şekilde yollanıyordu.

Kimilerine görede sosyal medyanın yanında klasik olarak tanımlayacağımız diğer sözel ve görsel medya da ayaklanma ateşinin yayılmasına yardımcı bir rol oynuyordu; özellikle TV.

Polisin Tutumu( Policing)

Ayaklanmaya katılanların %85 gibi yüksek bir oranda polisin geçmiş yaşamlarında kendilerine uyguladığı ( durdurulup aranmaları, sorgulanmaları , geçmişte göz altına alındıklarında mahruz kaldıkları uygulamaların) davranışların ayaklanmaya katılmalarına neden olduğunu söylemişlerdir. Kendilerinin tabiriyle ‘Çetelerin en büyüğü polisin kendisidir’ Tutuklananların %73 u geçmiş bir yıl içerisinde polis tarafından aranmaya tabi tutulduklarını beyan etmislerdir.

Kısaca; ayaklanmaya katılanların büyük bir kısmı, yaşamlarında polisin olumsuz etki yaptığını ve polis tarafından ayrımcılığa uğradıklarını iddia ediyorlardı.

Toplumdan Dışlanmışlık

‘Integratıon ınto maınstream socıety’ olanları büyük oranda anlamamıza yardımcı olacak en can alıcı başlıktı. Olaylara katılanlar kendilerini içinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak kabul ediyor muydu.Yanıt; yüksek oranda hayırdı. Bu oran gençlerde daha yüksekti.

Büyük şehirlerde birbirleriyle hiçbir ilişki kurmadan yasıyan, değişik, onlarca etnik ve kültürel grupların ‘paralel’ yaşantıları, insanları içinde yaşadıkları toplumun genel çerçevesi dısına itiyor, onlarda bu duruma reaksiyon olarak ‘kendi dünyalarına’ kapanıyorlardı.’Kendi dünyaları’ ise; kimi kez üyesi oldukları çeteler, etnik grup, dinsel ve kültürel aidatlar olarak karşımaza çıkıyordu.Zaman zaman görülen küçük çaplı etniksel ve kültürel gerilimlerin gelecekte daha büyük toplumsal sorunlar yaratabileceği yetkili ağızlar tarafından kabul ediliyor. Burada ‘siyahlar’ ve ‘beyazlar’, ‘beyazlar ve ‘asyalilar’ öne çıkan gruplar ve gerilimler oluyordu.Yirmi birinci yüzyılın gettolaşması; İngiltere’de ‘beyazlar’ ile ’yabancılar’ çoğunlukla ‘asyalılar’aynı şehirler de yaşamalarına rağmen birbirlerini hiç ‘yaşamadıkları’, aralarında derin tehlikeli mesafelerin oluştuğu derin uçurumlar olarak gösteriyordu. ‘Beyazlar’ ve ‘diğerler’ yada ‘asyalılar’ etnik ve kültürel tanımlamaları malesef son yıllarda ‘beyazlar’ ve ‘müslümanlar’ şeklinde dini motifleri öne çıkan ve özellikle ‘islam fobi’ şeklinde resimleniyordu. Aslında bütün göçmenlerin ve ayaklanmaya katılanların ortak paydaları vardı; Yanlızlıkları, dışlanmışlıkları ve issiz olmaları.

‘Uyanın da dinleyin ey yanlızlar.Gelecekten rüzgarlar esiyor gizli kanat çırpıntılarıyla…ey bugünun yanlızları ey ayrı duranlar, bir gün bir ulus olacaksınız siz, sizden, kendini seçmis kişilerden, bir seçkin ulus doğacak’(4) F.N.Nietzsche

‘İşim olsaydı yağmacıların arasında olmazdım’ diye yakınıyordu yüzlercesi.
Yanlız, dışlanmıs ve issizdiler.
Eğitim
Üniversiteye gitmeyi mi umut ediyorsunuz?Posta kodunuzu ‘comparefutures.org’ adresine yazarsanız bu sorunun yanıtını bulursunuz. Ceza ve adalet adlı ‘Center for Crime and Justıce studıes (CCV)’ internet sitesi yaşadığınız bölgenin posta kodunu yazdığınızda çıkan sonuçlar İngiltere’ de ki eşitsizlik göstergesinin hiç söze gerek kalmadan kendisini en iyi ifade eden veriler. (5) R. Bennett, N. Woolcock
Bu siteden öğrendiğimize göre Kensıngton ve Westmıster’da yaşıyan ( Londra’ nın en varlıklı bölgeleri) her on gençten(öğrenci) üçünün İngiltere nin en şeçkin üniversitelerine devam ettiği- bütün ülkede en yüksek oran – rakamlar Kıngston ve Hull East gibi yoksul bölgelerde yaşıyan gençler(öğrenci) için % 0.05 kadar geriliyor, bunun da tercümesi; bu bölgelerde her iki bin (2000) gençten sadece birinin ingiltere’nin elit üniversitelerinden birine gittiğini çok çarpıcı bir şekilde göstermesi.
Bu araştırmadan öğrendiğimiz bir çarpıcı sonuçta tüm İngiltere’ de dört okulun (kolejin) yüksek okula hiç bir öğrenci göndermediği ve 1395 okulunda Cambrıdge ve oxford Üniversitelerine öğrenci gönderemediğidir.
Ayaklanmaya katılanların sıraladığı egitimle ilgili diğer gerekçeler;
– Okul ücretlerinin yüksekliği
-Gençlere yönelik hizmetlerde yapılan kesintiler
– Eğitime devam eden öğrencilere yapılan mali yardımın ( kolejlere devam eden öğrencilere yapılan para yardımının kaldırılması- İngiltere’ de kölejler zorunlu eğitimin bittiği 11 sınıftan sonra devam edilen AS/A2 delilen A level sınavlarının okunduğu genellikle iki yıllık eğitimin verildiği okullardır)

Kuzey – Güney Ayırımı

Ingiltere dünyada sanayi devrimini ilk yapmış , ülkenin uzak bölgeleri arasında ulaşımı sağlıyan tren yollarını inşa eden ilk ülke olmasına rağmen, bölgeler arası ekonomik farklılıkları günümüzde bile ortadan kaldıramamıştır. Bölgesel farklılıklar Ingiltere’de kendini kuzey- güney ayrımı olarak gösterir.
İngiltere’ de kuzey – güney ayırımı ilk kömür madeninin kazılmaya başladığı günlere kadar geriye gider. (6) Tony Benn .
Görece fakir kuzey; hükümetin para ve iş desteğine yüzyıl öncesinde olduğu gibi bugün de güneyden daha fazla gereksinim duyuyor. Bu ekonomik bölünmüşlük politik terciklerde de kendini gösterir; kuzey işçi partisine desteğini verirken görece zengin güney muhafazakarlardan yana tavır koyar. (seçim sonucları)
İngiltere’ de sanayinin ölçek olarak büyüklüğu hiç bir zaman Almanya ve Rusya’nın seviyesine ulaşmamıştır. Sosyalist tabanın yetersizliğini bu veriyle açıklayan görüşler vardır.

Herşey Bedava(Shoppıng for free)

Ayaklanma süreçinde yaklaşık olarak 2500 işyerinin yağmalandığı tahmin ediliyor.Tercih edilen(yağmalanan ) dükkanlar moda(fashıon retaılers) ve elektronik eşya satan dükkanlar ve kuyumcular. Bunun yanında ucuz süparmarketlerde payına düşeni alıyor.Siğortalardan yapılan hasar taleplerininin 300 milyon pound olduğu hesaplanıyor. Yağmacıların birleştiği ortak duygu; ‘önceden alamadıklarımı hiç bir ücret ödemeden alabiliyorum, alışveriş bedava’y dı.

Gençlerin *cool* olma isteği pahalıydı.

‘En pahalısından Nike giyilecek, MP3 çalıcısının (player) ve cep telefonunun son modeline sahip olunacak’(7) (N.Kazim Ozturk )
Markalar öne çıkıyordu, yağmalama sayesinde *cool* olmanın şartı modeller bedava elde edilebiliyordu.
213 küçük işyeride bu yağmalamadan payını düşeni almıştı , yağmacılar bu küçük işyerlerine yapılan yağmalamayı sonradan açıklamakta zorlanıyorlardı.
Toplum psikolojisi, herkez yapıyor ,herkez alıyor, birşey olmuyor bende onlara katılayım ve daha bir çok neden biraraya geliyor, önüne geleni yıkan, sürükleyen sele dönüşüyordu.

Aile Bağlarının Zayıflığı (kötü ebeveynilik)

Bazı araştırmalar insanların eylemlere katılmasını ve yağmalamada taraf olmasını, toplumda aile bağlarının zayıflamasına bağlıyorlardı. Kuşaklar boyu sorunlu olmuş aileler vardı.Hükümetin *Sorunlu Aileler * biriminden Louise Casey’in (8) açıklamalamasına göre İngiltere’de 120 000 düzensiz(dysfuntıonal) aile olduğu ve bu ailelere ait sorunların kuşaktan kuşağa geçerek devam ettiğidir. Bu durumu daha da ilginç yapan ; sorunlu olarak tanımlanan bu aileler de sorun(lar)ın aile fertleri arasında başlamasıdır.
Ahlaki Değerlerin Yitirilmesi
Yine aynı kaynaklar, insanların dini inaçlarında ki değişikliklerin, özellikle kendini dinsiz olarak tanımlayanların sayısında ki artışın, olaylara katılmanın – birçok nedeni yanında – görülmeyen nedeni olabileceğini iddia edip aşsagıda ki rakamları savlarını güçlendirmek için veriyorlardı.

10 yıl içinde kendisini dinsiz olarak tanımlayanların neredeyse iki katana çıkması ahlaki değerlerin yitirilmesine-onlara göre- çarpıcı bir veriydi. *Tehlike*; on yıl içerisinde , kendisini bir zamanlar *hiristiyan* olarak tanımlayanların sayısında ki azalmanın yanında , kendisini *dinsiz* tarif edenlerin sayısında neredeyse iki katına varan artışla daha da büyüyordu. Müslüman sayısında ki çoğalma ise en büyük artıştı. Bunun kaynağı, büyük ölçüde göçlere bağlıydı ama müslümanlığa convert ( din değiştiren) olanları da hiçte yabana atmamalıydı.

Küreşelleşme Çağında Göç; Asimilasyon, Etnik Gerilim(Göçmen Sorunları)

İngiltere tarihsel olarak her zaman etnik,din ve kültürel çeşitliliğe sahip olmuş olsa da bu çeşitlilik 2000 li yıllara geldiğinde geçmişle kıyaslanamıyacak ölçüde, gerek sayısal ve gerekse nitelik açısından çok daha büyük boyutlara ulasmıştır.

Devlet( ingiliz) göçmenler politasını süreç içerisinde farklı algılıyor ve pratiğe farklı şekilde aktarılıyordu. Bu pratiklerin ilki, dünyanın değişik bölgelerinden farklı dil, kültür, din ve hatta renkleriyle göç eden toplulukları ,içinde yaşıyacakları yeni topluma entekre yapılmasının yolunun asimilasyon politikasıyla mümkün olabileceğini düşünülüyor ve buna uygun politikalar uygulamaya geçiriliyordu. Asimilasyon”bütün etnik grupların tabi oldukları ve sonucunda baskın kültür,dil ve değerleri kazanarak benimsedikleri toplumsal süreç” olarak tanımlanıyordu (10)(Kivisko 2005) fakat bu politika ; asimilasyonun yeni bir kültür ve kimlik edilinirken , var olan kimliğin ve kültürel mirasın yok olmasını içeren sonuçları görüldükçe değişikliğe uğruyor, uygulamalar ve politikalar farklılaşıyor,asimilasyon politikası yerini çokkültürcülük algılamasına (multiculturalism) bırakıyordu. Çokkültürcülük kavramı 1960 lardan itibaren yoğun bir şekilde göç alan Avrupanın da gündemine geliyordu. Temel olarak çok kültürcülük; kültürel farklılıkların yasal temellere dayandırılarak güvence altına alınması esasına dayanır.Asimilasyon sorunlarına alternatif olarak geliştirilen çökkültürcülük de süreç içerisinde toplum içerisinde gruplaşmalara, kutuplaşmalara ve hatta kültürel çatışmalara neden olabiliyordu. Göçmen sorununa çözümler üreten yeni politikalar geliştirmek ve yeni kavramlar oluşturmak lazımdı. Ve üretildi; bunun adı: entegrasyondu.

Entegrasyon tanımı kişiden kişiye tarklı çağrışımlar yapan, günlük yaşamda farklı karşılıkları olan bir anlamda soyut bir tanımlamaydı. Bir kişinin bir topluluğun içinde yaşadı toplumun bir parçası olduğunu kim hangi ölçütlere göre saptıyacaktı.

‘Entegrasyon( hegemonya) bir yandan farklılık diğer yandan eşdeğerlik mantıklarına dayanır’(11) Ahmet İnsel)

Avrupa kendi tikelciliğini -aydınlanma surecinin sonunda- evrenselleşme olarak – belki de haklı bir çok nedenden dolayı-algılayarak,diğerlerine -avrupa dışı-bunu(kendi tikelciğini) dayatıyordu.Bizim gibi olmazsanız, bizim gibi gelişemezseniz diyordu. O zaman entegrason; aslında mümkün olmuyan, asimilasyon süreçlerinin daha yumuşatılmış yeni bir tanımlaması mıydı?

” Göçmen, gündelik aşağılama tayınını yutmaya hazır olmalıdır her zaman; yaşamın ona ‘sen’diye seslenmesini,aşırı bir teklifsizlikle sırtına ya da karnına vurmasını kabul etmelidir’ (12)( Amin Maalo)

Göçmen politikalarını ayrı bir tartışmanın konusu olarak burada bırakarak, genelde Ingiltere’ye özelde Londra’ya ait konumuzla(ayaklanma) ilgili olduğunu düşündüğümüz bazı gerçekleri aktaralım.

2012 olimpiyatlarında Londra’nın adaylığı için yapılan başvuruda Londra’da konuşulan dil sayısı 300 olarak açıklanıyordu.Londra’nın hemen her bölgesinde gerek ilk ve gerekse orta düzeydeki okullarda yapılan araştırmalarda öğrencilerin evlerinde konuşulan dil ( ana dili) sayılarının genellikle 50 nin üstünde olduğu görülür. Türkçe, Türkiye’den gelenlerin yoğun olarak yaşadığı kuzey Londra’da (Hackney, Haringey,Islington) ikinci çok konuşulan dildir. Bu bölgelerde yaşıyan Türkiye’li göçmenlerin küçük ölçekli de olsa kendi işyerlerine sahip olma oranı hayli yüksektir. Bu tür işler;market(bakkal) off Licence(tekel bayi), take away ve cofe olarak adlandırılan yeme içme işleridir. Türkiyeli göçmenlerin bu ekonomik altyapısı, ayaklanma sürecinde yağmalamaya katılmasının çok düşük düzeyde olmasını net olarak açıklayabilir. Hatta bu beş gün içinde Türk ve Kürt gençlerinin bölgelerinde ki iş yerlerini korumak için barikatlar kurdukları, ayaklanmacıları bölgelerine sokmadıkları görülmüştür. Londra’ da ayaklanmaya en yüksek oranda katılan siyahlar içerisinde de başka bir grup siyah kökenlinin bu durumdan rahatsızlığını belitmek için ‘benim adıma yapma’ kampanyası açması, olaylara katılanların etniksel dürtülerden daha çok sınıfsal konumlarına göre pozisyonlarını belirlemesi, olayları açıklarken bazı şeyleri kestirme ve öz olarak anlamamıza yardımcı olacaktır.

Sonuç olarak; Britanya sadece eski sömürgelerinden gelen göçmenlerin değil, dünyanın her köşesinden gelen insanların yaşadığı bir ülke; Londra ise bu renkliliğin tepe yaptığı, İngiltere’ nin değil Avrupa’ nın başkenti görüntüsünde bir şehirdir.

Bu etnik ve kültürel çeşitlilik; birlikte yaşamak , kaynaşmak, yaşamanın ortak de ğerlerini yeni bir harmoni içerisinde kaynaştırmak konusunda hiçte başarılı olamamıştır.
Bu başarısızlık, sorunun çok çeşitlik göstermesi yanında, yukarıda kısa bir şekilde değindiğimiz göçmen politakaları; henüz netliğe kavuşmamasından kaynaklanan *parelel yaşamların* aynı şehirde aynı mahallede ve hatta aynı apartmanda yaşamalarına rağmen birbirlerinden tamamen ayrılmış; fiziksel olarak bir arada yaşamalarına rağmen birbirlerine kilometrelerce uzak duran yüzlerce etnik, kültürel gruplar oluşturmuş yada grupları kaynaştırmada başarılı olamamıştır.Göçmen politikaların sonuçları Londra’da yaşanan olaylarda ne kadar etkili olmuş bunu anlamak, gruplar arası tansiyonun yüksekliğini öçmek, bu araştırmanın boyutlarını aşar. Londra’nın etnik yapısına ait en son rakamları vererek yazımızın bu kısmını bitirelim.

Londra’nın etnik yapısı

Beyaz İngiliz 3.7m
Diğer etnık gruplar 175000
Mıxed Race (karışık ırklar) 405000
Diğer Beyazlar 1 m (Türkiye den gelenler bu grupa dahil ediliyor)
Black Afrıcan carabbean Black Brıtısh ( Siyah; afrikalı carabıyan ve ingiliz) 1.1
Asyalı, Asyalı İngiliz 1.5
Arap 106000
2001 dekı beyaz ingiliz oranı % 59.8 den 2011 de % 45 e düşmüştur.

2011 yılı sayım sonuçları açıklandığnda Londra’ da *beyaz İngilizlerin* azınlıkta olduğu ,sayim sonuçlarına, tüm İnğiltere yi kapsıyacak şekilde bakıldığın da ise; İngiltere ve Galler’ de beyazların oranının ilk kez %90 ın altına düştüğü görülüyordu.. İlgi çeken sonuçlardan biride mıx etniklerin sayılarının ikiye katlanarak bir milyonu aşması. 7.5 milyon insan İngiltere’ nin dışında doğmus , İngiltere dışında ki en yüksek iki doğum yeri; Hindistan ve Polanya .

Etnik yapıdaki değişiklerin politikadaki sonuçları

Nufusun etnik yapısında ki hızlı değişim , partilerin iktidar hedeflerine ulaşmak icin benimsiyeceği yabancılar politikasına yaşamsal önem kazandırıyor.. GecmisteTony Blaır’ in işçi partisini uzun yıllardan sonra iktidara taşıması, kadın yönünde olumsuz * cinsel açıklığı * ( gender map) kadınlar yönünde olumlayarak erkek sayısı kadar kadın seçmenden de oy almasına bağlanır. Şu an ki gerçek ise; koalisyonun büyük ortağı Muhafazakar(torıes) partinin, iktidara yeniden gelebilmesinin ; partiye destek konusunda olumsuz yaklaşan etnik azınlıkların desteğine ve oylarına gereksinim duymasıdır.

2010 seçimlerinde % 37 beyaz seçmenin muhafazakar partiye oy verdiği bu oranın beyaz olmayan seçmenlerde sadece % 16 olduğu görülüyor.Beyazların tüm İngiltere de toplam nufus içinde ki oranının % 86 ya düşmesi bu politikaların gerekliliğini dayatıyor.

Etnik azınlıkları; iktidar hedefleri için kazanmak zorunda olan partilerin, göçmenlik politikaları ; nispeten demokratik yumuşama içerdiği zaman ‘beyazlar’in daha sağa kayması sonucunu getiriyor. Sağdan(muhafazar) , sola bütün partilerin göçmen politikaları; eski gelmişlerin(göçmen) desteğini kazanmak için yumuşamak, İngiltere’ ye göç etmeyi düşünen yeni kitlelerin(göçmen) kabul koşullarını sertleştirmek gibi traji komik ikilemler sergilemekte.

Niye Taraf oldum?

Ayaklanmaya iştirak etmiş kişilerin,yağmalamaya katılma nedenlerini açıkladıkları ifadelerinden yapılan alıntılar, az sözle çok sey anlalatan çarpıcı; işin ironisini gösteren, güzel ipucları veriyor, bazıları:

Polis arabasını ateşe veren gençlerden biri daha sonra kendisiyle yapılan görüşmede, polis arabasını ateşe verdikleri günü ‘yaşamımın en güzel günüydü’ diye tanımlıyordu.
Bir başkası;
‘Aslında komik bir durumdu, daha önce dikkate alınmadığım , pahalı mağazayı ‘yağmalamak beni güldürüyordu’.
Ayaklanmaya katılanların bir çoğu sonraki ifadelerinde ayaklanmada yer almalarını ‘merak ettim ne oluyor’ diye açıklıyor,
‘Kalabalığı seyretmeye başladım, belli bir süre sonra farkına varmadan kalabalığın bir parçası olmuştum’ diye söylüyor.
Bir başkası ayaklanma anında ki duygularını ‘kendimi sanki hızlı araba kullanıyor hissediyordum’şeklinde şiirsel bir dille betimliyordu.
‘Bu yağmalama;bencil toplumun , sadece kendini düşünen toplumun cezalandırılması, bizlerin ödüllendirilmesiydi?
‘ Önceden alamadıklarımı hiç bir ücret ödemeden alabiliyorumdum, ‘alışveriş bedavaydı
* Alışveriş dünyasından dışlanan bizler, ayaklanmayla bu makanizmaya taraf oluyorduk , üstelik birşey ödemeden*
Çarsanba sabahı TV kanalları Manchester’ deki yağmalamayı gösteriyor ve bu yağmalamayı milyonlarlaca kişi seyrediyordu. Seyredenlerden biri de polis arabasını Tottenham’ da dört gün önce ateşe veren Alex’ ti. Tottenham’ da yangını ateşliyen Alex , bu ateşin tüm ülkeye yayılacağını hiç bir zaman hayal edemezdim diye itiraf ediyordu.
Şimdi ne olacak?
Ayaklanmanın çözümlenmesi yapıldığında şu sonuçlar ortaya çıkıyordu;
Yoksulluk , etnik ayrımcılık, işsizlik…
Yoksulluğu tek başına aldığımızda etnik ayrımcılık,,etnik ayrımcılığı tek başına ele aldığımızda ise, işsizlik boşlukta kalıyordu.Çözüm; tek tek unsurların birbirini tamamladığı pazılın içinden çıkıyordu.
Asilerin örgütlü ideolojik bir birlikteliği var mıydı? Bu soruya hiç düşünmeden verilen yanıt kesin olarak hayır dı. İçlerinde çok küçükte olsa anarsişt öğelerin olduğu söylenebilirdi, ama asilerin,örgütsel ve idelojik kalkışmanın unsurları olduğu kesinlikle söylenemezdi.
Asilerin bir başka özelikleri de (ortak nokta) neredeyse % 80’nin daha önce polisle sorunları olmuş, çeşitli nedenlerle tutuklanmış yada ceza almış olmalarıydı. Üzerinde durulması gereken işlenmesi gereken bir noktaydı bu ; bu veriden, şöyle bir ikilem çıkartılabilinir miydi; sistemle uyuşmayan ,ezilen, sistem tarafından dışlanmış sisteme sürekli ayak direğen devrimci bir kesim( ki bu biraz idealist, zorlama bir sonuçlama olur du) ya da sistem içinde yaşamayı beceremiyen suçlular yığını( bu çıkarsama da; sistemin kendini temize çıkaran, suçların-suçluların, toplumsal ekonomik temellerini görmezlikten gelen yüzeysel bir yaklaşım olurdu).

Olayların üzerinden iki yılı aşan bir sure geçmesine rağmen ; Ya şimdi ne olacak? sorusu yanıtını beklemekte……..Evet şimdi ne olacak.

Not: Bazı insanlar, 2011 yılının sıcak ağustos ayında Londra sokaklarında hayaletler gördüklerini iddia ediyorlar. Onlara göre;hayaletler, kalabalık gruplar halinde , arabaları yakıp, dükkanları yağmalıyarak beş gün boyunca Londra sokaklarını cehenneme çevirmişler.

______________________

Kaynakça
1 (K.Marx ,F. Engels) Komünist Manifesto,
2 (F. Engels) İngiltere de emekçi sınıfların durumu-Sosyalişt yayınlari)
3 ( Ahmet İnsel) Evrensellik Kimlik ve ozgurlesme- Birikim yayinlari
4 (F.N.Nietzsche)-Zerdust boyle diyordu
5 (R. Bennett, N. Woolcock) The Times July 2012
6 (Tony Benn), Cornerstone magazıne , summer 2010.
7 (N.Kazim Ozturk) 22/10/06 Cumhuriyet gazetesi
8 (Lousse Casey) The Times Temmuz 2012
9 Census 2011-Religion in England and wales ( National Statisticts)
10(Kivisko)The Revıval of assımılatıon ın Hıstorıcal Perspectıve
11 (Ahmet Insel) Evrensellik, kimlik ve Özğurleşme Birikim yayınları
12(Amin Maalo) Yolların Başlangıcı
(Ernesto Laclau)_ Evrensellik, kimlik ve Özğurleşme Birikim yayınları
Savılls, World ın London Report 2011
Valuatıon Offıce agency 2011 fıgures
John Mcewen country Lıfe 30 November 2011
Olıver Rackham , The Hıstory of the countrysıde
Peter Ackroyd Foundatıon; The Hıstory of England Volume 1
F.R Banks, English Villages
Harry Mount How England M ade the English
Castles, S. (2004)*Why migration policies fail* , Ethnich and racıal Studıes
The Guardian News Paper
The Times News Paper

859260cookie-check2011 Londra Ayaklanması’nın anotomisi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.