28 Şubat 1997

Aradan 15 yıl geçse de, hiç kimse hafıza zayıflığına sığınmasın, hiç kimse 28 Şubat darbesi hakkında “O günün koşulları içinde yapılması gereken tavırdı ve doğruydu” demesin.
Hele sivil toplum kuruluşları.
Hele yargı üyeleri.
Hele cüppelerini giyip sokaklara dökülen üniversite hocaları..
Ve de medyanın 28 Şubat’ı destekleyen “merkez” takımı…

28 Şubat analizlerini geçtiğimiz bir hafta boyunca televizyonlardan izledim, yazılı basından ise okumaya çalıştım.

Belgeselleri görüp o günleri hatırladım.

Merkez medyanın göbeğinde yer alan Hürriyet Holdingin sahibi Aydın Doğan, 1996 yılında kendi plazasında Son Havadis adlı bir gazeteyi yayın hayatına sokuyordu.
Mustafa Özkan’la ortak çıkarılacak olan bu gazete, daha önce Demirel’i ve partisini desteklemişti. O gün ise Erbakan’ın başbakanlığındaki koalisyon hükümetini ve de Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’i desteklemek için yola koyulmuşlardı.
Bu gazetenin Ankara Temsılciliği bana teklif edilince hiç itiraz etmeden kabul ettim.
Kemal Pekün’ün sahipliğinde 1960 sonrası yayınına devam eden ve Demokrat Parti’yi savunan, Mümtaz Faik Fenik, Orhan Seyfi Orhon, Tekin Erer gibi yazarların köşe yazdığı, 1960 darbecilerine karşı amansız savaşın verildiği bir dönemde bu gazete benim Ankara’daki ilk gazetemdi.

Düzeltmen olarak çalıştım. Sabahlara kadar haberleri düzeltmeye çalıştım. Bir yandan da üniversiteye devam ettim.
Bu gazetenin Ankara kadrosu başta Temsilci rahmetli Turhan Dilligil olmak üzere Ankara’da Adalet Gazetesi’ni çıkarmaya başladılar. Bu gazetede de bir sire çalıştıktan sonta küçük gazetelerde turladım. Son Haber Gazetesinde Haber Müdürlüğü, Tasvir Gazetesinde istihbarat şefliği derken tekrar Son Havadis Ankara Temsilcisi Turgay İçöz tarafından transfer teklifi gelince hayır demedim. 1970 yılına kadar da bu gazetede çalıştım.
1996’da yayın hayatına devam eden Mustafa Özkan’ın sahibi olduğu gazete bir anlamda Aydın Doğan için sigorta sayılırdı.
Bu gazete Erbakan ve Çiller ortaklığındaki hükümeti desteklerken, diğer gazeteler ise aynı hükümeti devirmek için elinden geleni yapacaktı.

İşte ben bu gazetede sorumluluk alıp kadroyu kurduktan sonra yavaş yavaş 12 Şubat’a doğru yol alıyorduk. Her ne kadar ben sık sık “Erbakan’ın Batıya giden geminin güvertesinde Doğu’ya doğru gittiğini” yazıyordum ama o kadar.
Gazetenin ana çizgisi belliydi.
Siyasi hedefi Çiller’i desteklemekti.

12 Şubat öncesi Çevik Bir Paşa’nın hazırladığı postmodern darbe adı verilen harekatın medya kanadında rol alan arkadaşlar geçtiğimiz hafta ekranlarda ve gazetelerde boy gösterip “Evet bize o günlerde haberleri kimse zorla yazdırmadı, ülke uçurumun kenarındaydı” dediler ya hepsi palavra.

“Korkmuyorduk, her eylem bir haberdi” diyerek askeri harekatı destekleyen köşe yazarların da inanmak zor.
Her sabah Genel Kurmay nizamiyesinde kuyruğa girenlerden değildim ve olmadı.
Zaten sabah brifinglerine kimleri çağıracaklarını Orgeneral Bir ve Özkasnak Paşa biliyorlardı baştan.

O günlerdeki provokasyonları, kurgulanmış olayları, Sincan tiyatrosunu fark etmemek mümkün değildi.

“Yeşil Sermaye” diye ötekileştirilen, Anadolu’nun yeni zenginlerine, mütedeyyin esnafa karşı mücadele açıldığında Aydın Doğan ve merkez medya işin farkında değiller miydi sanıyorsunuz.

Medya’nın İstanbul’daki plazalarında keyif çatıp Çevir Bir Paşa’nın davetine her gün “Emredersiniz Paşam” deyip ilk uçakla Ankara’ya taşınan Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök bana “ O günlerde hepimiz haber peşindeydik. Gazeteci olarak askerlerin verdikleri brifingleri görmemezlikten gelemezdik” demesin.
Demokratik ülkelerde ne zaman ordu komutanlarını bırakın, alay ve tabur komutanlarına kadar her askerin, her komutanın hükümet aleyhinde demeç verdiği bu “hezeyan” dolu görüşlerin manşetlere çekildiği tek bir Batılı yayın organı gösterebilir mi pop-sosyolog Özkök bizlere.

Türkiye’yi sadece İstanbul sayan, buna idari açıdan Ankara’yı da ekleyen “İstanbul Medya Dükalığı” 28 Şubat’ın baş suçlularındandır.
Tek satır yazılmamıştır demokrasi için.
Tek manşet çekilmemiştir “Seçilmişlere dokunmayın artık” diye.
Kurgulanmış her senaryona balıklama atlanmıştır.
Sazan (!) balığı bile bunların yanında cennetliktir…

Partilerden transferleri yapmak.
Bakanları istifa ettirmek.
Yeni parti kurulmasına destek vermek.
Geceleri milletvekili ayartmak…
Bunlar medyanın işi miydi?
Eğri oturuyorlar ve eğri konuşuyorlar.
Tıpkı “deve” gibi…
Deveye ne sormuşlar sahi ?

1628290cookie-check28 Şubat 1997

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.