7 Haziran 2015 seçimleri ve AKP’nin geleceği

7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimde ortaya çıkacak politik tablo Türkiye’nin iç dengelerini önemli oranda değiştireceği gibi bölgesel politikaların yeninden belirlenmesinden tahmin edilenden çok daha ciddi bir etki yaratacaktır. Ortaya çıkacak sonuçlar sadece mevcut partilerin özgün durumunu değil esasen Türkiye’nin üzerinde yükseldiği rejimin yeniden tanımlanmasını öncelikli olarak ön plana çıkacaktır.

Yapılan anketler AKP’nin oy oranının yüzde 38-42 arasında değiştiğini gösteriyor. Bu oranlar Türkiye’deki olası politik ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak her an değişebilir. Seçimler belki de en çok iktidar partisi olan AKP’nin politik pozisyonunu belirleyecektir. AKP’nin iç dengelerini belirlemede önemli bir faktör olacak olan seçimler, aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nın kafasında tasarladığı rejimin yaşam bulması bakımından da önemli bir faktör olarak işlev görecektir. İktidarlaşma eğilimi en güçlü partiler içerisinde dahi çok yönlü çatışmalara yol açtığı, açacağı biliniyor. Devlet-iktidar ilişkisinin zorunlu bir sonucu olan bu durum AKP’de çok daha somut olarak yaşanacak gibi görünüyor. Homojen ve tek merkezli görünen AKP içerisindeki dengelerin sanıldığı gibi sorunsuz olmadığı, önümüzdeki süreçte çok daha derin iç çatışmaya ve rekabete dönüşeceğine dair önemli veriler ortaya çıkmaya başladı.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması AKP iç dengelerini değiştirmesinin ilk adımı oldu. Turgut Özal benzeri bir yöntemle cumhurbaşkanı olan Erdoğan aynı zamanda AKP’nin iç dinamiklerini kendisine göre dizayn etmeyi de esas aldı. Pasif doğal liderliği kesinlikle kabul etmeyeceğini tersine aktif lider olacağını sık sık vurguluyor ve fiilen bir AKP Başkanı gibi hareket etmeye devam ediyor. Böylelikle AKP Başkanı ve Başbakan olan Davutoğlu’nun emanetçi olduğu algısını çok bilinçli olarak işliyor.
Erdoğan’ın bütün politik inisiyatifine ve hükümet üzerindeki etkinliğine rağmen AKP içindeki dengeleri hızla değişmesini de engelleyemiyor. Davutoğlu sanıldığı gibi Erdoğan’a bütünüyle biat etmeyeceğini aşamalı olarak gösteriyor. Örneğin partinin iç dengelerini sessiz ve derinden değiştirmeye yönelirken aynı zamanda gelecekte hükümetteki gücünü arttırmaya yönelik hazırlıklarını yapıyor. Böylelikle Erdoğan-Davutoğlu ilişkisinin Özal-Akbulut ilişkisinin benzeri olmayacağına dair ilk veriler ortaya çıkmaya başladı denebilir.
Davutoğlu’nun atmaya başladığı bir kaç hamle dikkat çekicidir.

Birincisi, AKP’nin il kongre delegelerinin bileşiminde ciddi bir kısım değişikliklere gidiliyor. Erdoğan’ın Ak Saray’daki ekibin müdahalesine rağmen Erdoğan’a yakın etkili isimlerin bir kısmı değiştiriliyor.AKP Kongresinde son derece güçlü olan Erdoğan’ın etkisi aşamalı olarak kırılması planlanıyor.

İkincisi, 7 Haziran seçimlerine kendi ekibiyle girmenin ön hazırlığını yapan Davutoğlu, yatın çevresinde yaklaşık 40 kişiyi milletvekilliği adaylığına hazırlıyor. AKP’nin önümüzdeki seçimlerde birinci parti olacağı ve tek başına hükümet kuracağı yüksek bir olasılık. Davutoğlu kurulacak yeni hükümette esasen kendi ekibini ön plana çıkartacaktır. Böylelikle Erdoğan’ın hükümette müdahalesini minimum düzeye indirmeyi planlıyor.

Üçüncü, Davutoğlu, yönetim anlayışındaki farklılıkları Başdanışmanı Etyen Mahçupyan üzerinde kamuoyuna sunuyor. Örneğin, Başkanlık sistemine sıcak bakmadığını, Parlamenter sistemden yana olduğunu, bu konuda Cumhurbaşkanıyla farklı düşündüğünü Mahçupyan üzerinde özel olarak yansıtmaya çalışıyor. Başkanlık gibi bir sistem içerisinde Erdoğan’ın bir bakanı dışında özel bir işlevi olmayacak olan Davutoğlu, AKP’nin ne kadar milletvekili çıkartacağına bakmaksızın , etki gücünü korumanın tek yolunun Parlamenter sistemin devam etmesi gerektiğini biliyor.

Dördüncüsü, belki de en önemlisi, Davutoğlu-Hakan Fidan-Yalçın Akdoğan eksenli oluşan yeni dengedir. Erdoğan’a rağmen Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığından istifa ederek Davutoğlu’un onayı ile aday olması, önümüzdeki süreçte AKP’deki iç dengelerin nasıl şekillenebileceğine dair bir veri sunuyor. Erdoğan, ‘sır küpüm’ dediği ve belki de koşulsuz güvendiği birkaç kişiden biri olarak gördüğü Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığına sıcak bakmadığını açıklaması, bir aldatmaca olmayıp, gerçek bir durumu yansıtıyor. Fidan’ın bu çıkışıyla hem Erdoğan’ın yalnızlaştırılmasında bir adım olarak görüldü, hem de Davutoğlu ile daha güçlü bir ittifak kuracağının mesajını vermiş oldu.

Erdoğan’ın Meksika ziyaretini yarıda kesip geri dönmesi sağlığıyla bir ilgisi olmayıp, AKP Kongrelerindeki etkinliğinin aşamalı olarak kırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. AKP’deki iç dengelerin aşamalı olarak lehine değiştiğine dair ortaya çıkan veriler, Erdoğan’ı çok daha tedirgin etmeye başladığını gösteriyor. Ak Saray’da önemli oranda yalnızlaştırılan Cumhurbaşkanı, güç dengelerindeki etkinliğini devam ettirmek için uluslararası ilişkileri bir tarafa bırakarak iç politikadaki aktifliğini sürdürmeye ve özellikle AKP’deki dengelerin değişimini durdurmaya çalıştığı anlaşılıyor.

Seçimler dönemi içerisinde AKP’nin iç dengelerine yeterince müdahale etme şansına sahip olmadığını farkına varan Erdoğan, kendi ekibini korumak veya yeni güçlerle takviye etmek için bir kısım hamleler yapacak gibi görünüyor. Davutoğlu etrafında oluşan ekibi etkisizleştirmek için yeni hamlelere yönelecek olan Erdoğan’ın izlediği taktik plan bir kaç noktada oluşuyor.

Birincisi, denetim altına aldığı medyayla hem muhalefeti, hem de Davutoğlu’nu kontrol etmeye devam edecek. Erdoğan medyası, AKP başkanı olarak Davutoğlu’nun cumhurbaşkanının talimatlarıyla hareket ettiğine ilişkin haberlere özel bir yer veriyor. Erdoğan, bir çok kez Davutoğlu adına da konuşarak memuru gibi talimat verdiğini kamuoyuna yansıtmaya böylelikle inisiyatifin ve yetkinin kendisinden olduğuna dikkat çekiyor.

Birincisi, Davutoğlu, Hakan Fidanı yanına alarak ‘çözüm sürecini’ devam ettirmek istediğini imajını veriyor. Erdoğan ise tersine Rojeva-Kobanı’ye bakış açısını sık sık vurgulayarak tersine süreci bitirdiğini vurguluyor. Hükümet, parlamentoda tam bir krize dönüşen ‘Güvenlik Yasasını’ seçimler sonrasına bırakma niyetindeydi. Ancak Erdoğan, yasanın çıkması için yoğun bir baskı uyguladı ve yasa mecliste görüşülmeye başladı. Bu yasayla hem kendi güvenliğini sağlamaya yönelik bir hamle yaptı, hem de çözüm sürecine ilişkin olası tartışmaları bütünüyle dinamitledi.

İkincisi, Erdoğan, AKP içerisinde milliyetçi çizgiyi etkin kılarak kendi gücünü korumaya yönelik bir kısım adımlar atacaktır. Davutoğlu’nun kendisine yakın isimleri milletvekili yapma çabasına karşılık özellikle MHP ve BBP ve hatta Milli Görüş kökenli bir kısım insanları AKP’ye çağırarak milletvekili yapacağına dair bazı işaretler ortaya çıkmaya başladı. Böylelilikle AKP’de İslamcı-milliyetçi çizgiyi daha etkin kılmaya çalışarak, MHP’ye ve Saadet Partisine yönelimleri durdurmaya çalışacaktır.

Üçüncüsü, 30’a yakın ilde miting yapmayı planlayan Erdoğan AKP’nin gerçek lideri olarak seçimlerde aktif bir görev almayı planlıyor. Erdoğan’ın AKP’ye oy istemek için Davutoğlu’na paralel yapacağı mitingler aynı zamanda içten Davutoğlu’a alternatif mitingler olacaktır. AKP’ye oy verenlerin yüzde 13’ü Erdoğan’ın şahsına oy verdikleri dikkate alındığında, partinin seçim sonuçlarında elde edeceği başarıdan doğrudan pay sahibi olduğunu, kendisi olmaksızın AKP’nin varlığını devam ettiremeyeceğini ön plana çıkartacaktır. Böylelikle seçim sonrası oluşturulacak hükümette etkin olmanın planlarını yapıyor.

Dördüncüsü, Erdoğan ile Gül ve Davutoğlu arasında dışarıya yansımayan önemli sorunlardan biri de Cemaatler ve özellikle Gülen cemaati ile olan ilişkilerin yeniden düzenlenmesidir. Erdoğan,bütün dikkatini Gülencilerin tasfiyesi üzerinde yoğunlaştırmış bulunuyor. AKP’nin devlet içerisindeki kurumsallaşmasından çok, Gülen cemaatine benzer bir tarzda kendisine bağlı olan bir kadro oluşturmaya çalışıyor. Gül çok açık bir şekilde, Davutoğlu ise dolaylı bir tarzda cemaat ile çatışmanın bu düzeyde ön plana çıkartılmasına sıcak bakmıyor.

Beşincisi, Erdoğan’ın Gül’ün yeniden partiye dönüşüne sıcak bakmadığı ve onay vermediği biliyor. Gül’ün son dönemlerdeki çıkışı ise AKP’nin iç dengelerin yeniden şekillendireceğine dair bir kısım işaretler ortaya çıkartıyor. Cumhurbaşkanlığı görevinin sona ermesinden sonra ilk kez konuşmaya başlayan Gül’ün de, Davutoğlu’na yakın duracağının ilk işaretini verdi. ‘Güvenlik Yasasına’ yönelik yaptığı uyarılar, Başkanlık sistemine mesafeli duruşu ile Erdoğan’dan çok Davutoğlu ile birlikte hareket edeceği anlaşılıyor.

Başta ABD olmak üzere uluslararası güçler Davutoğlu ile çalışmaktan memnun olduklarını bir çok kez vurguladılar. Bölgesel ve uluslararası ilişkilerde Davutoğlu’nun birkaç adım önde olduğunu gösteriyor. Uluslararası ilişkilerde izole olan Erdoğan, bu durumu ‘değerli yalnızlık’ olarak tanımlasa da, oturduğu koltuğun güvende olmadığının da farkındadır.
Seçim sonuçları, Türkiye’nin iç politik dengelerini çok ciddi oranda değiştirecektir. HDP’nin barajı aşması durumunda AKP’nin hızla ANAP’laşacağını gösteriyor. HDP’nin barajı aşamamsı durumunda AKP içindeki dengelerin ciddi bir rekabete dönüşecek gibi gönüyor. Bir başka ifadeyle 7 Haziran 2015 seçimleri, hem devletin yeniden yapılandırılması, hem de AKP’nin geleceği ve iç dengeleri bakımından ciddi siyasal sonuçlara yol açacaktır.
[email protected]

1608770cookie-check7 Haziran 2015 seçimleri ve AKP’nin geleceği

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.