ABD’DEN… ‘Palyaço ordusuna nefer olmak’

Onu, üniversitenin ana girişinde dışarıya çıkarken gördüm.Yıllar var ki gerçek bir palyaço görmemiştim. Süpriz oldu! Palyaçoyla Purdue Üniversitesi’nde karşılaşmam, kampüse bir İtalyan sirki geldi, diye sevinmeme yol açacaktı. Yıllar önce, Dolmabahçe’de İnönü Stadı’nın ardındaki Büyük Çiftlik koruluğuna kurulan “Medrano Sirki”nden bu yana, hoplayıp zıplayan palyaçolar; muzları havada kapan şempanzeler; dikkatlice balonların üzerine basıp patlatmadan üzerinde duran filler; havada tokalaşıp selamlaşan akrobatlar; zebralara ters binen “Bremen Mızıkacısı” horozlar; kılıç yutan, ateş püsküren cambazlar; ve alevden çemberleri hiçe sayan Bengal kaplanlarını çoktandır görmemiştim.

Kipling’in ünlü “Kaplan” öyküsünü okuduktan ve Yann Martel’in “Pi’nin Hayatı” adlı doyulmaz romanından sonra yine kaplanlarla karşılaşmak ne güzel olacaktı! Indiana Lafayette’ki kampüse gelen bu Sirk asla kaçırılmaz, seyrine gidilecek olan İstanbul’un eski Direklerarası sahneleri gibi, önceden tutan karın ağrıları içinde mutlaka günü, saati beklenirdi.  

Bu hevesle, kapıda palyaçoya sordum: “Ne zaman, nerede sirk direklerini kuracaklar, çadırı açacaklardı?” Palyaço epi topu yirmilerinde, gençten biriydi; kolunun altındaysa bir iki ders kitabı görünüyordu: “Technical Engineering” ve “Calculus”… Bana tuhaf tuhaf bakıp, “Ne sirkinden bahsettiğinizi anlamadım, Sir!” dedi. “Bizim Palyaço Ordusunu söylüyorsanız, o başka!” İki dakika içinde ondan öğrendim ki, dünyada “Palyaço Ordusu” adıyla anılan silahsız bir ordu bulunmaktaymış. Bu öğrenci çocuk da Palyaço Ordusu’na daha henüz, sıra neferi yazılmış. Acelesi vardı, anlaşılan;bir iki sorumu yarım kalmış cümlelerle yanıtladı: “CIRCA’ yı duymayan mı kaldı?” dedi. “Başkan Bush bile duyduktan sonra. Ohhoooo… Bayım, siz ayakta uyuyorsunuz!” Böyle söyleyip dersine, sınıfa koşturdu.  

Benim bildiğim tek bir CIRCA vardı: Odysseus’un arkadaşlarıyla birlikte Adasına düştüğü mitolojinin Messelina ruhlu, büyücü kadını, Circa! Ülkü Tamer çevirisinde, E.Hamilton’un “Mitologya”sına bakılırsa, Türkçe olarak Kirke diye okunmalıydı. Circa Odysseus’a âşıktı ve onu evinde bekleyen karısı Penelope’ye göndermemek için yapmadığını bırakmamıştı. Türlü büyülerle kahramanımızı Adasında alıkoyan fettan ve büyücü kadındı. Şimdi, Allahı var, dünya güzeli biriydi ama peşini bırakmayan talihsizlikten bütün âşıkları onu terk edip kaçıyorlardı. Odysseus da ne yapıp edip onun yatağından, Adasından kaçacaktı. Bundan başka aklıma CIRCA gelmiyordu, çabaladım ve anımsamaya çalıştım.

Bir de linguistik ve lexicology merakımdan bildiğimce, Latince eski bir sözcuk olarak İngilizcede nadiren kullanılan “circa” vardı. Bu sözcüğün durumla ilgisi, “âşifteliği aşikâre olmuş” cadı Circa’ya göre, daha fazlaydı. Zira, İngilizcede circa, yaklaşık anlamında kullanılır ve Latinceden derlenmiş bir sözcük olarak “Circus” ile bağlantılıdır. Circus sirk demek değil miydi, o hâlde bulmacayı çözmüştüm: Purdue’lü Palyaço, sirkinden söz ederken, “Circus” yerine “Circa” demişti. İyi de, bunun Başkan Bush ile ne ilgisi olabilirdi? Yoksa, Başkan fırsat buldukça, yardımcısı kuş avına giderken, o bizden gizli sirklere gidip fındık fıstık mı yiyordu? Dayanamayıp internete bakındım, modernleşmiş herkes gibi! Zaten, hemen her konuda artık Google’a bakmıyor muyuz? Burnumuz aksa nezle olup olmadığımızdan, capari bitkisinin yararlarına kadar; sokak sokak ABD’nin şehir krokilerinden, Kamerun’daki Oecophylla karıncalarının yuvalarına değin her şeyi uzaydan gözlemlemiyor muyuz? Hemen dizüstü bilgisayarıma yapıştım.

Google, eksik olmasın, CIRCA’yı yanıtladı: “Clandestine Insurgent Rebel Clown Army” Bu başlığın altında bir de web sitesi vardı, “tık”lamadan duramayacağınız: www.clownarmy.org ! İşte, palyaçonun süngüsünü düşürmüş, sıra neferi olduğu ordusunu, “tenvir mayını” fırlatmış gibi arazide ortaya çıkartmıştım. Yedeksubaylığımda öğrendiklerim işime yarıyordu. “Sütre” gerisinde kalanlar varsa, onları da cephede bulup teker teker teslim alayım diye, biraz bakınınca gördüm ki, ayakları Avrupa’da olan bir prostesto ve direniş grubundan başkası değilmiş. Bir listede kabarık sayıda sıralı sivil toplum örgütüyle dirsek temasında olup, bir çok ülkede örgütlenmeye çalışıyorlardı. Silahsızlanmayı baştan sona desteklediklerinden, ellerine bırakın ateşli, kesici, patlayıcı oyuncak almayı, uçurtma çıtası bile taşımazlardı. Polise ayak diremeyen, kahkahalarla karakolun yolunu, hışırlık yapmadan tutan palyaçolardı. Uluslararası normlara göre, bir terörist örgüt ya da eylemlerle bağlantı içinde olmadıklarından, tamamen sivil protestocular olarak kabul ediliyorlardı. Davos’da ya da dünyanın bir köşesindeki G8 toplantılarından tutun, çevrecileri destekleyen ve kapitalizm karşıtı her türden eylemin önünde palyaçoluk yaparak, güle eğlene durumu protesto ediyorlardı. “Sivil İtaatsizlik” adıyla anılan bir tür direniş ve barışcıl yoldan karşı koyma sanatı onların tek yöntemiydi. Diğer deyişle, zararsız çocuklardı!

Orduya verdikleri bu adın karşılığındaki sözcükleri dikkatlice seçmişlerdi. “Üstü örtülü, gizli kapaklı” anlamındaki ilk sözcük, “Clandestine” ile özel bir ad, kişilik ya da bir lidere sahip olmadıklarını açıklıyorlardı. Yüzlerini komik bir maskeyle kapattıklarından tüm kimliğin salt bundan oluştuğu savlanıyordu. Direnişci olarak kullanılan “Insurgent” ile karşı çıktıkları şeylere nasıl direneceklerini tanımlıyorlar; Asî – Rebel sözüyle amaçlarının, şu ya da bu yollu bir devrim olmadığı, zira devrimlerin asla tamamlanamayıp tersine döndüğünü söylüyorlardı. Onlarsa “yaşamı ve mutluluğu” devrime tercih ediyorlardı. Başlıkta yer alan son iki sözcüğü açıklamaya gerek yoktu, aslında. Ama yine de tanımlıyorlardı: Clown-Palyaço ile dünyanın saçmalığı ve budalaca oluşu vurgulanıyor; niye Ordu-Army adı seçildiği şu dokunaklı sözle açıklanıyordu:

“ Dünyamızda süregiden bir savaşın içinde yaşadığımızdan biz bir Orduyuz.” Dünyada süregiden, ardı arkası kesilmeyen savaşlar, yaşama karşı parayı ve semayeyi koruyan, onur ve gurura karşı kârı öne çıkaran, geleceği karanlık altına alan savaşlardı.

Purdue Üniversitesi’nde bildiğim kadarıyla epeyi cılız bir solcu öğrenci grubu vardır. “Leftist Students Network” adıyla toplanmaya çalışıyorlar, ancak 40 bin mevcutlu okulun Amerikan futbolu, bira, hamburger, benzin canavarı kamyonetler, Cuma akşamı barbeküsü, kaslı pazulu vücud meraklısı öğrencileri arasında silinip kayboluyorlardı. Palyaço öğrenciyi görmem, o nedenle biraz umutlarımı arttırdı. Belki bundan sonra, bunu eğlenceli bulup sıra neferi olmak isteyen çocuklar ortaya çıkabilirdi. O gün, kampüsün tam ortasında yer alan, büyükçe “Memorial Park”ta bir manga askeri, gerçek Amerikan ordusuna bağlı askeri öğrencileri yanaşık düzen eğitimi yaparken görünce, dünyanın bu hâline gülesim geldi.

Anarşizmin romantik yanıyla her şeyi ti’ye çekip palyaçoluğa rütbe alanlardan sonra, yaşamın acı ve trajik duygusunda tutunmaya çalışan gerçek askerleri parkta görmekteydim. Her Cuma akşamı o saatte, Purdue’ye kayıtlı askerî öğrenciler orada içtimâ edip eğitim yaparlar. Bir süre ayakta dikilip onları seyrettim: Bir kaç sincap tüfek as, çıkart eğitimi yapan bu çocuklara alışmış olmalılar ki, içlerinde iki de kız öğrencinin olduğu üniformalı gençlerin arasında hoplayıp zıplıyordu. Sincapları yakalayıp, kulaklarından geçen lastikle kırmızı plastikten birer palyaço burnu taksam, sonra yeniden salsam çayıra, ne olur ki, diye gönlümden geçti.


 

1591710cookie-checkABD’DEN… ‘Palyaço ordusuna nefer olmak’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.