Acaba yeni mi anlamaya başlıyoruz?

Bir Amerikan projesi olan BOP eşbaşkanığı görevini yüklendik ve atanmak nasıl bir duyguysa(!), bayağı mutlu olduk! Hâlbuki içte icra erkini baskılayabilmek için derdik ki, atanmışlar daima seçilmişlerin altındadır. Demek ki, kimin atadığına, kimin seçtiğine bağlı olarak bu kural farklı uygulanıyormuş! Her neyse, artık Ortadoğu şekillendiriliyordu, patronlar ve görevliler artık işe koyulmuştu. Epey bir zaman sonra, hatta nerede ise iş işten geçtikten sonra anladık ki, birincisi patron bayağı akıllı ve uzun görüşlü imiş, ikincisi ise BOP ifadesindeki “büyük” sıfatı Ortadoğu’yu değil, gizlenmiş şekilde ima edilen İsrail’i simgeliyormuş. Projenin yaşama geçirilmesinde alt hedefte ise Ortadoğu’nun harmanlanması, yönetimlerin yeniden yapılandırılması ve üç büyük gücün zayıflatılması varmış. İlk iki alt hedef konusunda epey yol alındı. Özellikle yönetimlerin şekillendirilmesinde asıl hedefin Ortadoğu’yu yumuşak karnı olan mezhep çatışmasına sürükleyerek, hem genelde büyük bir karmaşa oluşturmak, hem de iki ana devleti mezhep çatışmasında karşı karşıya getirmek olduğu anlaşılıyor. Bu durumu akillerimiz bir yana, “yetmez, ama evet” çi entellerimiz dahi anlayamadı! Tarih boyunca askerleri ile olduğu kadar, sporda güreşçileri ile karşı karşıya gelmiş olup birbirine kesin üstünlük sağlayamamış olan, şimdilerde de Ortadoğu’da liderlik iddiasında yarışan iki gücün çatışması emperyalizmin öyle bir işine gelirdi ki! Ne var ki, bunlardan birini Ortadoğu sahasına salmak gerekirdi.

Akademik alandaki çalışmalar sorunları anlık görüntüleri ile değil, simülasyon yöntemleri ile ileri dönemlerde oluşabilecek potansiyel tehlikeleri ile ortaya koyup, istihbarat ya da siyasi karar örgütlerine planlama zemini hazırlarlar. Bu zemin üzerinde yönetsel ve askeri stratejisini belirleyen devletler çeşitli örtülü politikaları ile ilk kademede uzaktan yönetim yeğler, gerekli noktalarda “dost görüntülü fiili müdahale” ye yönelir, son kertede ise fiili müdahale ile amaca ulaşmak isterler. Tabiatıyla uluslararası düzlemde işler her zaman planlandığı kadar muntazam seyretmez, öngörülmedik ya da hesaplanamadık engeller projeyi saptırabilir ya da akamete uğratabilir. İlginçtir ki, böylesi öngörülmedik durumlarda projenin akamete uğratılmasından safça ya da siyasi hırsla projeye atlayanlar rastlantısal olarak korunmuş olabilir.

BOP’ un asıl amacında ittifak ediyorsak, bu projeyle amacın, Ortadoğu’nun uluorta yeniden şekillendirilmesi değil, bir amaç doğrultusunda bilgili ve bilinçli yapılandırılmasının hedeflenmiş olduğu konusunda da hemfikir olmamız gerekir, diye düşünüyorum. Ortadoğu projesinin alt unsurlarından olan üç büyük devletten Mısır halledilmiş olduktan sonra, sıra iki büyük devlete gelmiş olmalıdır. Açıktır ki, bu devletler Türkiye ve İran’dır. Bu iki gizli rekabet içindeki gücün karşı karşıya getirilmesinde önemli aracın, Ortadoğu insanının yumuşak karnı olan mezhep meselesi olabilir diye düşünülmüş olabilir. O zaman mezhep konusunu önce Ortadoğu’da genel hassas bir mesele olarak görece zayıf devletler üzerinden kaşımak ve kızışmış bu ortamda tarafları karşılaştırmak hesaplara denk gelebilir. Şii hâkimiyetindeki devlet yapısı kanser gibi içine girilemeyecek kadar sert doku niteliğinde olduğundan, belki aynen yıllar öncesi İran-Irak çatışması benzeri bir çatışma ülkeyi açabilir, diye düşünülebilir. Peki, projenin Sünni cephesi nasıl oluşturulacaktı? O da planlanmıştı herhalde; bölgede siyasal kadrosu hesaplanmış başat bir devlet liderliğinde örtülü mezhep çatışması oluşturmak, tarafların saflaşmasında önemli bir hamle olabilirdi! Böylece akademik çevrelerin işaret ettiği ve çağımızda Batılıları fevkalade ürküten “medeniyetler çatışması” farklı dinler arasında değil, aynı din içinde mezhep çatışması olarak yaşanacak ve Batı’nın fevkalade ürktüğü potansiyel sorun kendi kapsam alanı dışında yaşanabilecek kanlı bir mücadele ile zayıflatılmış olacak diye düşünülmüş olabilir. Bu proje ile Batı dünyası akademi-siyaset-istihbarat işbirliği ile önemli bir sorunu “önceden müdahale” (proactive) yöntemi ile çözmüş olacaktı.

Sürecin böylesi bir derin işbirliği ve müdahale durumunu gerçekten yansıtıp yansıtmadığını, görüntü benzer olsa da, tam olarak bilemem! Bu yazıyı yazmamdaki amaç, Batı dünyasında görülen siyaset ve eylem alanındaki hesaplı yürüyüş karşısında Doğu dünyasının hâkim tek gücün etkisinde basiretsiz sürüklenişi ve tamamıyla rastlantısal olarak büyük bir badireden şimdilik kurtulmuş olmasının senaryosunu çizerek, bundan böyle işlerin çoklu muhakeme ve karar süreçleri ile yürütülmesini ilgililere salık vermektir.

Sürecin fiili görüntüsü altında senaryoyu canlandırırsak, gerçeğe ne kadar uyumlu olup olmadığını görebiliriz. Sanırım önce Mısır ile ilişki emperyalistler tarafından kesildi. Türkiye’nin rejimi açısından bu durum hayırlı görülebilir olmakla beraber, ülkelerin ayrıştırılması açısından oldukça önem arz eden bir konudur. Ardından BOP uygulamasının önemli adımını oluşturan Suriye politikasında saplanmak durumunda olduğumuz badire, Rusya’nın son anda duruma el koyması ile engellenmedi mi? Suriye içindeki ayrışmada ve Türkiye’ye göçte nasıl bir mezhep ayrışmasında ve/veya yeniden toplulaşmanın şekillenmesinde istihbaratın acaba haberi var mı ya da rolü oldu mu?

Ortadoğu’nun ve bu arada Türkiye’nin çok önemli bir şansı Rusya’nın sahnede olması ve tek emperyalistin sahada istediği gibi at koşturmasını engellemesidir. Eğer durum tersi olsa idi, emperyalist patronun simülasyon öngörüleri tek yönetici aklı ile alt edilecek bir şey olmayacak ve durum fevkalade vahim sonuçlara sürüklenebilecekti. Ortadoğu’da şu anda cereyan eden siyasi ve kısmen askeri hareketlenme çok ciddi olup, tek adam mantığı ile sonucu görülebilecek ve alt edilebilecek bir basitlikte seyretmemektedir. O nedenle, şu ana kadar yapılmış olan ve oldukça gururumuzu rencide eden yanlış adımların tekerrür etmemesi için tek otorite ve karar merkezi anlayışından uzaklaşıp, parlamento, basın, üniversite ve kamuoyu işbirliği ile hareket edilmelidir. Böylece, hem öngörüler daha isabetli yapılabilir hem daha sağlam adım atılabilir, hem de akıllı patronun manevralarına tav olunmaz. Tarih geriye sarılamaz, hele de geriden gelen doku zaman içinde parçalanmış ve bir ulus devlete dönüşme cesametine gelmişse. İstenmese de olumlu dokular zaten sosyolojik olarak tevarüs eder, ama olumsuz dokuların yeniden oluşturulmasına yönelmek toplumsal tarih bilincini ret etmektir; beyinlerde oluşturulan anlık zahiri parıltılar gerçeğe gözümüzü kör etmemelidir.

Emperyalizm karşısında tek otorite mantığını çok net algılamalı ve karşı çıkmalıyız. Türkiye tek otorite anlayış ve yönetiminden güçlü parlamento, güçlü kuvvetler ayırımı yapısı, güçlü ve yansız adalet organı, güçlü ve yansız medya ve üniversite kurumları ile ancak halkını ayağa kaldırır ve Batı emperyalizmine karşı durabilir. Bu yapılanmada sol başat rolü oynamalıdır, çünkü şimdiye kadarki sürüklenme, tek parti diktatörlüğünü yeğleyen burjuva taklidi yapılanma, onun yanında gelişemeyen proletarya ve ayağa kalktığı savlanan yeterliliğini kanıtlayamamış sosyal dokuların ürünüdür. Bu yapılanma toplumu derin karanlığa çekerek her gün ve emperyalizmle her karşılaşmasında ulusal itibar ve gururumuz biraz daha zedelenircesine eritmektedir.

Lütfen artık toparlanalım; adalet, bilim, medya başta olmak üzere tüm kurumlarımızı yansızlaştıralım, ayağa kaldıralım ve topluma hizmete sunalım. O zaman siyasilerimiz içe ve dışa karşı daha güçlü olur ve dış temaslarında ülkemizi rencide edici sorulara muhatap olmayacağı gibi, içte de kinsiz ve birleşmiş toplum yapısı ile daha müreffeh ve huzurlu bir yaşama adım atarız.

 

 

2152800cookie-checkAcaba yeni mi anlamaya başlıyoruz?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.