Acemiler için Londra

İster gezip görmek için ister öğrenim için gelin, bu şehrin insanı kendine çeken bambaşka bir havası var. Sanki birisi sizin için dünyanın her köşesinden farklı insanları toplayıp unutulmaz anlar yaşamanızı sağlamaya çalışıyor. Ben Erasmus Staj Hareketliliği Programı ile bir aylığına Londra’nın ağırladığı küçük bir misafir oldum bu masal şehirde.

Londra gerçekten herkesin gelip görmesi gereken bir şehir. Eğer tatil amaçlı geliyorsanız ve maliyeti biraz düşürmek isterseniz uçak biletlerinizi kesinlikle önceden almanızda fayda var. Konforu düşünmüyorsanız; özellikle Easyjet adlı firma ile valiz sayısı ve kilosu ile sıkıntı yaşayabilirsiniz ama diğer firmalar ile karşılaştırdığınızda ciddi bir fiyat farkı olduğunu görebilirsiniz. Londra’ya geldiğinizde toplu taşıma ile yolculuk yapmayı düşünüyorsanız Oyster satın almalısınız, Türkiye’de ki akbil uygulaması geçerliliğini burada kart halinde koruyor. Metro bir örümcek ağı gibi örülmüş, şehrin gitmek istediğiniz her yerine sizi ulaştırıyor. Otobüsler de metronun ulaşamadığı iç kısımlar için lüks sayılabilecek şekilde hizmet veriyor kısacası burada bir yerden başka bir yere gitmek için saatleriniz yollarda geçmiyor.

Metrolar bakıma alındığında en yakın metro istasyonuna ulaşımı sağlayan ek seferler çalışıyor üstelik ücretsiz! Ulaşımdan kısaca bahsettikten sonra tabi ki gezilecek yerler. Eğer güzel bir plan yaparsanız gezilecek yerleri bir hafta gibi kısa bir süreye sığdırabilmeniz oldukça ümkün.

Başlangıç için seçilebilecek en canlı yerlerden biri; Oxford Street.Sıra ile dizilmiş büyük ve görkemli mağazaların bulunduğu alışveriş cennetidir, oldukça uzundur. Burada bisiklet taksilere binerek farklı bir deneyim yaşabilirsiniz 10 dakikası 10 pound.Bu uzun caddeyi takip ederseniz bitiminde Picadilly Circus’a ulaşabilirsiniz. Bu meydan ışıklı tabelalarıyla filmlerde görülmüş bir kare gibi insana kendini hatırlatıyor, sanki daha önce görmüştüm hissi yaşamanız çok normal.

Meydana çıkan caddelere bakındığınızda ünlü alışveriş mağazalarını ve farklı kültürlerin birçok lezzetini bulabileceğiniz restoranları görebilirsiniz. Picadilly Circus dan kolayca ulaşabileceğiniz bir başka meydan ise: Trafalgar Square burası da resmi gösterilerin yapıldığı ve konserlerin düzenlendiği yer. Meydanın hemen arkasında karşınıza National Gallery çıkacaktır;tarihi ve dünyaca ünlü ressamların eserlerini barındıran bir resim galerisi. İnanılmaz büyük bir yer, eğer her eseri görmek istiyorsanız mutlaka bir bir kroki almalısınız. Giriş için bir ücret ödemeniz gerekmiyor bununla birlikte galerinin tamamını gezmek yarım gününüzü alabilir. Galeriden çıkıp meydandan uzanan yolu takip ederseniz “Whitehall” adlı hükümetle ilgili işler yapan binaları görebilirsiniz. En ilgi çekici yanı ise; Atlı Askerler, sizle konuşmasalar da kendileriyle fotoğraf çektirmenizde hiçbir sıkıntı yok.

Londra ile ilgili hediyelik eşya almak için girdiğiniz herhangi bir yer de bile en çok görebileceğiniz siluettir; Parlemento Binası ve Big Ben. Önünde fotoğraf çektiren turist hiçbir zaman eksik olmuyor. Bu kocaman saat kulesi gerçekten bir simge halini almış. Whitehall’u takip ederek buraya ulaşabilirsiniz.Kulenin yanından devam ederseniz, kendinizi; ünlü Thames Nehri üzerinde bulabilirsiniz. Akıllarda ki Londra görüntüsüne damgasını vurmuş bir yer daha; London Eye. Kocaman bir dönme dolabı andıran bu büyük daire size camdan bir kapsül içinde manzarıyı seyredilbemeniz için 25 dakika süre ile dairesel bir tur attırıyor. Akşam vakti veya gün batımında binmenizi tavsiye ederim zira gündüz vakti Londra’nın tepeden izlenilecek çok ta güzel bir manzarası olduğu söylenemez. Biletleri oradan alabileceğiniz gibi gittiğiniz herhangi bir turistik yerden de alabilirsiniz. Ben Madame Tussauds müzesinden almıştım. Biletleri birlikte alınca ufak bir kârınız oluyor. Madame Tussauds ise ünlü kişilerin,sanatçıların, devlet büyüklerinin, unutulmaz sporcuların, bilim adamlarının balmumumdan heykellerinin bulunduğu bir müze. Aslında müze demek biraz haksızlık eğlence merkezi diyebiliriz. Balmumu heykellerini gezdikten sonra bir korku tünelinden geçip, Londra’nın tipik Cab adı verilen taksilerine binip yakın tarihlerini izleyebiliyorsunuz. Tur biriminde hediyelik eşya satan bir mağaza içinde buluyorsunuz kendinizi. İsterseniz elinizin balmumundan heykelini yaptırabilmeniz mümkün. Eğer buradaki heykellerin hepsi ile fotoğraf çektirmek isterseniz bir gününüzü ayırmanız gerekebilir.

Sırada British Museum var; burası da beni İngilizlerin ne kadar akıllı olduklarına inandıran bir yer. Dünyanın her yerinden birçok tarihi eseri toplamışlar. Bodrum’dan getirilen aslanlar, firavunun cesedi… Tüm dünyanın tarihi değerleri burada,eğer tarih ile ilginiz varsa müze turu neredeyse bir gününüzü alabilir. St Paul Cathedral; Lady Diana’nın Prens Charles ile evlendiği, inanılmaz görkemli ve ihtişamlı bir yer. Harika bir akustiği var içeride fotoğraf ve video kesinlikle yasak, merdivenleri ise tırmanmakla bitmek bilmiyor. Ben gittiğimde bir çocuğun kendini tanrıya adamaya verdiği karar için kutlama ayini gibi bir törenleri vardı. Kesinlikle herkesin görmesi gereken bir yer.

Metro ile kolayca ulaşabileceğiniz yerlerden biri de; Tower of London. Bu yapının önünden geçtikten sonra karşınızda Tower Bridge;araçlar ile aynı anda köprü üzerinden yürüyerek karşıya geçebilirsiniz. Yolun bitiminde nehir kenarında yürümenizi tavsiye ederim. Burası da akşam görülmesi gereken yerlerden biri zira aydınlatması harika. Ve parklar;Londra’nın vazgeçilmezi diyebilirim. Bu kadar taş yapı arasında buldukları yeşillikleri çok iyi şekilde değerlendiriyorlar gerçekten de.

En ufak bir güneşte insanlar parklara hücum ediyor.

Saint James Park ta otururken doğaya eşlik eden bir orkestra dinlemeniz mümkün .1,5 pound vererek kendinize bir şezlong bile kiralayabilirsiniz. Hyde park;gezmek ve gölü kenarında yürümek için ideal oldukça da merkezi. Hyde Park’tan çıktıktan sonra Buckingham Sarayı’nı da mutlaka görmelisiniz. Önünde askerler ile fotoğraf çektirebilmeniz mümkün. Ben göremedim ama asker değiş tokuş töreninin görülmesi tavsiye ediliyor. Gündüzleri bu kadar gezdikten sonra akşamları soluklanmak için publara gidip meşhur Fish&chips lerinden yiyebilirsiniz. İş bitimi takım elbiseli insanlar buralara akın ediyor. Burada gelenek olmuş bir alışkanlık iş çıkışı önce pub sonra ev.

Canary Wharf metro istasyonuna bu saatlerde gitmenizi tavsiye ederim. Yüksek iş binaları arasında karşılıklı dizilmiş publar, takım elbise altına spor ayakkabı giymiş rahat insanların oluşturduğu;kalabalık. Hava karardığında yapılan sokak şovları da mutlaka görülmeli; Covent Garden da oturup bir şeyler yerken güzel bir şov izlemeniz veya farklı müzikler dinleyebilmeniz mümkün.Tek bir meydan da birden fazla gösterici oluyor. Biraz pahalı ama görmelisiniz.

Sabah erken kalkıp yapmanız görmeniz gereken başka bir yer de: Greenwich, başlangıç meridyeninin geçtiği kabul edilen bu küçük ve sevimli bir yer. Gezinizi tamamladıktan sonra sizi BigBen’e kadar götüren boat lara binip geri dönmeyi tercih ederseniz birde nehir turu yapmış olursunuz.

Unutmayın:

*Konaklama için pahalı ve lüks hotelleri seçebileceğiniz gibi hostel da kalma, ev hatta oda bile kiralayabilmeniz mümkün.Uzun süreli gelmiyorsanız son iki seçenek sizin için pek uygun değil. Hoteller gecelik fiyatlandırılırken,hostellar da bölgesine ve odada ki kişi sayısına bağlı olarak 100 pound dan başlayan fiyatlar ile konaklayabilirsiniz.

*İletişim kurabilmek için bakkal tarzı yerlerden satın alabileceğiniz bir çok gsm hattı var. Her birinin farklı avantajları ve fiyatlandırması var tabi ki. 3 pound a hattı alıp 5 poundluk top-up yaptırsanız,alır almaz hattı kullanabilirsiniz.Eğer Türkiye ile çok konuşacaksınız ben Vodafone kullandım size de tavsiye ederim.

*Adres bulma konusunda hiçbir zaman sıkıntı çekmiyorsunuz. Gitmek istediğiniz yerin postakodunu bilmeniz yeterli. www.tfl.gov.uk adresinden gideceğiniz yer için rota bile çıkartabiliyorsunuz ve Türkçe menü seçeneği de var.

*Bölgeler;Londra hayat gerçekten insanlar için kolaylaştırılmış.Şehri dairesel uzaklıkta altıya bölmüşler ve ulaşımı bunun üzerinden sağlıyolar.Eğer bölge değiştirmek isterseniz ek bir ücret ödemeniz gerekiyor.

*Otobüs şöföleri konuşmayı pek sevmiyorlar. Sorduğunuz sorulara cevap alamamanız mümkün.Hatta o kadar ki bazı otobüsler de oyster okutma yeri her kapıda var. Bindiğiniz yerden oyster ınızı okutmanız gerekiyor. Eğer okutmazsanız bile bunu kimse denetlemiyor ancak arada otobüslere baskın niteliğinde kontroller yapılıyor. Ellerinde okuyucu bir makine ile otobüse binen 4-5 kişi sizden oysterınızı rica ediyor,eğer otobüse binerken oyster okutmamışsanız bunu anlıyor ve “Penalty” adı verilen 50 poundluk bir ceza kesiyorlar. Beni gördüğümde en çok şaşırtan şey kadın şöförlerdi,hiç yadırganmayacak şekilde otobüse şöförlük yapıyorlar. Herşeyi düşünüyorum ama bir tek bunu Türkiye için hayal edemedim…

*Elektrik için üçlü priz kullanılıyorlar. Yani kendi elektronik cihazlarınızı kullanabilmek için mutlaka bir dönüştürücüye ihtiyacınız var. Eczane dahil her yerden temin edebilmek mümkün.

*Lonra’da trafik soldan akıyor. Uyum sorunu sağlama konusunda sıkıntınız olmasın çünkü çok uluslu bir şehir olduğu için her şey düşünülmüş.Işıklarda beklerken yerde kocaman “LOOK RİGHT” şeklindeki yazıyı görebilirsiniz.

*Yeme-içme konusunda zengin bir mutfakları olduğu söylenemez. Sürekli fastfood ile besleniyorlar.Marketlerde satılan ürünler de porsiyon olarak oldukça küçük. Fazla bireysel yaşayan bir toplum. Zeytin veya peynir almak istediğinizde fiyatlandırma kilo üzerinden değil 100 gr üzerinden yapılıyor. Hazır paket salatalar hatta haşlanmış makarnayı bile raflarda bulabilmek mümkün. Yemek yapma şansınız olsa bile sebzeleri dahi şekerli. Allahtan her yerde kendi isteğiniz doğrultusunda farklı kültürlere ait restoranlar bulma şansınız var.

Londra gerçekten de görülüp, yaşanması gereken bir yer.

Gelme şansı bulan herkese iyi eğlenceler!

858840cookie-checkAcemiler için Londra

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.