Acıklı bir roman: Acı Lokma

Fahri Erdinç’in naif, siyasî davalar yüzünden ortaya çıkamamış, kendini kanıtlayamamış, bu nedenle içine kapanık bir edebiyat adamı olduğunu evvel eski bilirdik. Kitaplarına yer vermek için sanki zamanını beklemiş olmalıyız;kitaplarını hep sonra okuyalım diye öteledik, orada burada beklettik. Şimdi sular seller gibi okuyoruz.
Nihayet, eserleri arasında Ege’nin zeytinci kasabası Akhisar’ı merkez yapmış romanı Acı Lokma’yla yola çıktık. Ama gerçekten yutması zor olan bir eserdi, adıyla müsemma…

Roman olmaktan ziyade acıklı bir anlatı şenliği ve draması saymak gereken bu eserin, Kemalettin Tuğcu‘nun göz yaşını Terkos çeşmesi gibi akıtan kitaplarına rakip olmasa dahi, onlardan az kalır yanı yoktu; zaman zaman gözlerimiz yaşardı.

1961 yılında yayımlanmış romanın aslında daha evvelinde yazıldığını sanıyoruz, zira kitabı satır satır gezinirken buna dair izler edindik. Zannederiz ki eser 1950 yılı eskimeden yazılmış, yıllarca beklemiş olmalıdır. Sonra, ilk kez Bulgaristan’da, Sofya’da yayımlanmış ve aradan uzun zaman geçmiş, nihayet kendi anavatanında, Türkiye’de okurla buluşmuştur. Sizinle buluşmuş mudur, bunu bilmesi zor, ama şimdi mazeretiniz kalmadı, eğer bugüne değin Acı Lokma’yı okumadıysanız, okuma zamanıdır.

Fahri Erdinç’in kendi acıklı hayat hikâyesinden kaynaklanan bir romana rast gelmek, özellikle kendisini merkeze oturtup bunun çevresinde roman kuran edebiyatçı az olduğundan, derhal ilgimizi çekmiştir.

1917’de Akhisar kasabasında doğmuş Erdinç’in hayat hikâyesi, romanda yer alır, neredeyse bire bir örtüşen bir roman taslağıdır bu… Acı Lokma adlı özgeçmiş-romanı, Bulgaristan’a sığındığı ve Sofya’da yaşamaya başladığı yıllarda yayımlamıştır. Çok uzun zaman sonra Türkçede, kendi anadilinde basılan roman Erdinç’in hayat hikâyesi olduğu kadar Cumhuriyet dönemine dair bir kısa sosyal-tarihçe gibidir.

Erdinç, Ankara’da Devlet Konservatuarı öğrencisi olduğu zaman tanıştığı Sabahattin Âli‘nin yönlendirmesiyle yazmaya başlamış, ondan epeyi etkilenmiş, ancak dürüstçe söylemek gerekirse cetvele vurduğunuzda Sabahattin Âli’nin edebiyatındaki insan derinliğini cümlelerine yansıtmak şurada dursun, sadece halk dilinde, âdeta Karagöz-Hacivat söyleşilerini andıran bir tarzı romanına taşımıştır; eh, bu da fena bir şey değildir. Herkes Sabahattin Âli olacak değildir ya!

Erdinç’in acı lokması sıradan bir köy romanı değildir. Köy romancılığının moda ve meşhur olduğu, Yön dergisi çevresinde toparlanmış, general Cemal Madanoğlu gibi solcu askerlerin desteğinde, Doğan Avcıoğlu‘nun teorik hitabında, MDD‘ci-Milli Demokratik Devrimci, parlamenter TİP’çi, hasılı sol kökenli kimler varsa, hepsinin bir amalgamı olan 1960-70 dönemine ait eser değildir; Fakir Baykurt tarzında yazılmış, tezek kokulu romanlar hiç değil…

Fahri Erdinç eski ve yasadışı TKP’nin üyeliğine geçtiği, aynı zamanda Bulgaristan’a yerleşip oradan anavatanına dair romanlar, hikâyeler, şiir kitapları ve hatırât yazdığı vakitlere gelmeden önce yazarımızın macerasını okuruz. Onun yurtdışına, Meriç Nehri’ni de aşmakla, yaya olarak iki arkadaşıyla beraber sınır geçip kaçışı ACI LOKMA başlıklı romanın girişidir.
Yazarımız, çok sevip değer verdiği Sabahattin Âli’nin Bulgaristan sınırında, ülkeyi terk etmek üzere yaya olarak kaçışından esinlenmiş, onun gibi hudut boyunda ölmeyi göze alarak yola çıkmıştır. Hatırlanacağı gibi S.Âli’nin cesedi, 1948 yılında Bulgaristan sınırında bulunmuştu; ölümü hâlen bir muamma olarak kalmıştır. Ustası Sabahattin Bey’in âkıbetine uğramayı göze alarak, onun başaramadığını başarmak üzere yola çıkan roman yazarımız Fahri Bey, sonunda Bulgar görevlilere ulaşır. Anlattığına bakılırsa bal börekle karşılanır; sırtına bir kese atmadıkları kalmıştır.

Erdinç ve arkadaşlarına ¨Buraya geliş nedeninizi, ayrıca hayat hikâyenizi de bir anlatın bakalım!¨ diye defter uzatan Bulgar subayı, onları kendi hâllerinde ve ¨ağırlandıkları mesire yeri gibi hârika bir odada¨ geçmişle başbaşa bırakır. İşte bu defterin doldurulmasıyla ortaya çıkan roman Acı Lokma’dır.

Yazarımız Akhisar’da başlayan hikâyesini Bulgaristan’a kadar ulaştırmak üzere kaleme sarılır ve bundan bir roman çıkar.

Ne ki bu romanı ve diğer eserlerini Türkçede basacak babayiğit bulması zordur; ta 1969’a gelene kadar kimse çıkmaz. En sonunda, Türkiye İşçi Partisi milletvekili olan, yayımcı-yazar Yusuf Ziya Bahadınlı onun eserlerine ilgi gösterecektir.

Diriler Mezarlığı adlı kitabı Türk okura nihayet Bahadınlı sayesinde kavuşur, ardından ötekiler gelir. Sonra, evet sonra, yine bir uzun sessizlik dönemine girer Erdinç’in eserleri; zaten okuru eksik olan Türk edebiyatı Fahri Erdinç’i bütün bütün unutur. Nihayet, Yordam Yayınları onun eserlerini tekrar ele alacaktır. Elimizde bulunan, okuduğumuz Acı Lokma, işte Yordam Yayınları’ndan çıkmıştır.

Lakin Yordamcılara yol yordam göstermek gerekiyor: Bilgisayar ortamında düzenlenmiş baskı öncesi hazırlıklarda, satırların kesme işaretleri yanlış yerlerde belirmiştir, okurken rahatsızlık duymamak mümkün değildir. Birçok imla hatası romanı okurken, tarafımızdan, sayfa kenarlarına not edilmiştir; merak ederlerse kendilerine iletiriz.
Yine bilgisayar ortamında düzeltmeye gidilince otomatik olarak her tür sözcüğü değiştiren bilgisayar, algoritması gereği metinde saçmalamıştır.
Yordam Yayınlarını bu yüzden kınıyoruz!

İmlada tashih-düzeltme, bir edebiyat metninin sahneye çıkmadan evvel sanatçıya kulis odasında yapıldığı gibi son makyajıdır, eğer bir yayınevi bunu yapamıyorsa kepenk indirsin, daha iyidir…

¨Gözünün pınarından bir alay sinek su içer. Ekmek diliminin yarısını bir köpek kapıp geçer. O da ağlar, ağlar susar. Bitin kıpırtısı, uyuzun tatlı yangısıyle kaşınır, ağlar. Sonunda sıtmanın yangısı ve titremesiyle sızar, serilir kalır.¨ [Acı Lokma, F.Erdinç, s.64.]

Bu ve buna benzer nicesi, okuna okuna doyulamıyan cümlelerle romana başlayan Erdinç, Akhisar’da tanımladığı bu insanların yorgunu olmuş ki, romanın sonuna doğru bu edebiyat şölenine ara verip konuşma-diyalog biçime çevirdiği anlatımıyla kitabına hitam eder, son verir.

Oysa romanın ortasına kadar edebiyatla karşılaşan okurun, sonradan sadece tûluat tiyatrosuna yakışacak karşılıklı atışmalar ve birçok havadislerin ardı arkasına verildiği bir metinle karşılaşması rahatsız edicidir.

Ne var ki yine de bunu anlaması zor değildir. Eski tüfek solcu Fahri Erdinç’in belki yazdığı metinden usanmışlığı, belki de lafı neticeye getirmek için acele ettiği düşünülebilir.

Veremden ölen bir abi, annesini çoktan kaybetmiş bir Fahri Erdinç, babası ortalıkta kalmış tahsilsiz bir vekaleten hoca, görgüsüz analığı, üç üvey kardeşi, kocaya varmak üzere olan öğretmen ablasıyla neresinden tutsanız lime lime dökülen bir aile romanıdır, Acı Lokma…

Akhisar’ın tütün, zeytin dünyasına ait kasaba, köy, eşraf, mütegallibe, faizci esnaf, çavuş rütbesinde jandarma zulmü gibi hep bildik öykülerin yeni bir anlatımıdır, Acı Lokma… Bir dönem haksız yere hapislerde yatırılıp çürütülmüş Türk aydınlarının hikâyesidir, Acı Lokma…

İşte bu romanın bir yerinde karşımıza Fahri Erdinç’in öğretmen olarak bulunduğu bir köyde, Atatürk’ün portresiyle her gece başbaşa kalıp sohbet ettiğine rast geliriz. O da nesi, benzer bir şey Akhisar Düşerken adlı romanın ünlü Hacı Eşref Efendisi tarafından yapılmamış mıdır? Hacı Eşref, İstiklal Harbi’nde emireri bulunduğu İsmet Paşa’nın portresine her gece seslenmekte, onunla şizofrenik bir biçimde konuşmaktadır. Bunları yazan Mahmut Şenol‘dur, romanın adı Akhisar Düşerken’dir; kitabın alt başlığı ise Trafik Polisi Süslü Cafer’in Komünist Takibi’dir…

Ayrıntı Yayınları‘ndan 2010 yılında çıkmış romanın kahramanı bunu yapınca, dayanamayıp şahsen tanıdığım Mahmut Şenol’a bu benzerliği sorduğum zaman, yemin billah etmekle, ¨Akhisar Düşerken’i yazdığım sıra Fahri Erdinç’in bu romanından habersizdim, dolayısıyla onun kahramanı Atatürk portresiyle konuşuyor diye oradan esinlenmiş yahut intihale varan bir aktarma yapmış olamam. Ben de romanı daha sonra okudum! Bu benzerliğe ben de şaşırdım!¨ diye açıklama yapması bana yeterli oldu.

Demek, Akhisarlı’da bu cinsten sayılabilecek biçimde, duvara asılı devlet büyüklerine ait portreyle konuşma hastalığı vardı.

Şenol’un romanında İsmet Paşa’yla sohbet eden kahraman var, Erdinç’in romanında Gazi Paşa’yla sohbet sürdüren…

Temiz, akıcı bir üslupla yazılı romanın, ACI LOKMA’nın neresini eleştirirseniz eleştirin, geriye okunası bir metin kalıyor.

O nedenle, okurumuza, Erken Cumhuriyet döneminde acı çekmiş Türk aydınlarının hikâyesini bir kez daha elden geçirmek fırsatını veren bu romanı tavsiye ediyoruz; zaten adı da Acı Lokma’dır…

¨Acı Lokma¨
Fahri Erdinç
Roman, 268 sayfa
Yordam Kitap Yayımları
İstanbul, 2006,
Bu yayınevinde 1.basım

Eserin önceki basımları:
1961, Sofya-Narodna Prosveta Yayınevi
1971, Güney Yayınları, İstanbul

İkâme edici alışveriş olanağı için, sahaf adresleri [Özellikle romanın eski baskılarına ulaşmak isteyenlere]:
1. Babil Sahaf, Lütfü Bayer, Dr.Esad Işık Cd. Moda, Kadıköyü, İstanbul
2. Pami Sahaf, Tolga Gürocak, Ali Süâvi Sk. No.24-2, Nâzım Hikmet Vakfı karşısında,Bahariye, Kadıköyü, İstanbul
3. Kitabı internet üzerinden almak isteyenlere bir web sayfa önerisi: www.nadirkitap.com

719560cookie-checkAcıklı bir roman: Acı Lokma

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.