Afrodit İtalya’da yaşamış olsaydı…

Geçtiğimiz haftalarda turizmcilerin sorununu dinlemiştik. Taksiciler, restorancılar ve küçük otellerin sorunları çok…
Şimdi birileri önümüze rakamları koyacak. Ülkeye gelen turist sayısı arttı diyecek, birçok farklı ülkeden charter uçuşlar gerçekleşti diyecek ki doğru. Sayının arttığından hiç şüphe yok. Turizm Bakanlığı’nın elinden gelenin en iyisini yaptığından da…
Ama bir şey eksik işte. Beş yıldızlı oteller tıklım tıklım doluyken doğayla iç içe nezih bir ortam sunan butik oteller sinek avlıyor şikayetlendikleri nedenden dolayı.
Küçük otel sahiplerinin, restorancıların, taksicilerin tek bir şikayeti var: Beş yıldızlı otellerdeki her şey dahil sistem. Evdeki hesabı çarşıya uydurmak isteyen turist her şey dahil sistemi tercih edince bizim dışarıdaki restoranımız, taksimiz boşuna bekliyor turisti.
Otelde sabah- öğle- akşam yemeği, beş çayı, tüm içecekleri, kısacası canının çektiği her şeyi bulabilen turist otelden dışarı adım atmıyor doğal olarak.
O yüzden her şey dahil sistemin Türkiye gibi büyük bir ülkede güzel sonuçlar doğurabileceğini ancak belli bir nüfusa ve ekonomi dinamiğine bağlı Kuzey Kıbrıs’ın her şey dahil sistemi kaldıramayacağını söylüyor görüştüklerimiz.
Ne demek istediklerini İtalya’ya gidince anlıyorum. Önce şunu söyleyeyim İtalyan’lar turizmin T’sini bilmiyor ama turist akın akın geliyor!
Orada her şey dahil sistem yok. Otel sadece sabah kahvaltısı veriyor, daha sonra otobüse binip yollara düşüyorsunuz. Otobüs sizi bir bölgede bırakıyor, orayı gezeceksiniz. Yürüyorsunuz acıkıyorsunuz, yürüyorsunuz susuyorsunuz. Acıktığınızda bir restorana oturacaksınız, susadığınızda bir cafeye. Zira yollarda ne dinlenecek bank var, ne adım başı market. Tuvaletlerin pisliğini de, hizmetin berbatlığını da takmıyorsunuz. Mecbursunuz, çevreyi tanımadığınız ve yorgun olduğunuz için bulduğunuz yere kendinizi atacaksınız.
Dolayısıyla akşam otele dönene kadar ne az beş restoranı/cafeyi memnun etmiş oluyorsunuz.
İtalya yılda 80 milyonun üzerinde turist alan bir ülke. Bu kadar berbat hizmete turistler nasıl akın akın geliyor diye düşünürsek tek yanıtı var: Geçmişi korumuşlar. İtalyanlarda bizdeki tesisler yok, bizdeki kaliteli hizmet yok, dört yıldızlı otelleri iki yıldız ayarında ama, aması var işte. Orada bir Açıkhava müzesinde gibisiniz. Ortaçağ kasabası, Ortaçağda kurulduğu haliyle duruyor. Verona’ya gidiyor, Romeo ve Jülyet’le fotoğraf çektiriyorsunuz. Roma’da bir glatyatör size sesleniyor. Yani, kitaplarda gördükleriniz kanlı canlı karşınızda…
***
Sadede gelirsek; Allah için turizm adına çok uğraş veriyoruz. Tesislerimiz güzel, hizmetimiz kaliteli ancak görüldüğü gibi sistemimiz yanlış. Turist gelsin diye kendimizi paralayacağımıza turistin çağırmadan geleceği unsurları öne çıkarmamız gerekiyor. En mühimi tarihimizi. Milattan önce 10 bin yıllık geçmişi olan bir ada turist çekmek için niye kırk takla atsın? (Lapta’daki) Tunç Çağından kalma Pigades Tapınağı, Tumba Tu Skuru Mezarları, Karmi (Tunç Çağı Mezarlığı), Enkomi Tapınağı mesela; bunu merak etmez mi turist?
Kısacası turist istiyorsak tarihi yapıları korumamız, restore etmemiz yapıldığı dönemdeki formuna sokmamız gerek. Bunca medeniyete ev sahipliği etmiş ülkemizde öne çıkarılacak unsurların en önemlilerinden biri Afrodit.
Afrodit Kıbrıs adasında değil İtalya’da yaşamış olsaydı neler yaparlardı diye düşünmeden edemiyor insan…

1620590cookie-checkAfrodit İtalya’da yaşamış olsaydı…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.