Hürriyet Gazetesi, Doğan Yayın Holding’in amiral gemisi. Ertuğrul Özkök de Kaptan’ı Deryası yani Barbaros’u… Barbaros gerektiğinde diğer gemileri de hizaya sokar.
Doğan Grubu Türkiye medyasının yüzde 40’ına egemen. Solcusuna solcu, sağcısına sağcı hatta kahvede “Bizim anayasamız aslında İsviçre’den getirilme ama uygulayıcılarından iş yok” gibi dogmatik muhabbet edenlere göre bile gazete çıkarır…
Doğan Grubu’nun, Türkiye’de kamuoyu oluşturulmasında ciddi bir güç olduğu yadsınamaz.
Ertuğrul Özkök’ü toplumun avukatlığını yapan, sosyal faydayı gözeten gazetecilerden görmem. Zaten kendisi de “evrim”leşerek bu tür şeylerin modası geçtiğini düşünür. Özkök’ün yazılarına sıkca göz atarım. İlgimi çekenleri okurum. Hürriyet’in satır altlarını okuyabilenler Türkiye’de neler olup bittiğini az çok doğru tahmin de edebilirler. Örneğin Hürriyet iktidar partisi AK Parti’den desteğini çekmiş ise patronların ve devletin kurumlarının da AK Parti’yi istemediğini anlayabilirsiniz.
Özkök’ün yazılarını sevelim ya da sevmeyelim bu açıdan önemlidir…
***
Geçen hafta Özkök “Çocuklarımız niye obez” başlıklı bir yazı kaleme aldı. “Coca-Cola”nın isim vermeden “bir numarası”yla yaptığı kahvaltıdaki sohbeti aktarıyordu.
Hani yazı iletişim fakültelerinde okutulacak cinsten. Satır altından Türkiye’de reklam egemenliğinin gazeteciliği nasıl yok ettiğini okuyabilirsiniz.
Özkök’ün bu yazısı Noam Chomsky’nin şu sözlerini de haklı çıkarıyor gibime geliyor:
“Büyük holdinglerle bütünleşen günümüz medyası da ürün satar. Onların piyasası reklamcılar, ürün ise okuyucu kapasitesidir. Medya kendisinin varolma nedeni olan siyasi ekonomik yapıdan bağımsız olarak demokratikleşmesi de sözkonusu değildir…”
Yazıdan alıntıyı yapmadan önce İngiltere’de kolalı içeceklerin ve abur cubur türünden ayaküstü yiyeceklerin okullarda yasaklandığını, “İngiltere medyası”nda bu yasağa karşı büyük bir destek olduğunu da eklemeliyim. Ne de olsa işin içinde kendi çocukları var…
Kişisel olarak 15 yıldır kolalı içecekleri içmiyorum ve yakın çevremi de vazgeçirmeye çalışıyorum.
Neyse, Özkök’ün okura sunduğu, bana göre kolalı içeceği aklayan yazısından bazı alıntıları aktarayım:
– Obezitenin nedeni fast-food veya kolalı içecekler değil
– Obezitenin nedeni beslenme değil, bilgisayarlar
– Bugüne kadar Amerika ve Avrupa’da 80’e yakın araştırma yapıldı. Hiçbiri insana zararlı olduğu sonucuna ulaşmadı.”
– Arap ve İslam dünyasında Coca-Cola’ya karşı tepki daha çok Filistin meselesinden dolayı çıktı. Ama burada ilginç bir çelişki var. Bugün Filistin’deki tek fabrika yatırımı Coca-Cola’nınki. Bu nedenle belki de en büyük pazar payına sahip olduğumuz yer Filistin. Filistinlilerin Coca-Cola’yla bir sorunu yok. (Bu cümleyi satır altından “Başbakana yakınlığıyla bilinen Cola Turka’nın kampanyasında sürdürdüğü millici yanı önemsizdir…” diye de okuyabilirsiniz)
– Ben 20 yıldan bu yana Türkiye’ye dört defa geldim. Bunların üçünde turist gibi çeşitli yerleri gezdim. Bu ülkeye hep güvendim ve haklı çıktım.
***
Reklam destek haberleri kapitalist sistemin doğası diyebilirsiniz. Tamam… Bir çizgiye kadar katlanılabilir belki…
Büyük gazetelerde çalışan etik kurallara bağlı gazeteciler, reklam haberlerinde haber değeri olmayan eften püften bir yazıya haber değeri kazandırmak için zorlanırlar. Çünkü bu tür haberlerdeki hassas çizgi aşıldığında artık kendinizi “gazeteci” diye tanımlayamazsınız… Bazen yazmamak bile “erdemlilik” sayılabilir…
Gazetenin üslenmesi gereken kamu işlevini yadsıyıp bir şirket gibi görenler ise “vur abalıya” döktürürler… “Ucu nereye dokunur, okuru ne kadar ilgilendirir, bu yazıdan kimler cebini doldurur, kimler mağdur olur?” umurlarında olmaz…
Özellikle borsa ve şirket yazılarında küçük yatırımcılar silkelenir, dev şirketler kasalarını doldurur, haksız rekabeti engellemek isteyen bazı kurumlar da seyreder… Anılarını yazan bazı gazeteci dostlarımdan günü geldiğinde bu konuları daha ayrıntılı okuyacaksınız…
***
İstanbul’da Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Servisi’nde kısa bir süre ve Ekonomi Servisi’nde de 1998-2001 arasında “gazeteci” olarak çalıştım.
Ekonomi’de çalıştığım dönemde bu tür reklam haberlerine haliyle gönderildim… İstanbul’un akciğeri sayılan ormanları traşlayıp villalar konduran reklam müşterisinin “reklam haberi”ni yapmadım. Para sayma makinesini pazarlayan bir şirketin haberini de “Sırada karapara sayma makinesi olsun” diye gördüm… Pek çok değerli gazeteci dostum gibi “o çizgi”yi gözetmeye çalıştım…
Çalıştığım dönemde Özkök’ün reklamını yaptığı Coca Cola Türkiye’nin de bir toplantısına gönderilmiştim. Şirket yeni sloganını tanıtacaktı. Hatırladığımca sunum bir tır kasasında yapıldı.
Sunumu yapan şirketin Türkiye’deki üst yetkilisi sorumuz olup olmadığını sordu.
O yıllarda tartışılmaya başlayan İngiltere’deki kolalı içeceklere karşı kampanyadan söz ettim ve bir teneke kutuda söylenildiği gibi 16 kesme şeker değerinin olup olmadığını sordum. Yetkili, Coca Cola’nın şekerli bir içecek olduğunun yadsınamayacağını ancak içiminde insana hoşluk verdiğini söylemekle yetindi.
Yetkili “Başka sorusu olan var mı?” dediğinde yine tek parmak bendendi? Diyet kolalı içeceklerin selüloit yaptığının batı basınında öne sürüldüğünü ve bu konuda bir araştırmaları olup olmadığını sordum…
Yetkili reklam için toplanan gazeteciler arasında “Sırası mıydı bu soruların?” edasıyla bana bakarak, “Valla bizim çalışanlarımız hep diyet içiyor ve hiç birinde selüloit yok” diyerek profesyonelce konuyu geçiştirdi.
Merak ediyorsunuzdur diye yazayım, tabii bu sorularım ve yanıtları değil de yalnızca şirketin yeni sloganı gazetedeki haberde yer aldı…
***
Ben kolalı içecekleri içmiyorum. Özkök’ün de torununa kolalı içecek içmesine izin verdiğini sanmıyorum…