AÇIK GAZETE’DEN… İngiltere’de terör yasalarının anatomisi

İngiltere’de insanları dil, din, kültür farklılıklarından dolayı ayrımcılığa tabi tutulması suçtur. Ayrımcılık kelimesiyle yalnız ırkçılık anlaşılmaz… İnsanların cinsel seçimlerinden dolayı ya da engelli hallerinden dolayı seçilmesi de bir tür ırkçılık olarak algılanır. Örneğin Türkiye’deki gibi “Bayan eleman aranıyor” ilanı ya da eşcinsel olduğu için bir çalışanı işten atmak seksist bir yaklaşımdır ve ayrımcılıktır. Ya da (Türkiye’de devletin bile çok sık uyguladığı) iş başvurularında askerliğini yapmış şartı arayarak askere alınmayan engellileri sınav dışında tutmak da ayrımcılıktır.

“Bu yasal şemsiyeye karşın yaşamın pratiği farklı mı?” diye sorarsanız… “Öyle açıktan olmasa da ne yazık ki farklı” diyebilirim…

1990’ların başıydı. İşçi Partisi’nin sol kanat milletvekillerinden Jeremy Corbin ile röportaj yapmıştım. Milletvekili İngiltere’de siyah ya da İrlandalı’ysanız polisin gözünde potansiyel suçlusunuz zaten demişti. Siyahların dergilerinde iyi otomobili olan bir siyahın polis tarafından mutlaka durdurulduğu ve zenginliğinin kökeninde kara para şüphesiyle sorgulandığını okumuştum… Bu nedenlerden dolayı olsa gerek özellikle soldaki belediyeler bu gizli ayrımcılığa karşı işe alımda fırsat eşitliği ilkesini öne çıkardılar…

MÜSLÜMANLARA AYRIMCILIK VAR MIYDI?

Bu ayrımcılık göçmenlere ve Müslümanlara karşı oldu bitti her zaman vardı. Laik bir devlette Monarşi’ye Cantebury Kilisesi fetva veriyorsa Müslümanlar’ın “ötekiler” olarak görülmesi doğal değil mi? İngiltere’de yaşayan Türk toplumu da bu artan Müslüman düşmanlığının ilk mağduru oldu. 18 Mart 2004’te Londra Charlton Mezarlığı üç ırkçı gencin saldırısına uğramış ve mezartaşları kırılmıştı… Türk mezarlarına saldırı ABD’de 11 Eylül İkiz Kuleler Saldırısı sonrasında yükselen Müslüman düşmanlığının bir yansıması olarak basına yansımış ve özellikle politikacıların terörizm ile İslamı aynı kefeye koyan demeçlerinin kışkırtması olarak yorumlanmıştı.

İngiltere’de Hintliler, Karayipliler, Pakistanlı ve Türk göçmenlerin özellikle birinci ve ikinci kuşakları genellikle kapalı koloni biçimde yaşadıklarından ayrımcılığa diğer ülkelerdeki gibi açık sayılmadıkları söylenebilir…

SALDIRI SONRASINDA ÜLKEDEKİ DEĞİŞİM?

7 – 21 Temmuz tarihlerindeki metro ve otobüs saldırıları sonrasında ırkçı parti BNP, göçmenleri suçlayan bildiriler dağıttı, bazı sorumsuz İngiliz gazeteciler de fanatik ya da meczup Müslümanlara mikrofon uzatıp terörü destekleyen demeçler aldı… İlk bir ay içinde 100’e yakın Müslüman karşıtı olay meydana geldi. Pakistanlı bir göçmen olaylarda yaşamını yitirdi. Garip bir şekilde medya öne çıkarmadı.

Bütün bu gelişmeler İşçi Partisi hükümetine baskı yasaları için bir zemin hazırladı. Öncelikle Başbakan Tony Blair  ılımlı islamla işbirliği yaparak radikalleri kendi toplumu içinde izole etmeyi amaçlayan açıklamalarda bulundu. Saldırılar sonrasında iki araştırma kaygı verici sonuçlar ortaya koydu.

1. The Daily Telegraph’ın anketine göre; Başbakan Tony Blair’e halkın saygı ve güvenin Ocak ayında yüzde 32’deyken bir anda yüzde 49’a yükseldi. İngilizler’in yüzde 60’ı “Müslümanlar terörist değil ama, bizim ülkemiz için tehdit yaratanların çoğu Müslüman… Güvenlik güçlerinin bütün dikkatlerini İngiltere’de terör yaratan Müslümanlar üzerinde yoğunlaştırmalı” dedi.

2. The Guardian’a göre; halkın dörtte üçü terör karşıtı yasalar gereği bazı özgürlüklerinin kısıtlanmasına katlanabileceklerini açıkladı.

BASKI YASALARI NELERDİR?

Başbakan “Oyunun kuralları değişti” diyerek baskı yasalarına yeşil ışık yaktı. Bunlar şöyle sıralanabilir:

– Zorunlu kimlik kartı: Nüfus bilgilerinin yanısıra banka borçlarından, işsizlik yardımına kadar her türlü özel bilgileri içeren kimlik kartlarının taşınmasının zorunlu kılan yasa tasarısı 5 Mayıs 2005 Genel Seçimleri öncesinde rafa kaldırılmıştı. İçişleri Bakanlığı tasarıyı tozlanmadan raftan aldı…

– Sokak aramalarına yasal zemin: Polis, şüpheli bir davranışta bulunmayan bir şahsı ya da trafik hatası yapmamış bir aracı durduramaz. Polise terörist avlayabilmesi için yoldan geçeni durdurup, arama izni verilmesi gündeme geldi. Parlamentoda “yolda kimleri durdurup arayacağız” sorusu ve “bazı ırktan kişilere öncelik verilip verilmemesi gerektiği” tartışması öne çıktı.

– Polisin silah taşımasını isteyen lobi hareketlendi: Polisin “özel tim” dışında silah taşıma hakkı yoktur. Irkçı ve şövenist polis lobisi, polisin silah taşıması ve idam cezalarının geri getirilmesi konusunda bıkmadan usanmadan sürdükleri lobi faaliyetlerini bu kez terörizmi bahane ederek artırdı…

– İşe alımlarda ayrımcılık: Yükselen anti İslam anlayışı Müslüman göçmenlerin içinde yaşadıkları toplumda kariyer edinmelerini zora sokacağı söylenebilir. Herşeyden önce politikacıların sorumsuz demeçleri, insan tarihinin toplumsal bir virüsü olmuş önyargıyı göçmen karşıtı olarak güçlendirdiği öne sürülebilir.

– Özel mahkemelerin kurulması: Terör davaları için gizli özel terör mahkemeleri kurulması gündeme getirildi… Mahkemelerde özel güvenlik soruşturmasından geçirilecek yargıçların görev yapacak ve gizli özel mahkemenin yargıçları aynı zamanda zanlıların hakkında dava açılmadan ne kadar gözaltında tutulacağına da karar verebilecek. Bu mahkemelerde, gizli servislerin topladığı istihbaratlar da delil olarak sunulabilecek… Bir anlamda Türkiye’de eleştirilen DGM’ler İngiltere’de canlandırılmaya çalışılıyor…

– Sınırdışı edebilme hakkı: İçişleri Bakanlığı ülke çıkarlarına karşı davrandığını öne sürerek İngiliz vatandaşı bile olsa göçmenlerin yurtdışına çıktıklarında girişine izin vermeyerek, ülke içindeki yasal başvuru yollarını da tıkama uygulamasını oldu bitti sürdürüyordu. Son olarak tv’de “Saldırganları bilseydim polise ihbar etmezdim” diyerek tepkileri üzerine çeken imam Ömer Bekri Muhammed’e Lübnan ziyareti sonrasında ülkeye giriş izni verilmedi. Bekri Muhammed, yalnızca düşüncesini özgürce açıklamış ve henüz yargıç karşısına çıkmamıştı… İnsan Hakları savunucuları İmam hakkında İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana kullanılmayan “vatan haini” tanımlamasından rahatsız olduklarını vurgulayarak İmam’ın düşünce suçlusu ilan edildiğini açıkladılar. Hükümet çıtayı yükselterek şimdi bazı göçmenlerin yurtdışına çıkmasını beklemeden İçişleri Bakanlığı’na tanıyacağı insiyatifle sınırdışı etme yetkisi vermeye çalışıyor…

BASKI YASALARINA ELEŞTİRİLER?

– BM: BM’nin İnsan Hakları üst düzey temsilcilerinden Manfred Nowak, İngiltere hükümetini insan haklarını ihlâl ettiği gerekçesiyle BM’ye şikayet etmekle tehdit etti. Nowak, görüşmeler için Londra yolcusu.

– Uluslararası Af Örgütü: İngiltere’de gerçekleşen terör saldırısının ardından yaşanan sürece dikkat çekti ve ülkeyi insan haklarına daha saygılı olmaya çağırdı.

– Cherie Blair: Başbakan Tony Blair’in hukukçu eşi Cherie Blair de tartışmalara katılarak alınacak yeni önlemlerde bireysel özgürlüklerin korunmasını istedi.

– İnsan hakları dernekleri, sivil toplum kuruluşları: terörizme karşı yasalarla devletin “büyük birader”e dönüşmemesini istediler.

– Medya: İngiltere’nin ciddi ulusal gazetesi The Guardian’ın yorum sayfalarında yazan Jonathan Freedland, İngiltere’deki bombalama olayları ardından sivil hakları gaspetmeye yönelik  anti terör yasalarını eleştirdi. Yazar, Başbakan Blair’i polisiye dizi “24”ün kahramanı Jack Bauer’e benzeterek gerçek yaşamdan kopuk bir sendrom içinde olmakla suçladı. Bir diğer ciddi ulusal gazete The Independent de, teröre göz yumma, terörü övme gibi yeni suç tanımları yaratmaya çalışan hükümetin vatana ihanet yasasını canlandırmak yerine ifade özgürlüğüne zarar vermeden, suçluları mevcut yasalarla cezalandırması gerektiği görüşünü savundu.

– Müslüman toplum: Nüfustaki yoğunlukları açısından Pakistanlı Müslüman din adamlarının sözcülüğünü üslendikleri Müslümanlar, Başbakanın ılımlı islamla işbirliği yaparak radikalleri kendi toplumu içinde izole etme planını onaylayan açıklamalar yaptılar. Başbakan’ın politikasına radikal eleştiriler de yok değildi hani. Örneğin Emel adlı İslami derginin editörü Sarah Josef, “Kendimizi nasıl tanımlayacağımıza biz karar vermeliyiz. Biz margarin değiliz ki markamızı değiştirelim” dedi. Ayrıca Müslüman nüfusunun yoğun olduğu Manchester’da Ağustos başında 2 bine yakın Müslüman gencin katılımıyla yapılan toplantıda, hükümetin terörü tartışırken Müslüman karşıtı ırkçı parti BNP’yi çember dışında tuttuğu öne sürüldü ve BNP’nin derhal yasaklanması istenildi.

– Ana Muhalefet: Muhafazakar Parti’nin Genel başkan adaylarından ve gölge İçişleri Bakanı David Davis hükümeti tam tersi bakış açısıyla eleştirerek “Çokkültürlülük işe yaramıyor” diyerek göçmen karşıtı bir politika izlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Davis’in açıklaması mağdur konumdaki Müslümanlara sahip çıkmak şöyle dursun suçlayıcı nitelikteydi…

YENİ YASALAR TOPLUMU NASIL ETKİLEYECEK?

Londra çok kültürlü eski bir İmparatorluk başkenti… Göçmen karşıtı politikaların kontra akımları doğuracağı dolayısıyla bundan da toplumsal barışa zarar vereceği söylenebilir.

İngiltere’de yeni baskı yasaları öncelikle göçmenlerin yaşamını zorlaştıracağı sanılıyor. Göçmenlerin içinde yaşadıkları topluma uyumlu kaynaşması (entegrasyon) artık eskisinden zor olacak denilebilir…

Silahsız polis, kimliksiz vatandaş ve özel yaşamın gizlilik haklarının gaspedilmesi uygarlığın gelinen noktada geriye sayması anlamına gelecek ve baskıcı rejimlere de kötü bir örnek oluşturacak… 

Bundan 20 yıl önce, dönemin başbakanı Margaret Thatcher sosyal yatırımları kısarak hastanelere ve kütüphanelere ödenek göndermediği zaman olup bitenlerin farkında değildik. Thatcher’in toplumsal faydayı gözetmeyen bireyi merkezine alan uygulamalarının acısı bugünlerde çıkmaya başladı… Önce her sokak başındaki kütüphaneler sessizce kaybolup gitti. Sonra hastanelerde bekleme süreleri bir iki yılı bulur oldu…

Ne yazık ki yukarıda saydığımız teröre karşı baskı yasaları terörü önlemekten daha çok beyaz ve Hristiyan olmayan toplumu canından bezdirecek nitelikte. Hapisanelerde ve işsizlikte göreceli nüfusu fazla olan göçmenleri ne yazık ki kara günler bekliyor…

SONUÇ

İslam adına yapılan saldırı Müslümanlar’a baskı yasası ve artan şövenizm olarak geri döndü. Üstelik mesaj verilmek istenen Başbakan’ın kamuoyu gücünü artırdı… Müslüman göçmenlerin (azınlık değil) azınlıkta olmalarından dolayı da ne yazık ki aleyhteki yasalara karşı çıkacak gücü de yok… 

Kıssadan hisse derseniz? Nerede olursa olsun, nereden gelirse gelsin şiddete karşı çıkmak gerekir…

1082380cookie-checkAÇIK GAZETE’DEN… İngiltere’de terör yasalarının anatomisi
Önceki haberKIBRIS’TAN… Dış Rumlar’ın konferansı
Sonraki haberParis yangını göçmen düşmanlığı mı?
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.