AÇIK GAZETE’DEN… Üç yiğit adam

Bu hafta iki acı kaybımız oldu… İngiltere’nin savaş karşıtı milletvekili Robin Cook ve Troia Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann… Her ikisine de miladı çoktan dolduğu halde değiştirmeye kıyamadığım teyibimi tutmuştum… Cook savaş karşıtı bir politikacıydı, Osman savaşın yok ettiği bir kentin yüzyıllar sonraki izini sürüyordu… Açık Gazete’de yer alan bir diğer önemli haber de militarizme karşı olduğu için “vicdani ret” hakkını kullanıp askere gitmek istemeyen Mehmet Tarhan’a 4 yıl gibi rekor ceza kesilmesiydi.

***

Robin Cook’u hep örnek gösteririm. Türkiye’de eski yeni bir milletvekili çıkıp da şu ABD’nin soğuk savaş dönemde Türkiye’ye yerleştirdiği nükleer başlıklı füzeleri sökün atın arkadaş!” demedi. Cook dedi. ABD eski Savunma Bakanı Robert McNamara ile birlikte ABD’yi eleştirdi. ABD, İsrail’in Mordechai Vanunu’ya yaptığı gibi “Bunlar deli saçması” diyebilirdi ama diyemedi çünkü birisi İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı, diğeri de kendi eski Savunma Bakanı’ydı…

Cook politik dengeleri ve koltuğunu takmayacak kadar cesurdu. Irak Savaşı’nı haksız, Başbakan Tony Blair’in gerekçelerini de asılsız olarak niteleyerek Meclis Başkanlığı’ndan istifa etmişti. İşçi Partisi içinde sol kanadın temsilcisi olan Cook, ulusal basına yazdığı makaleleriyle de hükümeti belgelerle eleştirmiş ve savaş karşıtı kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmuştu. Gelinen noktada tarih Cook’u haklı çıkardı ve Bush-Blair ikilisinin Irak’taki savaş bahanesi kimyasal silahlar asılsız çıktı.

Cook’un ölümüyle savaş ve nükleer silah karşıtları, gerçek bir liderlerini yitirdi. O’nu hep saygıyla anacağız, Türkiye’de bu geleneğin yeşermesi için de Cook’u örnek göstereceğiz…

Türkiye hâlâ eski yeni farketmez bir babayiğit milletvekili bekliyor, Cook ve McNamara gibi gerçekleri korkusuzca haykıracak…

Cook’un yitikliği büyük kayıp. Politika onsuz artık daha yoksul…

***

Troia kazıları başkanı Prof. Dr. Manfred Korfmann nam-ı diğer adıyla Osman ile 60’lı yaşların olgunluğunda yeşil gözlü sarışın bir “genç”ti. Kazı alanında çayımızı yudumlarken biz konuklarını “keşfedilecekler” arasına katarak konuşuyordu. Üstelik bilgili, mütevazı, dingin ve barışçıl ses tonuyla…

Osman, Türkçe konuşuyor hem de teklediğinizde sözünüzü tamamlayacak kadar iyiydi. Alman olmasına karşın kendisini Troia’lı olarak tanımlıyordu. Hani haksız da değildi.

Yunanlıların “hileli tahta at” öyküsünü bilirsiniz. Troia’lılar bu kanlı savaşı yitirince Avrupa’ya göçmüşler. Bir başka deyişle bugün Türkiye’yi AB kapısında bekleten Almanya’nın da içinde olduğu ülkelerin kökeni Troia’ya kadar uzanıyor.

Osman sohbetimizde “Burası Milli Park ilan edilmesine karşın, bu alanda yaşayanlar bilinçlendirilmedi. Rasgele ateş ediyorlar. Kuşların göç yolu bu toprakların üzerinden geçiyor. Onları gücendiriyorlar…” diye konuşmuştu.
 
“Eskiden Ege denizi, Troia’ kale duvarlarını yalardı. Şimdi antik kale ile deniz arasında göz alabildiğince uzanan bereketli alüvyonlu topraklar var” demişti usta arkeolog ve eklemişti; “Köylünün ilk kez ilaçladığı topraklar var. Ben diyorum ki Almanya’da organik tarım için toprakların ilaçlardan arınması 15-20 yıl sürdü. Yapmayın! Topraklarınızı bozmayın… Ah! Dinletemiyorum…” 

Çanakkale Belediyesi Troia’da Fahri Hemşehrilik ödülü vereceği günü, dostumuz Osman Almanya’da yaşamını yitirdi.

Osman’ın yitikliği büyük kayıp. Arkeoloji onsuz yetim…

***

Askeri cezaevindeki tutukluğu yaklaşık 4,5 aydır devam eden vicdani retçi Mehmet Tarhan’a (Memed) 4 yıl ceza kesildi. Memed “Emre itaatsizlikte ısrar” ve vicdani retçilikten iki davası birleştirildi ve herbirinden ikişer yıl aldı.

Yani el insaf! Memed kimseyi öldürmedi. Banka soymadı. Adam kaçırmadı. Yalnızca “Ben savaş karşıtıyım, yapan yapsın ben askerlik yapmak istemiyorum” dedi. Bunu derken de Türk askerini incitecek, saygısızlık edecek hiç bir şey söylemedi. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı çıkmadı. Her şeyden önce para cezası ana parayı geçemez diye bir kural var kapitalizmde… 2 yıllık askerliğe karşı 4 yıl ceza… Onun da üstüne 2 yıl askerlik…

Memed’in serbest bırakılması ve vicdani ret hakkının tanınması için mücadele eden “İstanbul Mehmet Tarhan’la Dayanışma İnisiyatifi” Memed’in avukatları aracılığı ile önce temyize gidiyor, birşey çıkmazsa AİHM’e başvuracak sanırım. AB ile entegre olmak isteyen Türkiye’deki hoşgörüsüzlük, muhalefeti AİHM’e taşıttırıyor. AİHM’e giden davalar da para cezası, AB üyeliğinde yeni bir şart olarak geri dönüyor…

Memed’in avukatlarının savunması şöyle:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vicdani reddin bir hak olduğuna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4/3-b maddesini 1954 yılında imzalamıştır. Ancak buna karşın, vicdani reddi savunmanın bir suç olmayacağına ilişkin ilk karar Aralık 1997’de verilmiştir. Mehmet’e ceza hem hukuksal açıdan hem de insan hakları anlamında anlaşılır bir şey değildir. İnsan haklarına ilişkin bir sözleşmenin kabul edilmesi Anayasa gereği, bunun bütün bireylere uygulanması anlayışını gerektirir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti buna ilişkin iç hukuk kurallarını düzenlemekten kaçınmıştır ve halen kaçınmaya devam etmektedir.”

Kamu vicdanı bu rekor cezadan rahatsız olacağına inanıyorum. Eğer Memed’in serüvenine kızan varsa, “düşünce ve inanç özgürlüğü ve onların ifadesi denilince akla yalnızca damdaki solcular ya da başörtüsü gelmemesi gerekir” derim… Memed belki aylarca demir parmaklıkların arkasında kalacak ama onun sayesinde diğer Memed’ler çok yakında “vicdani retçilik” denen evrensel bir hakkı kullanabilecek…

_______________

AÇIK TEŞEKKÜR

Açık Gazete Malezya Temsilcisi sevgili dostumuz Dilek Başer, Türkiye’ye dönüyor. Kendisine Açık Gazete’ye özverili katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Malezya gibi Türkiye basının görmemezlikten geldiği bir ülkeden haberler geçen Dilek, köşe yazılarında da Malezya gündeminin nabzını tuttu.

Dilek Malezya’dan geçtiği son haberi “Malezya’yı duman aldı”yı  eşyalar toplanmış, duman maskesi yüzünde yazdı…

Sağol Dilek, senin Malezya’da yaktığın ateşi Açık Gazete sürdürmeye çalışacak… Yolun açık olsun sevgili dost…

1082360cookie-checkAÇIK GAZETE’DEN… Üç yiğit adam
Önceki haberALMANYA’DAN… Büyük Koalisyona Doğru
Sonraki haberBir sişe Votka icin çıplak yürüdüler
FARUK ESKİOĞLU
Faruk Eskioğlu, (1958, Akşehir) gazeteci ve yazar. 1985'ten bu yana yaşadığı Londra'dan Türkiye'deki ulusal medyaya yönelik muhabirlik, temsilcilik yaptı. Londra'da yayınlanan Türkçe toplum gazetelerinde çalıştı ve bazı gazetelerin kuruluşunda yer aldı. Halen sosyolojik değeri olan haber ve araştırmalara ağırlık veren yazar, halen 2004'te kurduğu Açık Gazete'yi (acikgazete.com) yönetiyor ve köşe yazarlığını sürdürüyor.Eskioğlu, 13'üncü yüzyılın sonunda Horasan'dan Akşehir Maruf köyüne yerleşerek tekke kuran Hasan Paşa soyundan geliyor. Hasan Paşa'nın oğlu Şeyh Hacı İbrahim Veli Sultan'ın "Mülk Allahındır" felsefesiyle Anadolu'da bir ilk sayılan kendine adına kurduğu yoksullara yardım vakfı ise halen faaliyettetir.Eskioğlu, ilk ve orta öğrenimini Akşehir'de tamamladıktan sonra 1979’da AİTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1984’te Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde "master" yaptı. THA’da gazeteciliğe başladı. Aralık 1985’te kendi deyimiyle "siyasi sürgün" olarak geldiği Londra’da ilk 2 yıl baba mesleği kasaplık yaptı. İngilizce öğrendikten sonra medya okudu. Uzun yıllar Nokta dergisi İngiltere Temsilciliği, Hürriyet Londra bürosunda habercilik yaptı. Gazeteciliğin yanısıra 1986-98 arasında grafiker tasarımcı olarak çalıştı. Ayrıca pek çok siyasi afiş ve logo tasarladı.1998’de Türkiye’ye döndü. Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde haberci ve star.com.tr’de ekonomi editörü olarak görev yaptı. “Basında etik ve toplam kalite yönetimi” üzerine araştırmalar yaptı, bu konudaki konferans ve panellere katıldı.Türkiye’deki 2001 ekonomi krizinde Londra’ya dönerek grafiker tasarımcılık ve gazeteciliği sürdürdü. Toplum gazetelerinden Olay’da genel yayın yönetmenliği yaptı. Londra’da ilk Türkçe internet gazetesini çıkardı ve toplum gazetelerine ilk ajans hizmeti sundu. 2004’te dünya haberleri veren acikgazete.com’u kurdu. İki ayrı toplum gazetesini yayına hazırladı. Türkiye’deki bazı tv kanallarına haber geçti, uzun süre Akşam Londra Temsilciliği’ni üstlendi.Londra'da 2004’te "İçimizden Birisi: Vanunu" başlıklı bir kısa film çekti. Londra'daki toplumu anlatması açısından bir ilk sayılan "Aşkolsun! Adı Aşkolsun" başlıklı belgesel romanı 2007’de Türkiye’de yayımlandı. Türkiye'den 150 ve Kıbrıs'tan 100 yıllık İngiltere'ye göçün anlatıldığı 3 ciltlik "Londra'da Bizim'Kiler" başlıklı araştırması 2019 sonunda çıktı. Eskioğlu’nun Su ve Defne (2004) adlı ikiz kızları bulunuyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.