Akademik ahlak

Geçen hafta yeni bir KHK ile, binlerce insan işten atıldı. Bunlar arasında bulunan 330 akademisyenin yarısını barış için akademisyenler oluşturdu. Çarpıcı olan ise atılanların dörtte bir kadarının sadece Ankara Üniversitesi’nden olmasıydı ve Cebeci’nin ibişi gündeme oturdu.

Başından beri sadece akademisyenlerin değil diğer kadroların da bu şekilde işten atılmasına karşı çıktık ve çıkıyoruz. Bu kıyım insanları sadece işten çıkarmıyor, aynı zamanda onları aileleriyle birlikte yok etmeyi de amaçlıyor. Pasaportlarını iptal ediyor, meslekten men ediyor ve hedef gösteriyor ki bir daha ne Türkiye’de ne de yurtdışında çalışamasınlar. Bunlara akademik ahlak gereği de karşı çıkıyoruz.

Hangi örgütü veya partiyi desteklemek anlamına geleceğine bakılmaksızın akademisyen olsun ya da olmasın herkesin fikir beyan etme hakkı vardır. Bu evrensel bir insan hakkı olduğu gibi anayasal da bir haktır.

Akademisyenlerin de siyasi görüş, tavır ve eylem hakkına sahip olduğunu da ekleyelim.

Temmuzdan bu yana önüne gelene ‘darbeci’ ‘terörist’ yaftası yapıştırırarak yüz bin kadar insan işten çıkarıldı, tutuklandı ve aileleriyle birlikte süresiz bir yoksulluğa mahkûm edildi. Aralarında intihar etmeyi düşünenler de var, yurtdışına kaçmayı düşünenler de.

Yüz bin insanın müdahil veya arkasında olduğu bir darbe girişiminin varlığına dünyayı inandırmak belli ki çok zor. Burada başka bir hesap ve hesaplaşma olduğu düşüncesi ister istemez akla geliyor. Ayrıca bu kadar insanın müdahil olduğu bir darbe girişimini önleyemeyen bir hükümet ve devlet söz konusuysa, görevi ihmalden hepsini cezalandırmak gerekir.

İktidar partisinde bol miktarda ‘akademisyen’ ve bir o kadar da eşi dostu akademisyen olan milletvekili var. Örneğin, geçen hafta Meclis’teki konuşmasında Mithat Sancar’ın da tepki vermeye çağırdığı Yasin Aktay ve Talip Küçükcan gibi isimler, parti içinde silsile-i meratipde önemli yerlerdeler. Aktay ODTÜ’de, Küçükcan da Warwick ve Londra’da etik konusunu mutlaka öğrenmişlerdir. Profesör Anwar eski öğrencisinin binlerce akademisyenin kovulmasına seyirci kaldığını duysa mutlaka üzülür.

Bunca yıl birlikte çalıştığınız ve bugün aniden ‘FETÖ’ üyesi olup terörist ilan edilen bunca arkadaşınızı onca yıl tanımamış olmanız mümkün değil. 15 Temmuz’da yurtdışında aynı konferans panelinde sunum yaptığınız arkadaşlarınızın 16 Temmuz’da nasıl aniden terörist olduğunu düşünmeniz lazım! Aktay’ın ‘saftım’ demesi yeterli değil.

Küçükcan, 2007’de Londra’da Gülen konferansında (*) cemaat ve kurumlarını överken ve bugün FETÖ dediklerinin açık toplum ve demokratik değerlere bağlılığını ilan ederken herhalde ayıktı. Zira uluslararası bir konferansa bin türlü zahmet ve masrafla gidip Gülen hareketini uzun uzun öven makaleler yazıp orada sunmak sarhoş kafayla yapılacak bir iş değil. Kandırılıp da götürülmek de çok küçük bir ihtimal. Talip yanlış anlamasın, bahsi geçen konferanstaki kapanış yorumuna hepimiz harfiyen katılabiliriz: “Açık bir toplumda, sürdürülebilir bir demokrasinin en önemli kurumlarından birisi, hükümet politikalarının eleştirel analizinin yapıldığı, muhalifler dahil farklı seslerin ifade edildiği özgür ve çeşitli basın organlarının varlığıdır.”

Yani akademik ahlak, sadece intihale karşı olmakla sınırlı değil. Gerçi memlekette sınırlı olanın da pek bir karşılığı yok. Zira hırsızlık neredeyse ödüllendiriliyor. Asistanlarının emeğini ‘deve yapanlar’ ‘en baba’ üniversitelere dekan, rektör olabiliyor ve hatta yüksek öğrenimin başına geçebiliyorlar. Bazı ‘çok mühim’ şahsiyetler, örneğin bizim alanda herkesin bildiği Douglas Massey gibi uluslararası guruların makalesini kitaplarına ‘çaktırmadan’ koyuyor ve ‘bilgili’ üniversitelerin yayınevleri bunları basıyor; ‘koçlar gibi’ üniversiteler bizim Migration Letters dergisinin ve yayınevinin logosundan ‘fazlaca esinlenip’ logolarını değiştirebiliyorlar. Bunlara karşı durmuyorsanız, eleştirmiyorsanız o zaman zaten siz bu akademik ahlak dünyasına dahil değilsiniz.

Ancak bu durumdan bir nebze de olsa rahatsızsanız, yıllarca birlikte çalıştığınız aynı koridorları sınıfları paylaştığınız meslektaşlarınıza haksızlık yapıldığını düşünüyorsanız, ulaşabildiğiniz partili yönetici ve bürokratlara ulaşıp uyarmalısınız ki bu ayıptan dönülsün. Sadece Yasin ve Talip’in değil, iktidar partisi içinde veya taraftarı olan pek çok meslektaşımızın ve öğrencimizin bu konuda ahlaki ve vicdani bir sorumluluğu var. Taksim ya da Kızılay’a çıkıp bağırmak şart değil, siz kapalı kapılar ardında sözünüz geçenlere ulaşın demokratik bir Türkiye için o kadarı da yeter.

İyi haftalar ve bol şanslar.

____________________
(*) Bkz. http://gulenconference.org.uk/
BU YAZI BİRGÜN’DE DE YAYINLANDI

2061670cookie-checkAkademik ahlak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.