“Akşamcılar” ve “Kovuk Palas’ın Esrarı”

Osman Cemal Kaygılı’yı yeni tanıdım. “Akşamcılar”* ve “Kovuk Palas’ın Esrarı”** adlı iki romanını kelimenin tan manasıyla bir solukta okudum. Hızlı okuduğumdan değil, her iki kitap da ağır ağır okunacak kitaplardan değil. Söz dizimleri, tekerlemeler, argo sözcükler o kadar hızlı birbirini takip ediyor ki, kelimelerin bu hızlı devinimine ister istemez yetişmeye çalışıyorsunuz. Sadece kelimeler hızla yuvarlanmıyor, Kahramanlar da roman sayfalarına hızlı girip, hızlı çıkıyor. Mekanlar da öyle… Bir bakıyorsunuz Beyoğlu’ndasınız, bir Galata’da… Bir Mevlanakapı’dasınız, bir Topkapı’da…

Hal böyle olunca roman da bir solukta bitiveriyor tabii…

Osman Cemal Kaygılı’nın bu iki romanın dışında üç romanı daha var. Bulabilirsem üstadın bu üç romanını da okumak istiyorum.

İlk romanı “Çingeneler” 1935 yılında “Haber” gazetesinde tefrika edilmiş. Bu roman tefrika edildikten dört yıl sonra, 1939’da Etiman Kitapevi’nden basılmış. İkinci basım ise 1972’de de Bilgi Yayınevi’nden olmuş. Bir daha da basılmamış.

Kaygılı’nın ikinci romanı “Aygır Fatma” 1938 yılında “Son Posta” gazetesinde tefrika edilmiş. Roman 1944 Yılında Semih Lütfü Kitapevinden, 1997’de ise İnkilap Kitapevinden çıkmış.

Yazarın üçüncü romanı “Bekri Mustafa” 1941 yılında “Son Telgraf” gazetesinde tefrika olmuş, 1944 yılında da Semih Lütfü Kitapevinden basılı eser olarak yayın hayatına girmiş. 1944 yılından sonra bu romanı basan bir yayınevi çıkmamış.

Gelelim benim okuduğum “Akşamcılar” ve “Kovuk Palas’ın Esrarı” adlı romanlara.

“Akşamcılar” 1937 yılında, “Kovuk Palas’ın Esrarı” da 1942 yılında “Son Telgraf” gazetesinde tefrika olmuş. Osman Cemal Kaygılı’ya bu iki romanı basılı eser olarak görmek nasip olmamış. Ölümünden sonra unutulan bu romanları Türk edebiyatına Arma Yayınları kazandırmış. 2003 yılında her iki romanı da yayınlamış.

“Akşamcılar” önsözünü saymazsanız 62 bölümden oluşan bir roman. Her bölümde ayrı bir içki alemi macerası var. Roman kahramanı Turhan Beyin gece aleminde başından geçenler anlatılmış. Anı – roman tarzında yazılmış bir eser. Aslında İstanbul’un akşamcıları üzerine yazılmış belgesel bir roman da denilebilir.

“Akşamcılar”ı okurken Turhan Bey karakterinin romanın yazarı olduğunu düşünüyorsunuz. Roman boyunca kahraman hakkında bilgi toplamaya çalışıyorsunuz ama, bulamıyorsunuz. Sadece evlenip, aile babası olacak bir tip olmadığını anlıyorsunuz. Bu adam sanki akşamları yaşıyor. Gündüz ne iş yapar, içkiye verecek parayı nereden kazanır, ne iş yapar bilemiyorsunuz.

“Kovuk Palas’ın Esrarı”nda ise İstanbul’un surlarının diplerinde yaşayan, köpek felsefesini benimsemiş ve bu felsefenin üstadı olarak kabul ettiği Diyojen’in adını almış Aşık Diyojen’in hayatını okuyorsunuz.

Aşık Diyojen ya da Aksaraylı Hacı Balaban sur diplerinde bir kovuğun içinde sefil bir hayat yaşıyor. Yanında bir de aynı sefillikte bir kadın var. Her ikisinin de buraya düşmesine neden olan şey alkol ve uyuşturucu.

Aksaraylı Hacı Balaban ya da ilk adıyla Ahmet Bahtiyar gün görmüş bir ailenin çocuğu. Ailenin bütün ısrarlarına karşı düzenli bir hayatı redediyor ve önce hapse, sonra da sur dibine düşüyor. Hapiste tanıştığı Kamil Usta sayesinde filozof oluyor. Filozof demeyelim de, antik Yunan felsefesi üzerine bir hayli şey öğreniyor diyelim. Diyojen’i, Sokrat’ı, Platon’u mesela… Sonra da kendini Diyojen’in tarikatının üyesi yapıyor ve bu tarikatı şöyle anlatıyor romanında:

“Evet, fakiriniz haddim olmayarak işte o herifi naşerifin tarikatındanım, yani sizin anlayacağınız Kelbiyuncuyum! Kelbi ve Kelbiyyunun ne demek olduğunu bilirsin tabi! Türkçesi köpek gibi, köpeğe mahsus, köpekliğe mensup, köpek gibi yaşayan demektir. Fransızcası Smizme’dir. Bu mesleğin, bu tarikatın piri üstadı Diyojen’in kendi dilince de buna Kini Kos derler.”

İşte böyle… Her iki roman da içki üzerine… Zaten “Akşamcılar”ın önsözünde şöyle yazıyor;

“Yeşilay’cılar:
-İçmeyin şu zıkkımı, çünkü damlası ziyandır!
Derler. Fakat, bütün dünyadaki içki düşmanlarının bu öğütlerine karşılık olarak asrın modern Ömer Hayyamları da:
-İçin dostlar, için, içkisiz hayatın tadı tuzu yoktur!
Buyururlar.
İnsan bunlardan hangisine inanacağını şaşırıyor doğrusu!”

Zaten her iki romanda da o kararı okuyucuya bırakıyor yazar…

***

Osman Cemal Kaygılı daha çok hikaye türünde eserler vermiş bir yazar. Roman türündeki eserlerini ömrünün son yıllarında yazmış.

Yazar 1890 – 1945 yılları arasında yaşamış. Uzun bir yaşamı yok. 55 yaşında mide kanseri ve verem hastalığından Gureba Hastanesi’nde ölmüş. Onunla aynı dönemde yaşamış olan edebiyatçılar arasında Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi Gürpınar var. Her iki yazar bugün Türk edebiyatının önemli isimleri arasındayken, ne yazık ki Osman Cemal Kaygılı, unutulup gitmiş yazarları arasında yer alıyor. Üstelik yüzlerce hikayesi ve onlarca kitaba sahipken.

Unutulmuş olması onun Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olmadığı anlamına gelmiyor. Gerçi hayattayken yazdıklarına fazla ilgi gösterilmemiş. Öyle ki, birçok hikaye kitabını kendi basmış ve dağıtmış. Hayattayken onu yazar olarak görmeyenler bile olmuş. Dün kabul görmemiş olsa da bugün üzerinde akademik çalışmalar yapılan bir edebiyatçı o. Özellikle kullandığı dil ve anlatım, onu Türk edebiyatının önemli bir ismi yapmaya yeter. Dil açısından ne kadar zengin olduğu artık herkes tarafından kabul gören bir yazar Osman Cemal Kaygılı. Hatta eserlerinin liselerde okunması ve okutturulmasının Türkçe sözvarlığının yeni kuşaklara aktarılması açısından yararlı olacağı konusunda akademisyenler hemfikirler.

***

Bugüne kadar hiç basılmamış iki romanını okurlara kazandırdığı için Arma Yayınlarına teşekkürler…

*Akşamcılar (Eski Bir Akşamcının Defterinden), Osman Cemal Kaygılı, Arma Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Mart 2003
**Kovuk Palas’ın Esrarı, Osman Cemal Kaygılı, Arma Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Mart 2003

670130cookie-check“Akşamcılar” ve “Kovuk Palas’ın Esrarı”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.