Çalış da gel

Leon Levrault fransız şiirinin başlangıcından günümüze tüm serüvenini özetlediği La poésie lyrique (Lirik şiir) adlı kitabının Lamartin’le ilgili bölümünde şair için şu değerlendirmeyi yapar: “Bu inanmış ruhçu, ruh ve beden ayrılığına inanır; bir hapishanede olduğumuzu düşünür. Bu hapishaneden bizi ölüm denen o ‘göksel kurtarıcı’ kaçıracaktır. Şair gerçek ülkemiz olan öbür dünyada sevdiklerimize kavuşacağımızı kurar. Ama bu geleceğin mutlu yaşamı için uygun olmamız gerekir, bunun için hayvansılıktan yani duyumlar dünyasından kurtulmak gerekir. Emekle, yaşam arılığıyla, zorunlu bir deney olarak benimsenen acıyla büyümek ve yükselmek gerekir.” Lamartine’in yaşamında en belirleyici olaylardan biri ona Göl şiirini yazdıran kadının ölümüdür. Diyor ki Léon Levrault: “Kimi çocukça kimi çok sıradan bir takım serüvenlerden sonra çok güzel bir hasta kadına derin bir tutkuyla bağlandı, o kadına Aix en Savoie’da içmelerde raslamıştı.” Bu kadın Fransa’da yüksek bir memurun karısıydı ve veremle umutsuz bir biçimde savaşıyordu. Onun bir yıl sonraki buluşmaya gelmemesi bu dünyadan göçüp gitmiş ya da göçüp gitmenin eşiğinde olduğunu gösteriyordu. Bu çok acı bir deneydir. Levrault’ya göre kimse büyük sevinçlerin ortasında doğan acıyı Lamartine’den daha güzel anlatamazdı. Bu kederin avuntusunu nerede aramalı? Şair bu avuntuyu çocukluğundan beri tutkunu olduğu doğada arayacaktır. Ayrıca aile ortamının duygusallığında arayacaktır. Lamartine aileye büyük bağlılığıyla bilinen bir şairdir.

Şair olmak, daha doğrusu kendini şair olarak benimsetmek hiç de kolay bir iş değildir. İnsanların dikkati alışılmışa eğilimlidir, dolayısıyla yayımcılar da alışılmışın sınırlarını aşan bir yapıtı baş tacı etmeyi düşünmezler. Lamartine Méditations’unu (Düşünceler) o zamanın ünlü yayımcıları olan Didot’ya, Gosselin’e, Canet’ye götürür. Elyazmalarını gören yayımcılar benzer eleştirileri sıralarlar. Sonunda Lamartine’in şiirleri bir yerde yayımlanır ve çok büyük ilgi görür. 13 mayıs 1820 günü fransız şiirine yeni bir güneş doğmuştur. Nicolle yayınevi 116 sayfalık bu kitabı yayımlayınca yer yerinden oynar. Beklenmedik, çok çabuk ve çarpıcı bir başarıdır bu. Talleyrand ve daha başkaları durmadan şu sözü yinelerler: “Bu gece bize bir şair doğdu.” Lamartine’in kitabını geri çeviren yayımcılardan biri ona şunları söylemiştir: “Şiirlerinizi okudum, bunlar için başarısız diyemem, ancak bu şiirlerin üzerinde çalışılmamış. Şairlerimizin benimsediği ve araştırdığı şeylerle hiçbir ilgisi yok bu şiirlerin. Bu şiirin dilini, düşüncelerini, imgelerini nereden aldığınızı bilemiyorum: belli bir türün içine girmiyor bunlar. Fransız dehasına yabancı düşen bu yenilikleri bırakın. Bizim büyük şairlerimizi okuyun, Delille’i, Paruy’u, Michaud’yu, Raynouard’ı, Luce de Lancival’i, Fontanes’i, halkın sevdiği bu şairleri okuyun. Sizi tanısınlar istiyorsanız, sizi okusunlar istiyorsanız bunlardan birine benzeyin.”

Zaman nasıl acımasız bir biçimde eliyor yapıtları ve onları yaratan sanatçı kişileri. Yayımcının adını saydığı bu kişileri bugün belki edebiyat tarihçileri bile duymamışlardır. Gününde ilgi çekmek elbette güzeldir. Sanat adamlarının çoğu ya iyice yaşlandıklarında görürler benimsendiklerini ya da beğenilmemiş insanlar olarak bu dünyadan çeker giderler. Çok az sanatçı yaşarken kendini dorukta görebilmek şansına ulaşmıştır. Bunun temel nedeni insanların alışılmış olanların dışına kolay kolay çıkamayışından gelir. Estetikçiler ya da eleştiriciler bile çok zaman yürürlükte olan ve yavaş yavaş zamanda geriye doğru kaymakta olan değerlerden yanadır. Yayımcıya gelince onun elbette başlıca kaygısı para kazanmak ya da en azından para yitirmemektir. Yayımcılar genel olarak sanat değeri konusunda enine boyuna görüş sahibi de değillerdir. Elbet bu konuda çok üstün görüye ulaşmış kişilerin olduğunu da hepimiz biliyoruz.

Geleceğe kalmak dediğimiz şey bilinçlerde yaşayabilmektir. Gün olur bir sanatçı unutulmaya yüz tutar, ama o insanlığın temel sorunlarını gelecekteki insanlara aktaracak kadar yetkiliyse ya da güçlüyse yeniden parlamaya başlar. Sayısız yıldızların oluşturduğu gökte gözümüze çarpan pırıltılar her zaman aynı güçte değildir. Bu biraz da insanların sanatla olan ilişkilerinin niteliğine bağlıdır: kimileri sanatı bir insan araştırması olarak önemserler kimileri de ondan daha çok bir oyalanma olanağı elde etmeye bakarlar. Evet, Lamartine bir ara unutulur gibi olmuş sonra yeniden parlamıştır. Evet, unutulma Lamartine’in de başına gelmiştir. Jules Lemaître dikkatleri yeniden Lamartine’in şiirine çekerken “Lamartine’in şiiri tam anlamında arı şiirdir” diyordu. Elbette Lamartine’den sonra gelen büyük adlar ister istemez onun gür ışığını biraz gölgelediler. Zaman daha başka beğeniler geliştirdikçe eski beğenileri tümüyle kaldırıp atamıyoruz ama onlarla ilişkimiz daha çok tarihsel bir anlam kazanıyor.

643370cookie-checkÇalış da gel

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.