Ali Keskin / Yunanistan izlenimleri (III)

Gençlik hareketi, ‘600 Avro nesli’ ve ‘en alttakiler’

Geçen yıl Aralık ayında Yunanistan’ın birçok kentinde yaşanan çatışmalar ve yağmalamalar tüm dünya basın yayın organlarında günlerce takip edildi. 15 yaşında bir gencin polisin açtığı ateş sonucu vurularak öldürüldüğü 6 Aralık Cumartesi (2008) gecesinde başlayan olayların şiddeti ve yoğunluğu karşısında tüm dünyanın şaşkınlığını gizleyemediği Yunanistan’da gerçekten neler oldu? Olaylar gerçekten bazı medya kuruluşlarınının anlattığı gibi ne yaptığını bilmeyen 300-500 ‘maskeli’ gencin radikalizmi miydi, yoksa öfkeli, cesur bir kuşağın başlattığı bir sosyal ayaklanmanın ayak sesleri miydi? Yunanistan’da bu olayların öncesinde yaşananlara kısaca bir göz atmakta yarar var. Yunanistan son dönemde öğrenci eylemleri ve grevlerle gündemden düşmüyordu. Ülkedeki 400 fakülte ve300’e yakın üniversite öğrenci gençlik ve eğitim çalışanları tarafından günlerce işgal edildi. Üniversitelerde öğretim görevlileri ve üniversite çalışanları süresiz greve gitti. Üniversitelerde yaşanan greve lise öğrencileri ve işçilerde destek verince ülkede haftalarca devam eden bir kriz yaşandı. Peki neydi bu eylemlerin nedeni ve gençliğin talepleri nelerdi?


‘600 Avro nesli’

Yunanistan’da geleceği belirsiz, gelecekte umudu olmayan ve önünü karanlık gören bir gençlik var. Avrupa’da gençler arasında işsizlik oranının en yüksek olduğu Yunanistan’da bu yeni jenerasyona medya “600 avro nesli” adını veriyor. Bunun nedeni de Yunan şirketlerinin işe yeni başlayan birine 600 avro’luk düşük bir ücret ödüyor olması. Bunun sorumlusu olarak iki parti gösteriliyor. Yunanistan’ın AB’ne girmesinden sonra ülkenin modernizasyonundan sorumlu olan Sosyal Demokrat PASOK ve şu anda iktidarda olan Yeni Demokrasi Partisi. Bu iki partide hükümete geldikten sonra kitlelerde hayal kırıklğı yarattı.

Yeni eğitim politikası

Son olarak da iktidarda olan sağcı ‘Yeni Demokrasi Partisi’ hükümeti, özel okulların açılmasını engelleyen anayasa maddesini değiştirerek, eğitimde özelleştirmenin yolunu açan bir yasa tasarısı hazırlamıştı. AB destekli bu paket özel okulların açılması, öğrenci örgütlerinin ve öğretim görevlilerinin haklarının kısıtlanması, ünivesite yönetimine özel şirket yöneticilerinin getirilmesi, üniversitelerin özerk yapısının değiştirilmesi ve benzeri yenilikleri içeriyordu.

Zaten işsizliğin, yoksulluğun ve geleceksizliğin pençesinde kıvranan Yunanistan gençliği, kendilerini sadık, esnek ve az maliyetli ucuz işgücüne dönüştürmeyi amaçlayan bu yasa tasarısı karşısında daha da öfkeliydi. Yasa tasarısı gündeme geldiği 2006 yılında, üniversite gençliğinin büyük tepkisi ve yoğun bir toplumsal muhalefetle karşılaşınca yasa geri çekildi. Fakat 2007 yılında hükümet yasa tasarısını yeniden gündeme getirdi. Hükümet bu defa tasarıyı yasalaştırdı. Ancak halkın büyük desteğini de arkasına alan gençlik yasanın geri çekilmesi için taleplerini yükseltti. O dönemde yaşananlarla ilgili olarak Yunanistan Komünist Partisi’nin KKE Gençlik Örgütü KNE’nin (KKE Avrupa’nın en radikal ve en güçlü devrimci yapılanmalarından. KNE ise bu yapının gençlik örgütlenmesi.) bir temsilcisi şöyle diyor:

“Gençliği tümüyle köle haline getirmeyi, karşı Yunan öğrenciler Bolonya Süreci’ adı verilen saldırı paketine karşı bir direniş örgütledi. Bu yasaya karşı büyük tepkinin gösterilmesinin nedeni, yoksul öğrencilerin eğitim haklarının elinden alınması ve eğitim emekçilerinin yaşanamayacak bir ortamda yaşamaya mahküm edilmesi. Ücretsiz alınan kitapların büyük bir bölümünün kaldırılması, öğrencinin gördüğü öğrenim programına göre ücret ödemesi, üniversitelerin belirli bölümlerinin özelleştirilmesi ve özel şirketlere eğitime ‘yatırım’ yapma hakkı tanınması. Öğrenci meclislerinde 100 bine yakın öğrencinin direniş yönünde tavır almasıyla öğrenciler üniversiteleri işgale başladı. Yunanistan genelinde üniversitelerin yüzde 80’i işgal edildi. Eylemlere işçi sendikaları da katıldı….”

Polis şiddeti

Eylemlere karşı polis şiddetini arttırarak karşılık verdi. Günlerce süren sokak çatışmaları yaşandı. Yunanistan’da yaşanan polis şiddeti aslında pek yeni bir durum değildi. Ancak bu şiddetin Yeni Demokrasi hükümetiyle birlikte arttığı söyleniyor. Önemli bir konuda ırkçı grupların polis teşkilatı içinde örgütlenmeye başlamasıydı.
Yunanistan örgütlü gençliğini yıldırmak için devlet güçleri her yolu denemeye hazırdı.
Sorun aslında bazı çevrelerin lanse etmeye çalıştığı gibi ‘devletin kolluk güçlerinin yetersizliği’yle ilgili değildi. Başından beri eylemlerin içinde yer aldığını söyleyen Politeknik Üniversitesi öğrencisi Anestis Yunan polisiyle ilgili olarak şöyle konuşuyor: “Yunanistan’da polis şiddeti her geçen gün artıyordu. Son dönemde özelleştirmeye karşı geliştirilen öğrenci eylemlerinde polisin öğrencilerin ve öğretmenlerin üzerine yürürken biber gazı ve coplarını kullanmakta oldukça cömert davrandığını biliyoruz. Son olarak bir gencin polis kurşununa kurban olması bardağı taşıran son damla oldu. Sorun polisin ve devletin kolluk güçlerinin eksikliğinden veya görevini yeterince yerine getirmemesinden değil, bu gücü halk üzerinde fazlasıyla kullanmasından kaynaklanıyor…”

En alttakiler

Omonia Meydanı’ndayım. Burası Atina’nın en canlı ve en önemli meydanlarından. Lüks otellerin, mağazaların, bankaların ve alışveriş merkezlerinin çevrelediği meydan, karanlığın çökmesiyle birlikte başka bir kimliğe bürünüyor. Yüzlerce kişi Omonia Meydanı ve meydana çıkan yolların çevresinde gruplar halinde kümelenmiş. Omonia’da insan ruhunu irkilten görüntüler. Yoksulluk, umutsuzluk, çürüme. Uyuşturucu, kadın ticareti. Uyuşturucu ve kadın satıcıları sokaklarda seyyar satıcılardan daha rahat… Gördüklerim karşısında irkiliyorum. Arka sokaklarda yolların kenarında yatan, oturan, yüzleri kireç gibi bembeyaz, gözleri bomboş bakan yüzlerci insan var. Yüzlerce genç. Çoğu yabancı. Çoğu göçmen. Somali, Eritre, Sudan, Nijerya, Afganistan, Irak, Pakistanlı…

Afrika ve Asya’nın değişik ülkelerinden Avrupa’ya, yeni bir hayata kavuşmak için yola çıkanlar, hayatını kaybetmeden Meriç’i aşabilmişlerse, Yunanistan’da karanlık, belirsiz ve zorlu bir yaşam beklemekte onları. İşsizlikten sonra göçmenlik Yunanistan’ın karşı karşıya olduğu en önemli ikinci toplumsal sorun. Ülkenin nüfusu 10 milyon ve 1 milyonu aşan bir göçmen nüfus var ülkede. Vatandaşlık alamayan ve kaçak durumda olan göçmenlerin büyük bir çoğunluğu Atina çevresindeki eski binalarda, havasız, ısıtmasız, insanlık dışı koşullarda 10-20’şer kişilik gruplar halinde yaşıyor.

Çalışma izni de olmayan bu göçmenler başta uyuşturucu olmak üzere yasadışı işlere bulaşmak zorunda kalıyor. Ekonomik kriz ve işsizlikle boğuşan ülkede devletin belli bir göçmenlik politikası olmayınca, sorunların sorumlusu olarak görülen göçmenlere karşı öfke de her geçen gün büyüyor. Bunu kullanan aşırı ırkçı ve sağcı partiler gün geçtikçe güçleniyor. Türkiye’yi kaçak göçmenlerin geçişine göz yummakla suçlayan ırkçı LAOS partisinin son AP seçimlerinde yükselişe geçmesi tesadüf değil.

Son seçimlerde yüzde üçlük barajı aşarak ilk kez parlamentoya giren milliyetçi LAOS grubu Yunanistan’daki partiler arasında Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan tek parti. LAOS, yüzde 3,79 oy oranıyla meclise 10 milletvekili soktu. LAOS’un seçimlerde kazandığı başarıdan sonra hükümet göçmenlere karşı daha da sertleşti. Son olarak mecliste kabul edilen yeni bir yasa, kaçak göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırıyor.

1193270cookie-checkAli Keskin / Yunanistan izlenimleri (III)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.