ALMANYA’DAN… Muhbir gazeteciler ve mobing

Bu “severek ve gönüllü” olarak yaşamımın önemli bir zamanının geçtiği Kuzey Kıbrıs’ta “daha ne deneyimlerim olacak diye merak ediyorum. Son yaşadığımı olayı Alman gazeteci ve milletvekili dostlarıma anlattığımda duyduklarına inanmak istemediler. Ben de ilk duyduğumda inanmak istemedim ama gerçek! KKTC’de Türkiye kökenli bazı gazeteciler için anlaşılan her türlü “karektersizlik mübah”. “Muhbirlik” yapmaları değil aslında söz konusu olan. “Ülkesi Türkiye’yi çok sevdiği için kendisini doğuştan muhbir hisseden” birisini zor da olsa anlamaya çalışabilirim. Ancak çalıştığı iş yerinde “birinin ayağını kaydırmak için” muhbirlik gibi zaten “pek şerefli olmayan” bir konumu istismar etmeyi “aşağılık” bir davranış biçimi olarak tanımlamak zorundayım.

Kuzey Kıbrıs’ta bir medya grubunda televizyon programları yapmaya başlayan başarılı bir gazeteciyi çekemeyen birileri önce ona “patronun onu istemediğini” söyleyerek televizyondan uzak tutmaya çalışıyorlar. Bu “mobing” denemesinde başarılı olamayınca bu sefer tam bir Kuzey Kıbrıs Klasiği sunuyorlar. Gazetecinin televizyonda “Ergenekon Soruşturması ve KKTC” konusuna değindiği bir programın ardından rivayete göre muhbir bir gazeteci Girne’de bir askeri kuruma gidiyor. Elinde bu programın bir cd’si ile! Orada sadece televizyondan uzaklaştırmak istediği kişi hakkında mı yoksa onu bu programa çıkaran hakkında da mı muhbirlik yapıyor bu kısmı bende saklı olsun diyerek yazım dışı tutuyorum. Ardından döndüğünde “kendisinin komutanlıkta “sorguya çekildiğini” ve “askerin artık bu programı yapan kişinin televizyona çıkmamasını” istediğini ya da “emrettiğini” anlatıyor. İlginçtir Türkiye’de bu konuda hassas olan insanlara çok yakın olan medya grubunun patronu da ona anlatılanları duyduğunda ekran yasağını onaylıyor.

İşte bu aşamada olayı duyduğumda ilk tepkim “olamaz” demek oldu. TSK günümüzün en modern ordularından biri. Mensupları Türkiye’nin en kaliteli “yüksek öğrenimini” alan insanlar. Kuzey Kıbrıs’ta hiç bir medya kurumunda tutunamamış tüm saygınlığını yitirmiş bir kaç gazetecinin “yalan yanlış muhbirliği” ile ve de üstelik onlardan birine “elçi görevi’ vererek ekran yasağı uygulamaz diye düşündüm. Haklı da çıktım. Derhal tanıdığım bir subayı aradım. O beş dakika sonra “asker adına ekran yasağı emri ileten” gazeteciyi buldu. Sonuç çok vahim! “Mobing”, TSK istismar edilerek yapılmaktaydı.  Çevrelerine o televizyonda çalışmalarını “AKP’ye yakın olan bu medya grubunda kontrol görevi yaptıkları” şeklinde açıklayan gazeteciler istemedikleri bir gazeteciyi işten uzaklaştırmak için onu “Türkiye düşmanı” olarak damgalayıp ardından “asker tarafından istenmeyen şahıs” diye ekrandan uzaklaştırmışlardı.

Biliyor musunuz ? Almanya’da olsaydı bu sahtekarlığı yaparak bir başkasının kariyeriyle oynayan şahsa ne olurdu? Genç bir gazeteciye yaşattıkları o acı anlar için ağır bir “acı tazminatı”  öderdi. Bu tarz mobing söz konusu olduğunda anında işten uzaklaştırılır ve ardından da atılırdı. Çünkü “mobing” bir insanlık suçudur.

Kuzey Kıbrıs’ta ne oldu biliyor musunuz? Bu gazeteciliğin yüz karası adam hala aynı işi yapmaya devam ediyor. Onun patronu nedense bu “sahte” muhbiri işten uzaklaştıramadı! Bu grubun çıkardığı gazete ve televizyon böylesine bir şahıs orada olduğu sürece “başkalarına ahlak dersi” vermezse çok iyi olur! Çünkü hiç bir inandırıcılığı yok! Bir sosyal demokrat politikacı olarak bu olaya müdahil olurken “haksız yere bir insana yaşatılan üzüntüleri” düşündüğümde bu durum insanlık adına beni utandırdı.

1616870cookie-checkALMANYA’DAN… Muhbir gazeteciler ve mobing

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.