Medyadan takip edebildiğim kadarıyla Kıbrıs Rum Kesimi ve diğer adıyla Kıbrıs Cumhuriyeti AB değerlerine aykırı bir şekilde Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşamakta olanları ayrımcı bir uygulama ile bezdirmeye çalışmakta.
Yeşilhat üzerinden Kıbrıs Rum Kesimi’ne geçerken aracının bagajında inşaat projesi bulunduğu gerekçesiyle birini tutuklamak acaba nasıl oluyor da AB ilkelerine uygun olabiliyor?
Kuzey Kıbrıs’ta, Kıbrıs Rum Kesimi’nin iddia ettiği gibi bir inşaat patlaması var ise ve bu inşaatlar yine Kıbrıs Rum Kesimi’nin iddiasına göre Rumlara ait arazilerde gündeme geliyorsa bu sorunun çözümü KKTC vatandaşlarını tutuklamak değil tam tersine zaten var olan uluslararası platformlarda bu soruna kalıcı çözüm aramaktır.
KKTC vatandaşı bir mimarı tutuklayarak çözüm aramak ise aslında Kuzey Kıbrıs’ta yaşamakta olan “özbeöz” Kıbrıslılara karşı ayrımcılık uygulamaktan başka bir şey olamaz.
Şeker ve tansiyon hastası mimar Osman Sarper’i tutuklayarak inşaat sorununu çözemeyeceklerini iyi biliyor olmalılar.
Bu şekilde göz korkutmaya çalışanlar aslında şunu çok iyi bilmeliler ki bu uygulama sadece ve sadece kışkırtır.
“Sen galiba bir Rum tarafından terkedilmiş araziye ev yapmak niyetindesin” diyerek birini tutuklamak hukuk devleti prensiplerine temelden aykırıdır. Bu tarz uygulamalar AB hukuk normlarına da tamamen ters düşmektedir.
Avrupa Parlamentosu İç işleri ve Adalet Komisyonları’nda konu ele alındığı takdirde her iyi niyetli milletvekili AB sınırları içinde bu tarz bir uygulamaya karşı tavır alır.
Uluslararası hukuk açısından içinden çıkılamayan bir sorunun söz konusu olduğu durumda ihtimalden yola çıkarak bir mimarı 8 gün tutuklamak ve tutuklama süresi sona erdiği halde 12 Temmuz’a kadar hala içeride tutabilmek AB ülkelerinde hiç alışılmamış bir olaydır.
Ve şimdi bir AB üyesi ülke en üst düzeyde çözülemeyen sorunların “öcünü” sokaktaki insanlardan almaya kalkıyorsa bu işte bir terslik var demektir.
Bu kafayla Rum Kesimi her KKTC vatandaşını “ne malüm sen belki yarın Kıbrıs Cumhuriyeti aleyhine faaliyetlerde bulunabilirsin onun için seni şimdiden gözaltına alıyorum” derse hiç şaşırmamak lazım.
Kıbrıs Rum Kesimi’nin bilmesi gereken bir gerçek var:
Türkiye’de insanların sabrı taşıyor. Değil Türk limanlarına Rum Kesimi bandıralı gemilerin yanaşması bundan böyle bugüne kadar gündeme gelen yumuşamayı bile ret etme eğilimi her geçen gün artmakta.
Kıbrıs Rum Kesimi’nin yerinde olsaydım, liman kavgası vereceğime ya da KKTC vatandaşlarının canını bezdireceğime Türkiye’nin AB üyesi olması için canla başla çalışırdım.
Eğer Türkiye AB üyesi olsa, Kıbrıs ile aynı ittifakta olacağından bir çok sorunun çözümü kolaylaşır ve en önemlisi nihai barış sağlanırdı.
Ama AB üyesi olmayan ve bulunduğu coğrafyada her geçen gün askeri açıdan da güçlenen bir Türkiye Kıbrıs Rum Kesimi açısından ne derece olumlu bir konumda olabilir bilemiyorum.
AB üyesi olmayan bir Türkiye’yi ABD dışında kimse frenleyemez.
Ve bazen Türkiye’nin ABD’yi de dinlemediği ve AB’nin de Türkiye ile olan ekonomik ilişkiler kapsamında pek caydırıcı bir şansı olmadığı gerçeği göz önünde tutulursa aslında böyle bir Türkiye yerine AB üyesi bir Türkiye’nin Kıbrıs’ın ve de özellikle Rum Kesimi’nin çıkarları açısından ne derece önemli olduğu ortaya çıkar.
Dilerim bunu Rum Kesimi de görüyordur.
Öyle ise Kıbrıs Türklerine yönelik ayrımcı tavırlar niye?
Brüksel’de Türkiye’nin işini zorlaştırıcı lobi çalışmaları niye?
Kıbrıs Rum Kesimi elindeki tüm muhteşem lobi olanakları ile Türkiye’nin AB üyeliğini hızlandırıcı faaliyetleri niçin yapmamakta direniyor?
Niye Türkçe Kıbrıs’ın ana dillerinden biri olarak AB dili olmadı hala?
Niçin Avrupa Parlamentosu’nda Kıbrıs’ı sadece Rum milletvekilleri temsil ediyor? (Oysa çok sayıda Kıbrıs Türkü’nün Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu hepimiz biliyoruz.)
Evet işte bu soruların cevaplarının Kıbrıs Rum Kesimi’nde aranmasının faydaları var!
Hem de acilen!
Bu arada mimar “Osman Sarper’in tutuklanması” gibi yarar değil zarar verici uygulamalar da sona ermeli.
