Bu uygulama durup dururken ortaya çıkmadı
Almanya’nın Baden Württemberg Eyaleti İç İşleri Bakanlığı önümüzdeki aylarda tüm AB genelinde tartışacağımız yeni bir uygulama başlattı.
İlk olarak hemen belirtmekte fayda var: İslam Dini’ni istismar eden köktendinci radikal gruplar AB ülkeleri için her geçen gün daha fazla sorun haline gelmeye başlamış durumdalar.
Özellikle müslüman göçmenlerin kalabalık gruplar oluşturduğu AB ülkeleri bu konuda uzun yıllar kayıtsız kalmanın ya da doğru uyum politikaları ile ülkelerinde doğup büyüyen gençleri kendi toplumları ile kazanamamanın da doğruduğu sonuçlarla başa çıkmakta güçlük çekmekteler.
Yanlış politikaların neden olduğu boşlukları iyi değerlendiren köktendinci radikal gruplar da hem yıllar boyu bodrumlarda organize ettikleri kuran kursları hem de göçmenlerin ihtiyaçlarına yönelik sundukları hizmetler ile ustaca örgütlenme olanağı buldular.
11 Eylül 2001, Afganistan Savaşı, Ortadoğu’nun sıcak ortamı ve benzeri gelişmelerin göçmenlere “bakın müslümanlar eziliyor” tarzı yansıtılması ve bir de hedef kitlelerin yaşadıkları AB ülkelerindeki memnuniyetsizlikleri biraraya gelince köktendinciler için ortamın ideal bir hale gelmesine neden oldu.
Fransa’da bazı kentlerde museviler gece sokağa çıkmaya korkar oldu.
Ortadoğu’da canlı bomba olarak havaya uçmaya hazır beyni yıkananlar arasında AB ülkelerinden gelen militanların olduğu da güvenlik birimlerinin raporlarına konu oldu.
Çocukların ve gençlerin bu köktendinci radikal gruplar tarafından içinde yaşadıkları topluma düşman bir şekilde yönlendiriliyor olması AB ülkelerini çok rahatsız etmekte.
Bu alandan sorumlu birimler haklı olarak kaygılanmaktalar.
İşte böylesine bir ortamda Almanya’nın Baden Württemberg Eyaleri İç İşleri Bakanlığı vatandaşlık başvurusunda bulunan müslümanlara yönelik otuz soruluk bır katalog hazırlamış durumda.
Amaç bu kataloğun yardımı ile Almanya Anayasası’na aykırı aşırı düşüncelere sahip ve AB normlarına aykırı yaşam biçimlerini tercih eden şahısların Alman vatandaşı olmalarını en azından onlar da olumlu değişimler olana kadar engellemek ya da geciktirmek.
Bu otuz soru arasında bulunan “Düşünün ki reşit oğlunuz size geliyor ve eşcinsel olduğunu, başka bir erkekle beraber yaşamak istediğini söylüyor. Ne tepki verirsiniz?” sorusu herkesi çok heyecanladırmakta.
Aralarında Orhan Pamuk gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu bir çok kişi bu nedenle Baden Württemberg İç İşleri Bakanı Heribert Rech’i eleştirmekte.
“11 Eylül 2001 saldırları hakkında ne düşünüyorsunuz ?”, “Kadın eşine itaat etmelidir ve kadın eşi tarafından dövülebilir şeklindeki görüşler hakkında düşünceleriniz nelerdir?”, Kızınız müslüman olmayan biriyle evlenirse tepkiniz ne olur ?” gibisinden sorular sorulmasını “ayrımcılık” olarak suçlamakta olanlar var.
Elbette bu sorular sadece müslüman olan vatandaşlık adaylarına değil tüm adaylara sorulmalı eğer böyle bir uygulamaya gerek duyma zorunluluğu var ise.
Ancak ben de bu sorulara verilecek cevapları çok merak ediyorum.
Bundan iki sene önce eş başkanı olduğum bir sivil toplum örgütünde çalışmak isteyen bir kişiye benzeri sorular sormuştum ve verdiği cevaplar onun bizim aramızda çalışmasının sakıncalı olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Bu soruların sorulmasını istemeyenlerin bir de madalyonun diğer yüzünü görmelerinde fayda var.
Bundan bir kaç yıl önce konuk olduğum bir televizyon programında köktendinci eğilimli dinleyicilerin bana “Ozan Ceyhun, biz senin AB’ni istemiyoruz. Senin Almanya’nda homoseksüellere evlenme izni var. Biz böyle iğrenç bir toplum olmak istemiyoruz” diyenleri yaşamak zorunda kaldığımı üzüntü ile hatırlamaktayım.
Yine aynı programda “sana ne kadınlar mennun ise sorun nerede” tarzı laflarla bir erkeğin çok eşliliğinin savunulduğunu da bizzat yaşadım.
11 Eylül terörünün CIA ve MOSSAD’ın eseri olduğu saçmalıklarını da bir tv yayınında dinlemek zorunda kaldım aynı çevrelerin ağzından.
İster Türkiye isterse Almanya olsun tüm ülkelerde iki tip vatandaş olma olanağınız var. İlki doğuştan. İkincisi ise sonradan.
Bu durumda vatandaşı olmak istediğiniz ülkenin sizi kabul edip etmeme hakkı söz konusu.
Bir ülkenin özellikle vatandaşlık gibi çok değerli bir olayı yani kendi kaderinin belirlenmesinde söz sahibi olma durumunda olanları kendi iç güvenliği açısından gözden geçirmesi yanlış değil.
Tüm dünya genelinde terörizm belasının İslam Dini’ni kullanmak amacıyla her yöntemi denediği bir dönemde AB ülkelerinde bu tarz savunma mekanizmalarının gündeme gelmesine şaşırmamak gerekiyor.
Baden Württemberg’te ilk olarak gündeme gelen bu uygulama Almanya’nın diğer eyaletlerine ve diğer AB ülkelerine bir örnek teşkil edecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu uygulamanın maalesef bence de eleştirilmesi gereken detaylarının pratikte denenmesinin ardından değiştirilerek örneğin sadece müslüman adaylara değil tüm vatandaşlık başvurusunda bulunanlara yönelik olması gibi yeni düzenlemelerle diğer hükümetler tarafından da hayata geçirilmesine kimse şaşırmamalı.
Bu uygulama aslında bu alanda AB üyesi ülkelerin iç güvenliklerini koruma kaygısıyla atacakları yeni adımların da habercisi.
Günün birinde üye olduğu takdirde Türkiye’de benzeri uygulamalarla vatandaş olmak isteyenleri sınamak zorunda kalacak. Hele Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk günden bugüne kadar kendisi için en büyük tehlike konumunda olan irtica sorununu da göz önünde tutmamız gerekirse AB ülkelerini daha kolay anlayabiliriz.
Ne Türkiye’de ne de Almanya’da “kadınlara evlerindeki kümes hayvanları kadar değer vermeyen”, “eşlerini dövmeyi kendileri için bir hak olarak gören”, “11 Eylül terörünün sonuçlarını iyi bir gelişme olarak değerlendiren” ya da “demokrasiyi İslam’a aykırı olduğu için red eden” kafa yapısındaki yeni vatandaşlara ihtiyaç olmadığı inancındayım ve vatandaşı olduğum devlet ister Türkiye Cumhuriyeti olsun isterse Almanya bu alanda tedbirler almakla yükümlü.
Demokrasinin erdemlerini korumak vatandaşların devletlerinden beklediği haklı bir hizmet değil mi?
Ne yazık kı içinde bulunduğumuz terör ortamı bu tarz uygulamaları da kabul etme zorunluluğunu beraberinde getiriyor.
