Açlığın pornografisi / Yusuf Yavuz yazdı

“Son yemek olarak döndürülerek kızartılmış koyun geldi; bütünüyle kocaman tepsiye yatırılmıştı. Buralarda yetiştirilen bir cins koyundu bu, özelliği kuyrugunun çok yağlı olusuydu. Derken Bey, sağ elini uzatıp hayvanın kuyruğundan iri bir parça yağı kopararak bana gösterdiği özel ilginin belirtisi olarak tabağımıza koymaz mı? O anda duydugum dehşeti kimseler tasvir edemez…” 


Hitit kazılarını yürüten Alman bilim adamlarının doğuya ilişkin siyasi ilgileri “histerik” düzeyde olsa da, yeme içme birikimine gösterdikleri ilgi için aynı şeyi söylemek zordur. Dogu mutfağı, Suriye, Filistin ve Küçük Asya’da (Anadolu) yürütülen kazıların getireceği  siyasi ve kültürel hegamonyacılığın hatırına katlanılması gereken bir ayrıntıdan başka bir sey değildir. Buna karsın, Avrupa merkezli mutfağın, bir kültürel donanım göstergesi olarak bu coğrafyada karşılık bulması fazla gecikmez. Kurbağa bacağı, portakallı ördek, krep pariziyen, mayonezli levrek, kremalı mantar çorbası gibi Avrupa mutfağı yemeklerinin seçkinci duruşu Yeşilçam sinemasının salon filmlerinde “üst sınıf” göstergesi olarak sıklıkla tekrarlanırken, siyasi mesaj kaygılı Kemal Sunal filmlerinde ise, “kuru fasulyeye ekmek banmak” repliği ile orta sınıf halkın ilgisi okşanır.


II. Abdülhamid’in yasakçı uygulamalarına maruz kalan dönemin aydınlarının sansür korkusuyla yazacak konu bulamadıkları için birbirilerine yemek tarifi anlattıkları ve bunları yazdıkları söylenir. Günümüz yazarları için aynı şeyi söylemek zordur. Edebiyatın mutfaği iyice kesfettiği doksanlardan sonra, günümüzde yemek kitapları çok satanlar listesinin baş köşesine oturmuştur. Yemek kültürü, gündelik yaşamın ihtiyacı olmaktan çıkarak, tarihçilerin, antropoloların, edebiyatçıların ve gazete köşecilerinin en önemli ilgi alanını oluşturmaya başlamıştır. Hıncal Uluç, Hasmet Babaoğlu, Selahattin Duman gibi gazete yazarlarının yediklerini merak eden bir okur kitlesinden bile söz etmek mümkündür.


Sosyal hayatın yeniden üretilmesi ve biçimlenmesi açısından, etnik kimliklere yapılan vurgunun öneminin arttığı zaman diliminde ortaya çıkan “etnik yemek” söylemi de “Kürt böreği” ve “Laz böreği” gibi birbirine alternatif yemek adları doğururken, “Kastamonu Pidesi” etnisiteden uzak, sıradan esnaf ve öğrenci yemeği olarak doksanlarda tüm Türkiye’de nam salmıstır. Uzakdoğu- Hint mutfağı, Avrupa dolayımıyla Türk entellektüelleri arasında hatırı sayılır bir yere sahipken, bu kültürün felsefesi de kendini kabul ettirmekte gecikmez. Ekolojik yaşam, eko-köy, eko-mutfak söylemleri; liberal sosyalistlerin son yıllarda en çok tartıştıkları konulardan biri olmuştur.


Ayurveda felsefesi, ıranli için “ılm-ü hayat” kelimesiyle açıklanırken, Türkçe’de “hayat bilgisi” demek olan karşılığı pek rağbet görmemiştir. ıstanbul,
Bodrum, Antalya gibi merkezlerde açılan ve “Rasayana, Ramayana” gibi isimler verilerek, ekolojik gıda ürünleri satılan mağazalarda, sağlıklı ve temiz gıdaya
özlem vurgulanır. Oysa, Kırşehir’li halk ozanı şemsi Yatsıman’ın (1923-1994) “Memleket hasreti” adli şiirinde, sağlıklı gıdaya duyduğu özlem daha samimidir:


Halam sağ olsa da sesim duysaydı
Ceplerime köftürünen iğde goysaydı
Şu’nda yi diyerek elma soysaydı
Cevizi de dişinen gırmak istiyom


Bir de gitsem teyzem beni görseydi
Içi çökelekli dürüm dürseydi
Hele azıcık da sızgıt verseydi
O an pirzolayı yermek istiyom


Söğürmelik bir et çıksa satırdan
 Höşmelimle mantı gitmez hatırdan
 Guşlukleyin hedik gelse tandırdan
Çölmeğin içine girmek istiyom


Bir habe kemeyi yüklesem sırta
 Çıksam bir alamaç yapacak sırta
Beş goö soğan üç gaynamış yumurta
Yufka ekmeğinen dürmek istiyom


Bir düğün olsa da bir gayın gitsek
Dokuz gutlu tavuk lafını etsek
Tam pilavı gelse yisek tüketsek
Davullu zurnalı dernek istiyom
 
Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez gazanına ayvalar atsak
Boranıylan damla şiresi tatsak
Arı soksa çamır sürmek istiyom


Dede Korkut’un kadınları tanımlarken kullandığı “karı” tiplerinden biri de şöyledir: ” Sabadanca yirinden örü turur, elin yüzin yumadın tokuz bazlambaç ilen bir külek yoğurd gözler, toyinça tıka basa yir, elin böğrine urur aydur: bu ivi harab olasi ere varaldan berü dahi kanum toymadı, yüzüm gülmedi, ayağum paşmak, yüzüm yaşmak görmedi dir.” 
 
Dede Korkut’un şikayetçi olduğu bu “iştahlı oldugu kadar,nankör de” olan kadın tipine bu gün rastlamak, neredeyse olanaksızdır. Geleneksel üretim, beslenme ve kültürel alışkanlıkların değiştiği, açlık sınırını belirleyen ekonomik göstergelerle, “Petrus” marka şarabın ederinin arasında yirmi kat uçurumun olduğu bir zaman diliminde, yemek kültürü üzerine entelektüel cümleler kurmak, pornografinın halkın cinsel yaşamına yaptığı, yapacağı katkının ölçüsünden başka bir anlam ifade etmez.


[email protected]

677700cookie-checkAçlığın pornografisi / Yusuf Yavuz yazdı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.