Amerika orada… (II)

Malibu şehrinin ışıkları  göz kırpıyor.  Amerika’da  ilçeler şehir diye söyleniyor; yani city (siti) sözcüğü kullanılıyor, bizim öğretildiğimiz İngilizce kitaplarında hiç fark edemediğim bir tanım bu. 


Duymadığım sözcüklere o kadar rastlıyorum ki, bu beni; hiçbir zaman İngilizce konuşamayacağım, düşüncesine taşıyor, ürküyorum.  Oysa ki İngilizce’min yeterli olacağını sanıyordum. Birkaç sözcüğün dışındaki sözcüklere  yabancı oluşum, onları farklı amaçlarla kullanmamın öğretilmesi  ne kötü.  Hamalların,  bizi almaya gelen şoförün dedikleri…


İngilizce konuşmadıklarını anlamam uzun sürmüyor… Mutluyum,  kendi dillerini konuşuyorlar, araya soktukları İngilizce sözcükler onların Amerika’da yaşadıklarını hatırlatıyor… Amerika’da insanlar bir araya geldiklerin de karşılaştıklarında unutmak istemediklerinin, duygularını yansıtmanın; kendi dillerinin ve yemeklerinin tutkunu oluyorlar.  Konuşulan İngilizce selamlaşma ya da hesaplaşmanın dışına çıkmıyor. Siz siz olun uçaktan iner inmez moralinizi bozmayın. Sizin İngilizce’nizi anlayan birilerini nasılsa bulacaksınız.


Okul yöneticileri, gazeteciler, televizyoncular, onlara; üniversitelerde, göçmen bürolarında, adliyelerde ya da polis departmanla! rında rastlayacaksınız.  Üstelik de onlar sizden mükemmel bir İngilizce konuşmanızı beklemeyecek, güzel cümlelerle anlatmaya kalktığınızda iltifat da etmeyecekler… Ama çok sıcak davranacaklar, ihtiyacınız olduğu dilde tercümanı hazır bulunduracaklar.


Siz, az İngilizce’nizle kendi dünyanızda yaşıyorsanız sevecekler sizi, yardıma hazır bekleyecekler.. Politikadan uzak, tenkitlerden uzak, protestolardan uzak… Çalışma olanakları, rahatlık, lüks;  özgürlükler ülkesinde  az İngilizce bilenler için. Kendi camianızın duyurularına destek, sınırsız bir yardım bulacaksınız. Siz  dünyanızda uğraşırken zaten başka işlerle de uğraşmaya zamanınız kalmayacak. Politikayı, yakınmaları, savaş yorumlarını başkalarına bırakıyorsunuz.


Ne haber programları, ne seçim sonuçları sizi ilgilendiriyor. Kanunları yorumlayanlar İngilizce dilini tam olarak bilenler. Kanunları yürütenler İngilizce’yi mükemmel konuşanlar. Siz karnı tok, cebinde parası olan, birbirine güvenen toplum bireylerisiniz. Her şeyin sizin için olduğuna yürekten inanıyorsunuz. 


Karnınız doyuyor, güzel para kazanıyorsunuz, istediğiniz zaman istediğiniz kadar iş bulabiliyorsunuz, güzel bir araba iyi bir ev için zorlanmıyorsunuz. Devlet dairelerinde yapılacak işler için çalışanlar var. Onlar, para karşılığı; yıllardır Amerika’da yaşamanıza rağmen İngilizce’yi tam anlayamadığınızı yüzünüze vurmadan, seve seve yardım ediyorlar, tabi ki  yerinize düşünüyorlar,  planlar yapıyorlar.


Amerika böylece bilginin değerli olduğu, satın alınabildiği; para ödeyerek elde edilebildiğ! i  bir ülke oluyor. Bu olay bana BİNFİKİRDE daha önce yayımlanan SOKAK PANELİSTLERİ yazımı hatırlatıyor. İşte toparlamaya çalıştığım gözlemlerim dışında, Türkiye’nin gerçekten Amerika’ya çok benzediğini kabul ediyorum.


Üniversite eğitimi mi? Orada dur… Üniversite okuyabilmek bir ayrıcalık. Bizlerin okuduğu Üniversiteler Amerika’da kolej olarak isimlendiriliyor. Tercüme edilen diplomamdaki kolej sözüne takılıp kalmaktan kurtuluşum uzun zamanımı alıyor.


Herkesin kendi camiasının müziğini dinlediği, dilini konuştuğu ülkeye hoş geldiniz. Siyaset Tarihi okurken öğretilenlere ne oldu, Sosyoloji derslerinde dil birliği beraberliği aşısı yapılışını hatırlıyorum… Ayni dili konuşmadığımızda  ülkemizin kolaylıkla parçalanacağına, asla büyüyemeyeceğimize nasıl inandırırlardı. Amerika’da çoğu göçmen  İngilizce öğrenme, bu konuda eğitim alma ihtiyacını duymuyor. Öğrenme gibi bir çaba yok. Kimse kimseyi zorlamıyor.  Yarım yamalak İngilizce’nizle her zaman yol sorabilirsiniz, alış veriş edebilirsiniz. Size gösterilen saygıyı hiç etkilemez. Otuz yıldır! orada iş yapan, para kazanan; ama İngilizce öğrenmeye gerek duymayan insanların olmasına, bütün bunlar olmadan önce şaşırmam  doğal değil mi sizce?  Yola çıkmadan önce  İngilizce konuşulan bir ülkeye gitmenin heyecanını yaşıyordum… Her yazılan İngilizce, ama konuşulan İngilizce değil… Kararımı yirmi dört saat sonra veriyorum. Amerika’nın resmi dili anonim…


Amerikalılar Avrupalılardan çok farklı insanlar. Yol tarif etmekten, kendilerine soru sorulmasından son derece zevk alıyorlar. Avrupalıyı özellikle yol tarif etmekten nefret eden İtalyanları  hatırladıkça şaşkına dönüyorum.  Dolar yoksa elini kaldırmak istemeyen Amerikalıya  ya da göçmenlere yol sorulduğunda veya onlardan yardım istendiğinde; canla başla size yoğunlaşmalarına şaşırıp kalırsınız.


Bir satıcıysa, müşterisini bırakıp sizinle ilgileniyor. Kolunuzdan tutup götürüverecek zannediyorsunuz.  Brüksel’de benzinciye yol sorduğum bir gün, aldığım yanıtı anımsamadan geçemiyorum: “Ben burada size yol söylemek için maaş almıyorum” Bir Amerikalıdan bunu duyamazsınız. En yoğun işinin arasında, önce size; sorduğunuz tuvaleti tarif etmek zorunda.


Siz onun tezgahındaki müşterisini kaçırarak, işini bozarak onu kızdırsanız da gülümseyerek yanıtlayacaktır, bundan hiç şüpheniz olmasın. Size iyi davranmazlarsa alış veriş merkezlerindeki kontratlarının iptal edilmesinden korkarlar. Başlarına neler gelebileceğini diğer günlerde anlatacağım.  Dünya kadar kira ödeyerek para kazanmaya çalıştığınız işyerinizden olmamak istiyorsanız siz siz olun yardımı esirgemeyin. Sağ yerine solda demeye kalkışmayın sakın, hiçbir şekilde açıklama şansınız olmayabilir.


Müşteri memnuniyetinin bu kadar önemsendiği, bütün hakların mülk sahibin elinde olduğu bir ülke olacağını düşünemezdim. Mülk sahibi ne derse o olur. Siz iş yapan kişi için de sınırsız haklar var, dilediğin fiyata sat, kimse karışmaz, yeter ki ürününü farklı tanıtma… Çok merak ediyordum ilk günlerde; Amerikalının Amerikalıya olan güvenini, bu güvenin nasıl sağlandığını… Amerikalı asla yalan söylemez…. Amerikalı Amerikalı için böyle düşünür, buna yürekten inanır.  Cebi! nde GREEN CARD taşıyan gururlanır.


O karta sahip olan da olmayan da GREEN CARDlı olmayı  önemser. Kapılar beş yıl sonra kapanacak diye bilinirken. Aralık 2005 de oylanarak  GREEN CARD verme işi durduruldu. Üst kurulda kabul edildi mi edilmedi mi kimse bilmez. Amerika’d kapılarına her gün muntazam gazete bırakılan insanların bile okumaması çok garip. Ama bana göre üçte iki çoğunlukla kabul edildi.


Kartı olanların hakları saklı, onlar geleceğin Amerikalıları, çoğu çifte vatandaşlığı olan kişiler. Sanırım en son imzalar atıldığında 2007 yılından sonra  Amerika’ya tıpkı Avrupa gibi çalışma izniyle girilecek. Üç yıllık izinlerin sonunda her çalışan geri dönüp kendi ülkesinde bir yıl çalışmalı, yeni bir çalışma talebinden sonra üç yıl daha çalışabilir iznini
 almalı. Sonrası için de hiçbir şey bilgim yok.  Kazanılan hakların asla kaybedilmeyeceğine herkes inanıyor…


Yine birilerinin yerine birileri düşünüp, doğru kararların alınacağına  güvenenlerin yaşadığı bir ülke Amerika. Dil birliği olmasa da milliyetçiliği her gün gündeme gelmese de; halkının ve göçmenlerinin güvendiği bir ülke Amerika…
 

686620cookie-checkAmerika orada… (II)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.