Amerika orada… (IV)

Yüzlerce kez aynı arabaları izlediğimi anladığım anda film zevkim bir yerlere taşındı; Üniversal Stüdyoları görmüş olmanın zevki, onun yerine yerleşti. Ne yazık ki izlediğim filmlerde her şey çok tanıdık geliyor, filmin yeri belli, heyecanım kaçtı.


HOOLLWOOD ÜNLÜLERİ


İzmir’de yaşayan ressam arkadaşlarımdan  Şebnem Moroğlu. Afrika resimleri yapar. Heykellerle donatılmış sergiler açar. Güzeller güzeli bir sanatçı. Şebnem’in resimleri ve heykelleri sanata gönül verenler tarafından  çok sevilir, beğenilerek alınır.  Afrika’yı ve Afrikalıyı anlatıyor, ama Şebnem Afrika’yı  görmemiş. Ben o tabloları hayranlıkla seyrederken, onun oralara gitme zamanının geldiğini düşünmüştüm. Bana “gidemem,” dedi, “bu tabloları, heykelleri o zaman ortaya çıkaramam, korkuyorum,”. Açıkçası çok fazla anlamadım. Sihirli dünyasının bozulacağını düşünüyordu, bana göre fırçası bu kadar kuvvetli olan biri, gördüklerini de katarak  daha güzel tablolar yaratabilirdi. Üniversal Stüdyoları gördükten ve gezdikten sonra Şebnem’ciğime hak verdim. Ben orada dolaştıktan sonra  Hollywood filmlerinden zevk almaz oldum.


Kaldığımız yerle stüdyolar arasında bir saatlik bir yol vardı. O gün,  bu gün gidelim derken, herhangi bir günün bir öğleden sonrasını  geçirmeye karar verdik. O yerleri birkaç kez gezen yanımızdaki genç adam, “boş iş orada dolaşmak” dese de, biz görmeden dönemezdik. Hollywood caddesinde dolaşıp, herkes gibi ünlü sanatçıların isimlerini yazan yıldızlar üzerinde fotoğraf çektirdik. İstiklal Caddesi gibi bir cadde. Stüdyoların olduğu bölümlerle hiç ilgisi olmayan,  bir yer. Kaldırım taşlarındaki boş yıldızlara da kendi adımızı yazdırma şakaları içinde dolaştık. 


Etraftaki  mağazalar Hollywoodlular için hazırlanmış vitrinlerle süslenmişti. Bir kaçı da sahnede show yıldızlarının giyeceği, bizim dansöz giysilerine benzeyen parlak giysilerle doluydu. 


Her köşe başından bir ünlü sanatçının benzeri karşımıza çıkıyordu. Limozinlerin kapıları açılıyor, siz fotoğraf çekmeye hazırlanıyorsunuz.  Micheal Jackson karşınızda, ama değil işte… Ona benzerliğiyle ün yapmak isteyen bir Hollywood konuğu. Her şey kiralık kapıyı açanlar bile. 


Özellikle cadde  kenarında show yapanlar, bir çok kişiyi başına toplayarak dikkati çekmek bir yapımcıdan teklif almak umuduyla kendini ortaya atanlar vardı. 


Sizin o ünlü zannettiğiniz kişi  tek başına kaldığında, şöhreti aradığı ortaya çıkıyordu. Bu yolla iş bulanların çok olduğu biliniyor. Beni şöhret avcıları o gün her defasında   aldattılar… Yanımdakilere göstererek heyecanlandığımda komik durumlara düştüm.  Hollywood sokaklarında dolaşıldıktan sonra tekrar arabamıza bindik. 


Bewerlly Hills gibi zengin bir yerleşim yerinde, tepedeki evlerden birinde ağırlandığımızı anlatmaya gerek yok. Manzara çok güzel olsa da onca paraların o villalara harcanması, bir yörenin bunca değerli olması şaşırtıcıydı. Ama birlikte olduğumuz insanların kazancını düşündüğümüzde sözü bile edilmez değerlerden söz etmiş oluruz.  Oralarda  Türklerin villalarının da olmasıyla gururlanamadık. Gittikçe tepeler çıktık. Çıktıkça değerlerinin arttığını gördük.


Dolaşmamızın daha sonraki saatlerini Üniversal Stüdyolarda geçirdik. Önce koyduğunuz yere göre otopark parası ödetilen bir park yerine yerleştik. Asansörleri kullanarak stüdyolara indik. Tepeden bakıp, fotoğraflar çekmeseydik, Universal Stüdyoların bir şehir gibi geniş mekanı olduğunu düşünemezdim. Kocaman bir şehir, ormanlık alanlar, suni göller, binalar.


Yürüyerek alışveriş merkezinden çok, eğlence alanına benzeyen kalabalık bir çarşıdan geçtik. Hoş, neşeli iç açıcıydı. Düzenli bir panayır alanı gibiydi. Çadır yerine binalar kurulmuştu. Alt katlarındaki kafelerde dinlenip, kahvesini yudumlayan yabancılar vardı.


Dev bir gitarın önünde durdum. Stüdyoların başlangıcı kırmızı bir halıyla belirtilmişti Kırmızı halıdan yürüyüp biletlerimizi aldık. Kişi başı 55 dolar parayı ödedikten sonra bizi içeri soktular.  Avrupa’nın herhangi bir yerinde görebileceğiniz, binip eğlenebileceğiniz, korkup heyecanlanabileceğiniz eğlence çadırlarıydı.. Ben her çadır dediğimde; siz o çadırı ahşap bir bina olarak düşünün. İnşaatçı ya da mühendis olsaydım ahşap bile olmayan o sıkıştırılmış talaştan, koca evler yaptıkları, üflenip uçacak malzemeden size özellikle söz ederdim.


UNIVERSAL STÜDYOLAR


Bizim hedefimiz Üniversal stüdyoları gezmekti. Eğlence mekanlarında para ödemek zorunda olmadığımız halde oyalanmadık. Dolaştıracak olan gezi tren kuyruğuna girdik. Rahat çekim yapabilmek adına en sona oturduk. Trenimiz hareket etti. Kameradan hangi bölgeye geldiğimizi görebiliyorduk. Ünlü filmlerin o mekanda  çekilen sahneleri bize anlatılıyordu. Ayni anda film müziği de olunca siz kendinizi o filmin içinde hissediyordunuz. Dracula, Örümcek Adam,  Jaws,  Baba, Şehir Kovboyları ve daha bir çokları… Hillary’in izlediği o ünlü dizi filminin çekildiği sokak hazır, ışıklı  bizi bekliyordu.


Ormanların arasından geçerken, rehber yağmur yağacağını saçaklardan sular döküleceğini, aniden etrafın sularla kaplanacağını ve sel olacağını söyledi. Zarar gördük diyemem, ama iç çamaşırımıza kadar ıslandığımızı söylemek zorundayım. Bir sel felaketinin figüranları olduk. Henüz  şoku atlatamadan, koca göletin suları çekilmeye başladı, biz trenimizle o suların içine gömülüyorduk,  karşıdan bakan biri bizi gömülmüş gibi görüyordu. Biz mi? Bizim yüreğimiz ağzımıza geldi. Biz ünlü artistlerin yerine filmde rol almıştık.  Çok heyecanlıydı. Uçak kazası o an olmuş gibiydi. Hemen hemen her filmde gördüğümüz metro felaketini yaşadık, yer yerinden oynadı, tanker üzerimize gelmeye başladı. Vagonumuz bir aşağı bir yukarı sallanıyordu. Bizden çığlıklar yükseliyordu. Yangınlar ve seller geçirdik. Günlerce uğraşılan filmlerin en ünlü sahnelerini birkaç saat içinde bitirmiştik. 


Çoğu bizim dolaştığımız anda kullanılmasa da kiralandığında istediğiniz gibi kullanabiliyordunuz. Taksiler, ambulanslar evlerin kapısında bir filme konu olmayı bekliyorlardı. Yüzlerce kez ayni arabaları izlediğimi anladığım anda film zevkim bir yerlere taşındı; Üniversal Stüdyoları görmüş olmanın zevki, onun yerine yerleşti. Ne yazık ki izlediğim filmlerde her şey çok tanıdık geliyor…


 

688320cookie-checkAmerika orada… (IV)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.