Anadolu nehirlerinde gemilerin yüzdüğü bir coğrafyaydı

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Meydanlarda yaptıkları köprülerle övünen liderler, o köprülerin altından akan sularda binlerce yıl taşımacılık yapıldığını neden unutuyor…

Yeryüzünde Anadolu kadar nehir havzası sayısı olan başka bir coğrafya yok. Edirne’den Artvin’e, Sinop’tan Hatay’a Türkiye’nin coğrafyası 26 su havzasını barındırıyor. Türkiye’de uzun yıllardır doğa koruma çalışmalarında görev alan ‘Sulak’ belgeselinin metin yazarı Önder Cırık, iki kıt’aya yayılan Rusya’da bile akarsuların döküldüğü toplam havza sayısının yedi olduğunu belirtiyor…

COĞRAFYANIN AVANTAJLARINI KULLANABİLİYOR MUYUZ?
Ancak Türkiye başta nehir taşımacılığı olmak üzere akarsularından yararlanmada sınıfta kalan ülkelerin başında geliyor. Nehirleri yalnızca elektrik üretmek amacıyla ya da tarımsal sulama için barajlarla dolduran ülkelerin başında gelen Türkiye, aslında sahip olduğu coğrafyayı en kötü biçimde kullanan ülkeler arasında da lider durumda.

NEHİRLER YAKIN ZAMANA KADAR TAŞIMACILIK ARACIYDI
Bugün üzerlerine köprüler yapmakla övünülen Anadolu’nun nehirleri, çok değil 50-60 yıl öncesine kadar önemli birer su yoluydu. Çoruh, Sakarya, Dicle, Fırat, Köprüçay, Menderes ve bir uçtan diğerine Anadolu’nun onlarca ulu nehri, binlerce yıllık yaşamı kolaylaştırma işlevini sürdürdü durdu. Nehirlerin hep selle, taşkınla ve ölümlerle anılması, çoğunlukla insanın onları kullanımıyla ilgiliydi. Aynı coğrafya üzerinde büyüyen ve dünyaya hükmeden Hititler, Bizanslılar, Selçuklular kendi dönemlerinin lideri olmayı başardılar. Aynı çizgide ilerleyen Osmanlı’yı ‘ecdat’ olarak görüp kendine siyasi malzeme devşiren bugünün iktidarı ise coğrafyayı sadece betonla doldurmakla meşgul.

FIRAT’IN KALBİNDE BİR LİMAN KENTİ: BİRECİK
Anadolu’nun kuzeydoğusundan, Ağrı ve Erzurum’daki kaynaklardan doğan ve Güneybatı Asya’nın en büyük akarsuyu olan Fırat Nehri, bir zamanlar su yolu taşımacılığının önemli bir merkeziydi. Orta Fırat Havzası’nda yer alan Birecik ise nehir taşımacılığının üssü olan önemli bir yerleşimdi.

BİRECİK LİMANINDAN BAĞDAT’A HUBUBAT TAŞINIYORDU
Kervan yollarının üstündeki Birecik’in, Fırat Nehri kenarında kurulmuş önemli bir ticaret ve su yolu taşımacılığı merkezine dönüşmesini sağlayan sahip olduğu nehir limanıydı. “Tüccarlar mallarını Halep ve diğer yerlerden Birecik’e getiriyorlar, buradan da gemilerle Bağdat’a sevk ediyorlardı. Ayrıca bu mallardan gümrük vergisi de alınıyordu. Fırat su yolu nakliyesinde zahire (buğday vb.) sevkıyatı çok önemliydi. Bağdat, Basra ve civarlar sürekli hububat tüketen yerler olduğu için buraların ihtiyacı olan hububat, Diyarbakır, Rakka ve Musul civarından tedarik edilerek su yoluyla bölgeye gönderiliyordu. Yapılan bu nakliyatın merkezi Birecik’ti.

BİRECİK TERSANESİNDE YÜZLERCE GEMİ İNŞA EDİLİYORDU
Birecik limanı aynı zamanda askeri malzemelerin de nakledildiği bir merkezdi. Cezire bölgesinde çıkan bir kargaşayı önlemek amacıyla 1565 yılında Birecik’ten 500 küçük gemiyle top ve benzeri askeri malzemeler Fırat nehri üzerinden bölgeye taşınmıştır. Birecik Fırat nehri üzerinde önemli bir liman olunca buraya bir de tersane kuruldu. 1565’ten itibaren varlığı bilinen tersanede, 18. yüzyılın ortalarına kadar faaliyetini sürdürmüştür. Yalnızca 1565’te 150 gemi inşa edilen tersanede ilerleyen dönemlerde yüzlerce gemi inşa edilmiş.” *

İNGİLİZLER İKİ BUHARLI GEMİYLE BİRECİK’TEN BASRA’YA İNDİ
Hindistan ticaret yolunu kısaltmak isteyen İngilizler, Fırat Nehri’nden Basra Körfezi’ne buharlı gemilerle ulaşım sağlamak için 1836’da iki gemiyle bir sefer düzenlediler. Euphrates (Fırat) ve Tigris (Dicle) adını verdikleri iki buharlı gemiyle Birecik’ten Basra Körfezi’ne kadar süren seferle, Fırat’ın su yolunun kullanılarak doğuyla batı arasındaki ticaret yolunun, bir başka deyişle sömürge yolunun kısaltılması hedeflenmişti.

BİRECİK LİMANINDA KALKÜTA YOLCUSU BİR ÇİFT
14 Mart 1836’da Birecik’e gelen Alman doğabilimci Doktor Johann Wilhelm Helfer ve eşi Barones Pauline Desgranges’in amacı Hindistan’da bir kent olan Kalküta’ya seyahat etmekti. Birecik limanında bekleyen İngiliz buharlı gemisinin yolcuları arasında bulunan Helfer, limanda karşılaştıkları manzarayı şöyle anlatıyor: “Her yerde Türkler ve Hristiyanlar görülüyordu. Ellerinde çeşitli eşyalar acele ediyorlardı. Nehir kıyısına dağılmış eşyalar arasında körükler, tekerlekler, sandıklar, sandıklar, çadır direkleri ve büyük miktarda keresteler vardı.”**

‘FIRAT VE DİCLE BUHARLI GEMİ ŞİRKETİ’ KURULUYOR
İngilizlerin Fırat ve Dicle gemileriyle yaptıkları ilk büyük sefer, fırtına dolayısıyla hüsranla sonuçlandı. İngilizlerin Fırat’ın suları üzerinde 1400 kilometre boyunca güneye doğru yaptıkları Mezopotamya seferi ilerleyen yıllarda trajedi olarak tanımlanacaktı. 1841’de Fırat’ta girişilen bir başka su yolu seferi de hat boyunca yapılmaya başlanan pek çok baraj yüzünden verimli olmadı. 1861 yılında ‘Fırat ve Dicle Buharlı Gemi Şirketi’ adıyla bir taşımacılık şirketi kuran İngilizlerin bu girişimleri de fazla uzun sürmedi.

SÜVEYŞ KANALI AÇILINCA FIRAT’TAKİ GİRİŞİMLER RAFA KALKTI
1869’da açılan Süveyş Kanalı, 1888’de uluslararası deniz taşımacılığına açılınca İngilizlerin Fırat üzerinden yapmayı planladıkları Mezopotamya su yolu projesi rafa kaldırıldı. Ancak Birecik limanından sürdürülen taşımacılık bir süre daha bölge için önemini sürdürdü. Bağdat Demiryolu’nun açılması ve kara yolu taşımacılığının yaygınlaşmasıyla kervan yollarının üzerinde bulunan Birecik’le birlikte liman da giderek önemini yitirdi. Bugün yalnızca turistik amaçlı gezi teknelerinin bulunduğu Birecik, Fırat kıyısındaki eski görkemli günlerini arıyor.

SU KÜLTÜRÜYLE BİRLİKTE SU KENTLERİNİ DE YİTİRDİK
Anadolu’nun nehirleri binlerce yıldır yalnızca ‘su kaynağı’ olarak değil, taşımacılıktan değirmenlere bir çok alanda yaşamı kolaylaştırıyordu. Bu yanıyla binlerce yıllık su kültürü ve kentlerin suyla ilişkisi son 50 yılda yitirilen değerlerin başında geliyor. Suların üzerine köprü ve barajlar yapmakla kısa vadeli kalkınma düşleri kuran iktidarlar eliyle Anadolu’nun binlerce yıllık tarihi ve kültürel coğrafyası da bütün üretim olanaklarıyla birlikte yok ediliyor.

FIRAT’IN KAYIKLARI YALNIZ TÜRKÜLERDE KALDI
Anadolu’nun nehirleri hiç bir zaman bu günkü kadar insansız ve anlamsız, insanı da nehirsiz ve deresiz kalmamıştı. ‘Turistik’ gezi teknelerini saymazsak Fırat’ın kayıkları bugün yalnızca türkülerde kaldı. Bir de her ikindi vakti gümüşi bir renge bürünen Fırat’ın sularını yamaçlardaki taş evlerinin penceresinden sessizce seyrederek zamanın kaydını tutan o ihtiyarların gönlünde…

_________________


Yazılı ve görsel kaynaklar:
*20. Yüzyıla Girerken Birecik (Birecik Kaymakamlığı yayını, 2003)
** (https://www.bl.uk/)
Gertrude Bell Arşivi (http://gertrudebell.ncl.ac.uk)

2195180cookie-checkAnadolu nehirlerinde gemilerin yüzdüğü bir coğrafyaydı
Önceki haber‘Türkiye Turizmi Tarihi’ yayınlandı
Sonraki haberİNGİLTERE… Kim demiş seçimlerin sonucu şimdiden belli diye?
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.