Anıların izinde radyo günleri!

radyo sahibi olmanın bir ayrıcalık olduğu da söylenirdi.


Sakın yanlış anlaşılmasın radyo sahibi dediysek; öyle radyo istasyonu sahibi olmak anlamında değil. Yani sıradan bildiğimiz evlerde kullanılan radyo! Hele bu radyo bir de o dönemin çok popüler olan ‘AGA’ markalı lambalı radyosuysa; hem karizma bakımından hem de rahatlık bakımından deyme keyfine!


Hatta o yıllarda da bugün söylendiği gibi; hani “artık kaseti, CD’si olmayana kız verilmiyor”deniliyor ya, o yıllarda da kızlarını istemeye gelen ailelere; “oğlunuzun radyosu var mı?” diye soruluyormuş! Yani anlayacağınız radyo sahibi olmak tam bir prestij meselesi imiş.


İşte bu adeta prestij meselesi haline gelen radyolardan bizim de vardı. O yılların en önemli markası olan lambalı ‘AGA’ radyosu. Şimdi bunlar değerini bilenlerin evini ve antikacı dükkanlarını süslüyor.


 Rahmetli babam okumuş insanları çok severdi. Onun için de; “Gerekirse gömleğimi satar çocuklarımı okuturum” derdi.


Dediğini de yaptı dört erkek bir kız bütün çocuklarını okutabilmek ve hepsinin bir meslek, ekmek sahibi olmaları için de, elinden geleni esirgemedi.


Ama çocuklarının mürüvvetini görmeye ömrü vefa etmedi. Ben  Sivas İlk Öğretmen Okulunun birinci sınıfında okurken ve ilk yarı tatiline girdiğimizde bir Kurban Bayramının arife gününde, çok genç denilebilecek bir yaşta vefat ederek bizleri tarifsiz acılarla baş başa bıraktı.


Sanırım bütün insanların en çaresiz kaldıkları durum bu olsa gerek, yani ÖLÜM! Hani halk ozanın dediği gibi; “bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm!” Belki ayrılığın, yoksulluğun çaresi bulunabilir ama ölüm karşısında insanoğlu o kadar çaresiz ki!…


Ne zaman bir Kurban Bayramı gelse ve bir kurbanlık koyun görsem; bendeki keder iki yandan katlanarak büyür.


İşte yeni bir Kurban bayramı daha yaklaşıyor ve ben karmaşık duygular (acı-keder-hüzün-umut) içerisinde bayramı karşılamaya hazırlanıyorum.


Çünkü bir tarafta üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen yüreğimizdeki yeri hala taptazeymişçesine duran babamın ölüm acısı, diğer tarafta bir inanç uğruna katledilen hayvanların acısı.


Neyse bu tatsız, tuzsuz konuları bir tarafa bırakalım ve gelelim anlatmak istediğimiz asıl konuya; yani 2006 yılına girerken ülkemizde ve bütün dünyada yapılan olağanüstü gösterilere ve kutlamalara…


Özellikle dünyanın dört bir yanında yapılan muhteşem gösterileri izlerken, çocukluk yıllarımızdaki o, radyo programları, tombala, iskambil kağıdı oyunları, sobanın kor ateşinde patlatılan cin mısırı, kestane kebap ve hindi dolması eşliğinde yapılan; sade, naif, insani yönü her anlamda ağır basan, duygu yüklü YILBAŞI gecelerini, YENİ YIL kutlamalarını anımsamamak ta elde değil!


Kış, İstanbul’a griliği ile yüklenmiş. Güneş Kadıköy’ün eski sokaklarında, ansızın çıkıp gelen kadim bir dost sıcaklığı ile bulutları aralayıp, öylesine bir görünüyor.


Gökyüzü, iyiden iyiye içine kapanmış. Etrafta, sessizce ağlar gibi çiseleyen yağmurla birlikte, bir garip rüzgara sarınmış hüzün geziyor.


Bazen insan bir düş gezgini olarak zaman tünelinin içine dalıp gitmek istiyor ve o düşler ülkesindeki; karamela şekerlerini, misketli gazozları, atlı bayram arabalarını, marul bostanlarını, kravatsız tek bir insan göremediğimiz Beyoğlu’nu, hiç tanışmayan kimselerin içten gülümsemelerle selamlaştıkları günleri, Cahide Sonku’nun genç kızlığının emsalsiz güzelliğini ve babalarımızın gençliğinde “Damadın radyosu var mı?” diye soran insanları, o mahur bestekarları düşlüyor.


Transistörün icadıyla ‘lambalı radyolar’ evlerimizden dışarı çıkarken nasıl  yayın içeriğini de değiştirdiyse; bugünde dijital radyo ile birlikte radyo yayın içeriğinde bir değişiklik söz konusu.


Ev dışındaki hızlı yaşama uygun yeni içeriğiyle radyo, 1960’lı yıllardan itibaren hacim olarak küçüldükçe her türlü ortamda dinlenebilir hale geldi.


Giderek evden uzaklaşan radyo, evde yerini bir yönüyle televizyona bir başka yönüyle de müzik setlerine bıraktı. Ancak 2000’li yıllarla birlikte, radyo yine evlerimize geri döndü, hatta belki de televizyona ve müzik setlerine kaptırdığı yerini geri almak üzere…


Evimize geri dönen radyo, bu kez dijital teknolojisiyle oldukça güçlü ve iddialı. Tutkuyla bağlı olarak radyo dinleyicisi olanlar, yeni çıkan diğer medya türleri karşısında onu asla terk etmediler.


Radyo, kendine tehdit oluşturan yeni medya türleri karşısında bu kez konumunu sağlamlaştırmışa benziyor.


Şimdi rahmetli babamın kulakları çınlıyor mu acaba diyorum?


Çünkü lambalı ‘AGA’ radyomuzu açtığı zaman; radyonun çıkardığı homurtuya benzer cızırtıyı ve davudi bir sesin adeta evin içinde çınlayarak “şimdi türküler ve oyun havaları” dediğini duyar gibi oluyorum.


Sanırım bütün bunları anlatmamdaki amaç; rüzgar gibi geçmekte olan gençliğimiz, birer birer yitirdiğimiz sevdiklerimiz ve eski radyolar gibi çatıya saklanmış olan ‘AŞK’… Yani anlayacağınız radyo bahane!


Şimdiden herkesin Kurban Bayramını kutlar, yeni yılın sağlık, mutluluk ve barış getirmesini dilerim. Her şey gönlünüzce olsun! Dostlukla ve sevgiyle kalın!


“Anneme radyoda ‘DJ’ olduğumu söylemeyin! O benim ‘TV’ de spiker olduğumu sanıyor!”


METE KARAKAŞ’IN DİĞER YAZILARI


– Aşklar, şiirler ve şarkılar


– Gittim, gezdim, gördüm


– …bağlı kadınlara selam olsun! (1)


– Destan’dan destana yol gider (II)


– Bunu biliyor muydu Bay Bush? (III)


– ‘Amazon’ kadınlarından ‘Amansız’lara (IV)


– Panik Odası mı? Nanik Odası mı? (V.)


– Meryem ve Meryem (VI)


– İki farklı Recep öyküsü… (VII)


– Teflon insanlar (VIII)


– Hippiler (Hippie) ve bonomolar (IX)


– Hindi ve papağan (X)


– Şiir üstüne ne varsa… (XI)


– Sanat (zanaat) ve sanatın başlangıcı (XII)


– Erkek Olmanın Dayanılmaz Hafifliği (XIII)


– Düşünce yazıları…(XIV)


– Sigara – Nargile – Pipo (XV)


– Acele karar vermeyiniz… (XVI)


– Kararlı ol ve seçimini doğru yap! (XVII)


– Öğrenmenin yaşı yoktur (XVIII)


– Bitmeyen Senfoni (XIX)


– Nazım Hikmet Kültür Merkezi…(XX)


– Hayatın aynasıdır tiyatro! (XXI)


– Mağdurlar ve mağrurlar (XXII)


– Şu Çılgın Türkler (XXIII)


– Benim sinemalarım… (XXIV)


– Muhteşem gece! (XXV)


– Pamuk eller cebe! (XXVI)


– Yurttan Tipler Korosu! (XXVII)


Mete Karakaş araştırmacı/yazar    [email protected]

685660cookie-checkAnıların izinde radyo günleri!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.