Antalya’da Köy Enstitüsü yılları

Bugün ‘ideolojik bulunduğu’ gerekçesiyle bir şairin alınmadığı Antalya-Aksu’daki okul, bir zamanlar ülkenin en önemli şair ve yazarlarını barındıran bir eğitim kurumuydu.

AKSU’DAKİ DÖNÜŞÜM, TÜRKİYE’NİN DÖNÜŞÜMÜDÜR!

Şair Özgen Kılıçarslan’ın, 18-20 Mart arasında AKSAV tarafından düzenlenen şiir etkinliği kapsamında Aksu Öğretmen Okulu’nda organize edilen öğrenci- şair buluşmasına “ideolojik bulunduğu” gerekçesiyle okul müdürü tarafından okula alınmaması tartışma yarattı. Aksu Öğretmen Okulu gibi köklü bir eğitim kurumunun yöneticisinin böylesi bir karara imza atması, ülkenin yaşadığı dönüşüm açısından önemli göstergelerden biridir. Türkiye genelinde yayılan 21 Köy Enstitü’sünden birinin devamı olan Aksu Öğretmen Okulu, aynı zamanda ülkeye onlarca usta şair armağan eden önemli bir edebiyat ocağıydı. Mehmet Başaran, Cavit Orhan Tütengil, Mahmut Makal, Fakir Baykurt ve Dursun Kut gibi birçok ustayı hem sıralarında hem de dersliklerinde ağırlayan Aksu Köy Enstitüsü’nün hüzünlü dönüşüm öyküsü, öz kaynaklarıyla kendini küllerinden yaratma yolunda azimle savaşan bir ulusun öyküsüdür de.

İŞTE AKSU KÖY ENSTİTÜSÜ’NÜN UNUTULAN ÖYKÜSÜ

17 Nisan 1940’da çıkarılan 3803 sayılı yasayla Türkiye’nin dört bir köşesine 21 Köy Enstitüsü açıldı. Bu okullarda eğitim alan köy çocukları, köy öğretmeni ve sağlıkçı olarak yetiştirilecekler ve başta kendi köyleri, bulundukları yörenin aydınlanmasına öncülük edeceklerdi. Tarımdan marangozluğa, sağlıktan güzel sanatlara kadar geniş bir yelpazede aldıkları eğitimle ilerleyen yıllarda toplumdaki “aydın” kavramının karşılığı olarak işaretlenecek olan bu köy çocukları; aydınlanma ve modernleşme gibi batı kökenli kavramları kırsaldan kente doğru taşıyacak olan özgün bir modelin de öncülüğünü yapacaklardı. Bu önemli eğitim modeli, dünyanın birçok ülkesinden de dikkatle izlenmeye başlanmıştı.

TÜRKİYE’NİN ‘EĞİTİMDE OTUZ YIL SAVAŞI’

Öyle ki, 1940’larda Türkiye’de eğitimci olarak bulunan ve karış karış ülkeyi gezerek bu modeli inceleyen Amerikalı eğitimci Fay Kırby, 1961’de Columbia Üniversitesi’nde yaptığı doktoraya konu olarak Türkiye’deki Köy Enstitülerini seçer: “1940’da dünyanın büyük bir bölümü savaşa tutuşmuşken, Türkiye’de eğitim yoluyla geriliğe karşı açılacak bir savaş için ‘ilköğretim seferberliği’nin hazırlıkları yapılıyordu. Türkiye’nin liderleri barış içinde yürütülecek böyle bir ‘Otuz Yıl Savaşı’nın çağdaş Türkiye’yi uygarlık amaçlarına ulaştırmasını istiyorlardı. Köy Enstitüsü hareketi, işte bu barışçı savaşın ağırlık merkezi olacaktı. (…) Köy Enstitüleri’nin nerelerde kurulacağı üzerinde uzun uzun düşünülmüştür. İlk kurulan Köy Enstitüleri’nin her biri değişik yönetim bölgelerinden öğrenci alacaklardı. Her Köy Enstitüsü’nün aşağı yukarı tarım özellikleri olan bir bölgenin az çok merkezi durumdaki bir yerde bulunması, her birinin o özelliklere göre tarım çalışmalarını merkezleştirmeleri isteniyordu.”

AKSULU AĞALARIN ÇIKAR KAVGASI

Türkiye’nin 21 ayrı noktasında başlayan bu eğitim seferberliğinin bir noktası da haritada Antalya’yı işaretliyordu. Fay Kırby, Köy Enstitüleri’nin yer ve arazi seçimlerinde karşılaşılan yerel zorlukları ayrıntılarıyla anlatarak sözü Antalya’ya getirir: “Enstitü’nün Antalya’da, kent yakınında açılmasına karar verildi. Antik Perge öreninin olduğu açılması için gösterilen gerekçe de buranın bakımının da yapılacağı idi. Bölge sıtmalık olduğu halde, burasının seçilmesi, hem gösterilen neden, hem de yakında bir devlet çiftliğinin olmasından ötürü, akla uygundu. Ama müdür, gelir gelmez kendisini karışık bir arazi anlaşmazlığının içerisinde buldu. Büyük bir toprak sahibi, Enstitü’ye bütün bir köyü içine alan geniş bir araziyi satmayı önermişti. Onun tanıdıklarından oluşmuş bir komisyon, araziye çok yüksek bir değer biçti. Köylerinden atılmaktan korkan köylüler, Cumhurbaşkanı’na telgraf çekerek, Hükümet’in aldatıldığını, Köy Enstitüsü’nün başka bir yerde kurulmasının uygun olacağını bildirdiler. Bunun sonucu uzun bir soruşturmanın başlatılması ve bu yüzden enstitünün bu süre içinde arazisiz kalması oldu… Aksu’daki bu arazi sorununun ilginç bir sonucu da var. Arazinin sahibi olan kişi, arazisini enstitü’ye neredeyse zorla sattıktan sonra milletvekili olmuştu. Meclise bir yasa tasarısı önerisi sundu. Buna göre, kamulaştırılan bir arazi isterse sahibi tarafından eski bedeliyle satın alınabilecekti. Amacı, arada geçen sürede değeri artmış olan arazileri eski bedelleriyle geri almaktı. Satış işlemleriyle ilgili tüm kayıtlar nedense bu seçim bölgesinin tapu dairesinden yok oluvermişlerdi!

YERKESİKLİ NACİYE POYRAZ’IN YOLCULUĞU

Aksu’da sürüp giden arazi karmaşası ve o yıllarda adı henüz konmamış olan “rant” ve çıkar kavgaları ülkenin bir çok bölgesinde üç aşağı beş yukarı aynı manzaralarla sürer. Aksu Köy Enstitüsü, Antalya ve Muğla’dan öğrenci alacaktı. Yüz yıllardır eğitim olanaklarından yoksun kalan bölgenin yoksul çocukları, çok geçmeden ülkenin en iyi yetişmiş eğitimcileri, yazarları ve siyasetçileri olarak bu önemli toplumsal dönüşüme katkı yapacaklardı. Muğla- Yerkesikli Naciye Poyraz’ın Aksu Köy Enstitüsü’ne nasıl kaydedildiğine dair anlattıkları, bu dönüşümün hangi koşularda yaratılmaya çalışıldığının göstergesidir: “on bir yaşındaydım. 1942 Şubat’ının soğuk ve yağmurlu bir gününde, ağabeyimle birlikte yaya, köyden Muğla’ya gitmek üzere yola düştük. Köy Enstitüsü’ne kayıt işlemi yaptıracak, sonra geri dönecektik. Bir kaç ay sonra okuldan haber gelince okula gidecektim. Elimde çıkın, başımda bürüntü vardı. İlkokulu bitirir bitirmez, ‘günahtır’ gerekçesiyle başımı örtmüştü babam… Neyse, yine bir kamyon yolculuğundan sonra Antalya’ya, oradan doğruca okula, Aksu Köy Enstitüsü’ne geldik. Bizi idare odasına götürdüler. Güleç yüzlü, dazlak kafalı, insana insanca bakan bir adamın karşısına çıktık. Hoş-beşten sonra bu adam, yitiririz diye paramızın bir kısmını aldı, defterine yazdı. Adam, haftaya gelip kendisinden harçlık almamızı söyledi. Bir şeyler yazdı çizdi, sonra bir abla çağırarak beni ona teslim etti. “Bak Şehriye”, dedi. “Bu küçük kızımız okula alışıncaya kadar yanından hiç ayrılmayacaksın. Ambardan ölçüsüne uygun elbise al, yatağını göster.”

On yılı aşkın bir zamanda, Yerkesikli Naciye Poyraz’ın da aralarında olduğu 20 bine yakın öğretmen ve sağlıkçı yetiştirdi. Bunlar izleyici, eleştirici, yapıcı, uyandırıcı, yol gösterici ve önder yapılarıyla köylerdeki ağırlıklarını duyumsatma gecikmediler. Köylülerin konut sorunları, sofra düzenleri, temizlik işleri, hela kullanımları ve eğlence biçimleri gibi bir yığın üzerinde kalmış klasik eğitim anlayışını yıkıp, okulla yaşam arasındaki Çin Seddini kaldırmayı başardılar.

KOMÜNİSTLER ÜLKEYİ YAKIYOR!

Ancak ülkede esen siyasi rüzgârların yönü yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Fay Kırby bu dönemin atmosferini şöyle anlatır: “Sıcak savaşın trajedilerinden dışarıda kalmayı ustalıklı bir politika ile başaran Türkiye, soğuk savaşın buz gibi dondurucu dalgalarına beklenmedik bir zamanda itilivermişti. İşte Köy enstitüleri’nin alınyazısını saptayan büyük olay da budur. Demokrasinin gelişini en ateşli şekilde alkışlayanlar Kemalizm karşıtları oldu. Yalnızca dinciler daha yeterince hazırlıklı değillerdi. Ama çok geçmeden onlar da özgürlük cümbüşüne katılacaklardı. Şimdi hükümet, mahkeme, polis, üniversite, yazın ve sanat susacak, sindirilecek düşün adamı ve kişilik kırımı başlayacaktı. Basında yepyeni bir zıpçıktı türü doğdu. Özellikle haftalık dergilerde sansasyonel açığa vurma yarışı başladı. ABD’deki Mc Carthy’nin Türkiye’de öncüsü olan kişi CHP’nin sinesinden doğdu. Durumun ne kadar karışık olduğu bu olaydan bellidir. O zamana kadar adı duyulmamış Fahri Kurtuluş adında genç bir hekim, bazen bir orman yangını bazen bir okulun yanması hatta Milli Eğitim Bakanlığı yapısının yanması gibi olaylardan yararlanarak ülkeyi yer yer komünist kundakçıların tutuşturduğu bir yangın yeri gibi göstermeyi başardı. Demagoji terörü o düzeyi buldu ki, CHP’nin Kemalistleri ve hatta partinin ve devletin başkanı bile dehşet içinde kaldılar. Sonradan bu sahte demokrasinin önderi durumuna gelen ve bu yoldan Cumhurbaşkanlığı’na yükselen kişinin adamlarından biri çıkardığı bir haftalık dergide Atatürk devrimlerinin tümünün birden Moskova’dan dikte edildiğini kendince kanıtlayan belgeler yayınları. Ne eğitim, ne kültür ve sanat başarıları, ne dil devrimi, ne harf devrimi hatta ne de klasiklerin çevrilmesi gibi olaylar bırakıldı. Bunların tümü birer ihanetti.”

SONA DOĞRU ADIM ADIM…

Önce 1946 yılında, Köy Enstitüleri’nin kurulmasında büyük emekleri geçen H. Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı görevinden uzaklaştırıldı. Sonra İ. Hakkı Tonguç, İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinden alındı. Ardından Enstitüler’in temel ilkeleri birer birer ortadan kaldırılmaya başlandı. İlk adım olara, 1947’den, o ana değin uygulanmakta olan iş eğitimi ilkelerine kısıtlama getirildi. Özgür okuma saatleri kaldırıldı. Enstitü kitaplıklarında bulunan birçok kitap yakıldı, okunması yasaklandı. Öğrenciler, Enstitü yönetiminden dışlandılar. Öğrenci sayılarında azaltılmaya gidildi.1948 yılında Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. 1949’da, öğrencilerin yıllık izinleri üç aya çıkarıldı. 1950’de karma eğitime son verilip kız öğrenciler üç ayrı okulda toplandı. 1951’de, 1943 Köy Enstitüleri Programı, İlk Öğretmen Okulu Programıyla birleştirildi. Eğitim süresi de, altı yıla çıkarıldı. 1954’te de, 6234 sayılı yasa gereğince Köy Enstitüleri kapatıldılar.

ELMALILI MUSTAFA SÜLEK rek bu modeli ette bir çok videosu bulunan Mustafa Necati Sülek’ oyunca taşıyan Mustafa Sülek, içinde yaşadığı

Türkiye’nin yakın tarihindeki bu önemli eğitim modelinin önce içinin boşaltılarak ardından kapatılmasının üzerinden eli yıl geçti. Enstitülerin kuruluşu kabul edilen 17 Nisan’da ülkenin dört bir yanında hala eğitim ve aydınlanma savaşımı vermeyi sürdüren kimi enstitülüler yapılan anma etkinliklerin bir araya geliyorlar. Bu anmalardan biri de Aksu’da yapılıyor. Ülkede yaşanan dönüşümün etkisinden midir bilinmez son yıllarda ara verilse de bu yıl tekrar yapılan Aksu’daki buluşmaların geçmişinde tanık olduklarım, “Enstitülü” olmanın çerçevesini çizmişti zihnimde. Enstitüler söz konusu olunca, Antalya’daki son enstitülülerden biri olan Aksu mezunu Elmalılı Mustafa Sülek’i anmamak haksızlık olur. Enstitüden aldığı eğitimle, insan ve birey olma, sorumlu yurttaş olma vasıflarını yaşamı boyunca taşıyan Mustafa Sülek, içinde yaşadığı toplumun bütün açmazlarına rağmen hala ilk günkü enerjiyle savaşımını sürdürüyor.

DURSUN KUT “İDEOLOJİK ŞAİR” TARTIŞMASI İÇİN NE DEDİ?

Aksu Köy Enstitüsü’nün 1944’deki ilk mezunlarından olan Eğitimci ve Türkiye’nin ilk eğitim sendikacılarından Gündoğmuşlu Dursun Kut, “ideolojik” bulunarak Aksu Öğretmen Okulu’na alınmayan şair Özgen Kılıçarslan’ın başına gelenleri bizden duyunca, “Aksu’da dünden bugüne çok şey değişti” diyor. Şair’e yapılanın yanlış olduğunu anlatan Kut, Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Aksu’da yaşananları da geriye gidişin bir örneği olarak yorumluyor.

Kaynaklar: Türkiye’de Köy Enstitüleri- Fay Kırby. Güldikeni Yayınları
Bozkırda’ki Kıvılcım: Mahmut Makal- Güldikeni Yayınları
Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç: Engin Tonguç. Güldikeni Yayınları
Köy Enstitüleri Neden Kapatıldılar: Bekir Özgen (Makale) Yeniden Müdafaa-i Hukuk Dergisi, 2002-S. 43.

1195990cookie-checkAntalya’da Köy Enstitüsü yılları
Önceki haber“Başbakan oyun oynuyormuş”
Sonraki haberHabur’a ilk ceza propagandadan
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.