Irkçılığı özet olarak ırkınızdan dolayı tacize, ayrımcılığa hatta saldırıya uğramanız diye anlatabiliriz. Irkçılık, Birleşik Krallık’ta ciddi bir suçtur. Bu çağın vebası açıkca ya da sinsice kendini açığa vuruyor. Bazen demokrat, çağdaş, arkadaş sandığınız isimlerin öylesi sosyal medya paylaşımlarına tanık oluyorsunuz ki utkunuz tutuluyor.
Madem ırkçılıktan konu açtık önce bizim mahalledeki son haberden başlayalım. Haringey’s Coles Park Stadium’da 19 Ekim’de Haringey Belediyesi futbol takımı FA Kupası Elemeleri’nde Yeovil Town’a karşı oynuyordu. Yeovil Town’un destekçilerinin Haringey’in kalecisi Kamerunlu futbolcusu Valery Douglas Pajetat ve takım arkadaşı Cobie Rowe’a ırkçı tezahürat yapmaları, tükürmeleri ve şişe atmaları sonrasında 64’üncü dakikada takımın menejeri Tom Loizo takımıyla sahayı terk etti. Tom Loizo protestosunu, “Yapılan ırkçılığa hoşgörülü davranamazdık, sahayı terkettiğimiz için bizi elerlerse de umurumuzda olmaz” diye açıkladı.
Olay sonrasında FA maçın iptal edildiğini, Metropolitan Polis de açıklamasında iki Yeovil Town taraftarının ırkçılık suçlamasıyla gözaltına aldığını ve Somerset Karakolu’nda sorguladığını belirtti.
Takımın menejeri Loizo’yu görsem boynuna sarılarak kutlamak isterim. Mutlaka takımda, “Ya hocam her zamanki yaşadığımız”, “Boşverin biz işimize bakalım”, “Onlar kendi utansın” gibi lafları edenler de olmuştur. Bu yumuşakçalar, lafazanlar hiç haz etmediğim tiplerdir. Doğru zamanda, doğru yerde ve doğru eylem koymazsan “bir sonraki maçta artmış bir ırkçılığı göğüslemek zorunda kalacaksın” demektir.
Türkiye’de Beşiktaş’ın iflah olmaz bir çArşı’cı taraftarıyım, şimdi İngiltere’de de Haringey Borough takımını tutuyorum arkadaş!
***
Türkiye Suriye’nin kuzeyine adına “Barış Pınarı Harekatı” koyduğu askeri bir müdahalede bulundu. Bütün tarafların ellerini tetikten tamamen çekmesi ve masa başında barışı aramalarını savunan birisi olarak sosyal medyadaki paylaşımlar beni şaşırttı doğrusu. Benim gözümde bu konuda kantarın topuzunu kaçıranlar Yeovil Town’un ırkçı holiganlarından farksızdı. Harekat sırasında sosyal medyada Türk ya da Kürt halkına küfredenlerin hepsini aynı kefeye koyarak kınıyorum.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı harekatı “1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır” diye eleştirip Türkiye’nin Suriye ile direk diyaloğa girmesini isteyince Türkiye’deki iktidar yanlıları ve KKTC’deki uzantılarınca sosyal medyada linç edildi. Akıncının görüşüne katılır katılmazsın ama ölüm tehditine kadar varan hakaretler hoşgörülmeyecek şeyler. Üstelik “objektif doğru” denilen şey yaşamdan, barıştan, doğadan, insan ve hayvan haklarından yana olandır. Akıncı sadece “insanlar ölmesin, masa başında işler halledilsin” istedi. Siyaset denilen şey de budur; kan dökmeden, yakıp, yıkmadan, becereceksin arkadaş!
Sonuçta askeri harekatta her iki taraftan da kan dökülecek ve emperyalistlerin çöreklendiği bölgede ülke bir bilinmeze çekilme riski taşıyacaktı. Dışa bağımlı ve pamuk ipliğindeki makro ekonomik dengelerin alt üst olabilirdi. Ayrıca Suriye’deki mozayikte ABD ve Rus emperyalistleri hamiliklerini daha da güçlendirecekti. Öfkeyle kalkıp zararla oturma riski çoktu. Yurtseverlik öyle iktidarın gazına gelmekle olmuyor.
Herkesin kendisine göre doğrusu var, herkes kendi doğrusunu savunurken başkasının doğrusuna da saygı göstermeli ama yaşamı savunan objektif doğruda da ayağa kalkmalı. Öyle değil mi arkadaş?