Kendi küçük dünyamızda yaşayıp gidiyoruz dostlar… Başbakan Cameron sosyal kesintilerde ölüyü diriyi dizdi şimdi gözünü engellilere dikti… ABD ve Batılı emperyalist ülkelerin Büyük Ortadoğu Projesi Irak ve Suriye’de kanlı bir şekilde hayata geçiriliyor… Türkiye’de Pınar Selek Davısı’yla aydınlara korku salınmaya çalışıyor…
Kendi küçük dünyamızda yaşayıp gidiyoruz dostlar… Bir sanal “at gözlüğü” takıyoruz ki, çevremizde ne olup bitiyor sanki görmüyoruz.
Ben küçükken Akşehir’de çoğunlukla at arabaları ve faytonlar ulaşımda kullarılırdı… Çocukluğumda nalbantların ustaca atların tırnaklarını yontması ve nallaması ile gözlüklerine rağmen yelelerini rüzgarda uçurarak dört nala koşan atları büyük bir keyifle izlerdim…
O günlerden günümüze at kalmadı ama gözlükleri bize kaldı yadigar…
***
Geçen gün bir dostum “gözlükleri atmışsın” dedi… “Attım” dedim… “Artık dünyaya aracısız bakıyorum… Sen de at gözlüğünü” dedim… “Ben biraz korkuyorum” diye yanıtladı… Bu son derece doğal…
İstanbul’da Etiler’deki Dünyagöz Hastanesi’ne giderken ben de kaygılıydım doğrusu. Ne de olsa göz… Hastane sanki Londra’daki sanat galerilerini andırıyor… Duvar kağıtlarından bekleme salonuna bir hastanede olduğunuzu düşünmüyorsunuz. Her yer pırıl pırıl… Danışmadaki gülen yüzlü ve parlak gözlü çalışanlar sizi yönlendirmekle kalmıyor, yanınıza eski dilde “refakatçı” bir hostes takıyor ve ilgili birime kadar size arkadaşlık yapmasını sağlıyor… Kendinizi özel hissediyorsunuz…
Dünyagöz’de Türkiye’de kurumsallığın geldiği noktayı ve Londra’yı bile solladığını düşünüyorsunuz…
Gözünüzün son derece gelişmiş lazerle ILASIK ameliyatına uygun olup olmadığını saptamak için bir dizi testlerden geçtikten hemen sonra, çok beklemeden göz doktoru size durumunuzu ve (eğer gözünüz ve genel sağlığınız uygunsa) operasyon ile ilgili bilgiler veriyor…
Dr. Aylin Kılıç, “Faruk Bey artık gözlüğe bir daha ihtiyacınız olmayacak” dediğinde stresten “Nasıl yani kör mü olacağım?” diye aklımdan geçti doğrusu. Doktorun “Şimdiye kadar yapılan binlerce ameliyatta ciddi sorunlar yaşanmadı” sözüyle içiniz rahatlıyor…
Ertesi gün yine aynı ilgiyle operasyona girdiğinizde kendinizi diş hekimi koltuğunda düşünebilirsiniz. Bir koltukta 10 dakika süren operasyon, bir başka koltukta yine aynı sürede numara ayarıyla devam ediyor… Bu her iki koltukta acı çekmeye kendinizi kodladıysanız hayal kırıklığına uğrarsınız. Yarım saatlik dinlenme sonrasında damlalarınızla evinize gitmeye hazırsınız… Yarım gün ışıktan sakınacaksınız sonra hoşgeldin gözlüksüz dünya… Sağolasın Dünyagöz…
Ertesi günü uzak görüşlülüğünüzün bir operasyonla artmasına şaşırıp teknolojinin günün birinde dar görüşlülüğe de çare bulmasına, kafalardaki örümcek yuvalarını bozmasını diliyorsunuz…
Üyelerine gözlük yardımı yapan sosyal sigortaların bu operasyonları da karşılayarak herkesin bu fırsattan yararlanma şansı tanımasını gönülden isterim… Bir de Dünyagöz’ün standartlarının diğer hastanelerde olmasını…
***
At gözlüğünden sözü açtık, gözlüğü attık…
Dido Sotiriu’nun Buyruk başlıklı Yunan iç savaşını anlatan Romanında yaşlı kadın Karl Marx’ın fotoğrafına bakarken hayıflanıyor… Aklımda kaldığınca “Ey ihtiyar” diyor ve devam ediyor “Yuvamızı yıktın ama gözümüzü açtın…”
Gözünüz açık ve gözlüksüz olsun dostlar…