Avrupa’nın üzerinde hayalet bulutları…

O gün danışmaya gelen son kişi olacaktı. Akşama dek, on kişinin birbirine benzeyen sorunlarını dinlemiştim. Ortak dertleri, “İşveren ücretimi ödemedi, ne yapmalıyım?” şeklindeydi. Sıradaki görüşmeyi almak için bilgisayarın tuşuna bastım, beklemeye başladım. Dakikalar geçti, gelen yoktu. Bekleme salonuna doğru yürüdüm. 2 hanım, 2 erkek sıra bekliyordu. Beni listemdeki adı seslendim. Bekleyenlerin üçünden tepki gelmedi, kadınlardan biri, “Belki odur!” diyerek, köşede sessizce duran genc adamı işaret etti. Yanına gittim, koltuklardan birine oturmuş, oturduğu yerde uyuyordu…

Çalıştığım kurumun bekleme salonu, tren garının bekleme salonu gibidir. Aydınlık, ferah; yazın serin, kışın ise sıcaktır. Bunu bilenler zaman zaman sadece oturmak için de gelirler. Kimi dizüstü bilgisayarlarıyla oyalanır, kimi de boş gözlerle etrafa bakarak zaman öldürür. Bazıları da, beklerken, böyle kendinden geçer, uyurlar.
Genç adamın yanına vardım, yanındaki kaşıtlara şöyle bir baktım. Yanlış kişiyi rahatsız etmeyeyim. Tamam, oydu. Rahatsız etmekten çekinircesine uyandırdım kendisini. Uyandırdığım kişinin de sorunu diğerleriyle aynıydı; çalıştığı işyerinden parasını alamamıştı…

“Tren garının bekleme salonu gibi” dediğim yer, Viyana’daki İşçi Odası’dır.
İşçi Odası, Avusturya’ya özgü bir kuruluştur. 1900’lerin başlarında işverenler kendi odalarını oluşturunca, o yıllarda pek de örgütsüz olmayan Avusturya’daki sendikal kuruluşlar da kendi işçi odalarını kurmuştu. Sendikalı olsun, olmasın bütün çalışanların üye olduğu İşçi Odası, emekçilerin çalışma hukukundan, sigorta
ve tüketici haklarına dek birçok sorununa çözüm bulmaya çalışır. İşçiler için siyasi ve
mesleki eğitimler düzenler. Oda, sosyal sistem ve çalışma hukuku alanında danışmanlık ve mahkemelerde üyelerini savunma hizmeti de veriyor. İkinci Dünya Savaşı’nda, Hitler’in Avusturya’yı işgaliyle İşçi Odası kapatıldı. İşgalin kalkması ve cumhuriyet ilanından sonra yeniden kurularak ülke çapında örgütlendi. Çalışmalarını o günden, bugüne aralıksız sürdürüyor. Oda yönetimi seçimle işbaşına geliyor.

Gönüllü üyeliğe dayalı Avusturya Sendikalar Birliği’nin yanı sıra, çalışan herkesin
üye olabildiği İşçi Odası’nın masrafları ise üye aidatlarıyla karşılanıyor. Son yıllarda İşçi Odası’nın iş yoğunluğu, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak ölçüde arttı. 2000 yılından itibaren Avusturya’da düzensiz ve aylarla ifade edilecek kısa süreli işlerde çalışmak sık rastlanan bir uygulama haline geldi. Daha çok taşeron uygulamasının hâkim olduğu işlerde, işveren, işçiyi kısa bir süre çalıştırdıktan sonra, parasını ödemeden ortadan kayboluyor.
Mahkemelerde, işçi alacaklarıyla ilgili davalar çoğaldı. Ev kirası ödeyememek, temel gıda ürünlerini satın alamamak İşçi Odası’na yapılan şikâyetlerin başında yer alıyor.
Bekleme salonunda koluna dokunarak uyandırdığım kişi bir Türk’tü. Aylarca çalıştığı bir Türk lokantasında, ufak tefek cep harçlıkları dışında ücretini alamamıştı.
“Salonda güzel uyuyordun!” diye takıldım, hiç lafın altında kalmadı, “Ömrümüzde hep uyutulduk zaten!” karşılığını verdi. Evsizlikten, parasızlıktan, can sıkıntısından “uykuyu, düneği” yitirmiş, kirayı ödeyemediği için evden atılmış, şimdi evsizmiş. Rastgele oturduğu yerlerde böyle ara sıra kestiriyormuş. Bunları yaşayan kişilerin sayısı son yıllarda iyice arttı. Görüşmeye gelenler arasında, metro ve tren garlarında uyuduklarını, bir tabak sıcak çorba içmek için hayır kurumlarının kapısını çaldıklarını söyleyenler çoğaldı. Bazı büyük tren garları, metrolar onarım nedeniyle bir yıl boyunca kapalı. Bu insanlar, kışın eksi 20 derecelerde, oralarda da yatacak yer bulamadılar ve seneye de bulamayacaklar.
Odamda uykudan uyandırdığım adamın anlattığı şeyleri not alıyorum. Gür saçlı, kalın çerçeve gözlüklü genç de oturduğu yerden bana dert anlatmaya çalışıyor: Haftalık izin yapmadan günde 12 saat çalıştıktan sonra, gece patronunun arabasında uyuyormuş. Aylardır ücret alamıyormuş. Hastalandığında ilaç alamıyor, karnını doyurmak için hayır kurumlarına başvuruyormuş.

“Şu anda aç mısın?” diye sordum, “Açım, abi!” dedi.
Elindeki evrakları alıp, fotokopi bahanesiyle dışarı çıkıyorum. İçimdeki sıkıntıyı dışarıda boşaltmaya çalışıyorum. Belgelerin fotokopileri çekip büroma geri dönüyorum. Geri döndüğümde onun yine uyuyakaldığını görüyorum. Yine uyandırıyorum onu, bir miktar cep harçlığı veriyorum. O andan itibaren gözlerini gözlerimden kaçırıyor. Uzun zamandır tıraş olmamış biçimli ama kirli görünen suratında gözyaşlarının aktığını görüyorum… İşimin bittiğini iface ediyorum, yeni bir randevu veriyorum kendisine. “Hoşça kal ağabey” deyiptekrar teşekkür ederek ayrılıyor.
Bir an sıkıntıdan nefes alamıyor hissediyorum. Çalışmış olduğu işletmelerden ücretini bile alamamaktan dolayı benzer sorunların son yıllarda arttığını düşünüyorum bir an. Bunun yalnız Avusturya için değil, bütün Avrupa ülkeleri için de geçerli olduğunu biliyorum.
Avrupa’nın üzerinde birhayalet dolaşıyor, sonumuz hayırlı olur umarım demekten başka bir şey diyemiyorum.

________________

* Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi’nin Pazar Yazıları sayfasında da yayımlandı.
[email protected]

1598710cookie-checkAvrupa’nın üzerinde hayalet bulutları…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.