AVUSTURYA’DAN… Hayat kurtarmanın ödülü

Büyük umutlarla gelmişe benziyordu. Karşımda duran sandalyeye oturdu ve derin derin bir iç geçirdi. Bu iç geçirişi sanki “hadi sor bana niçin geldiğimi” der gibiydi. Sormadım, kendisinin anlatmasını bekledim. Uzun uzun konuşacak vakit de yoktu zaten, randevu sistemi ona sadece yarım saatlik bir süre tanımaktaydı. Yarım saat içerisinde cevabını alması gerektiğini ve kendinden sonra da kendisi gibi dışarda birisi daha beklediğini biliyordu. Randevu yaparken bu yarım saatlik durum herkese iletimekteydi.
Sorusuna  başladı. Avusturya’da iş sözleşmesi her an feshedilebilir mi? Cevabım malesef evet oldu. Hamile kadınlarda, askerliğini yapacak olan gençlerde ve özürlü olan kişilerin iş aktinin feshedilmesindeki istisnai durumların dışında Avusturya’nın her eyaletinde durum aynıydı. İş akti, yukarda  belirtilen bir iki istisnai durumların dışında fesih sürelerine uyarak iptal edilir. Ve sorular; Peki istirahat durumunda da iş akti sona erdirilir mi? Yani işçi biran evvel yeniden sağlığına kavuşsun diye viziteye ayrıldığında da mı iş akti bitirilir?  Malesef buna da vereceğim cevap evet. Hele bir de işyeri temsilcisi işverenin iş aktini bitirme talebini onaylamışsa artık bütün yollar tıkalıdır.

Hangi yollar olabilirdi ki diye sordu. Sosyal nedenlerden dolayı iş mahkemesinde iş ilişkisinin bitirilmesi aleyhinde açılacak davanın yolunu kapatır diye cevapladım. Ayrıca da ekledim, işyeri temsilcisinin onay vermemiş olmadığını sanmıyorum, ikincisi de iş ilişkisini bitirme davasının iş mahkemede iptali sırat köprüsünden geçmekten bile daha zor dedim.

Peki dedi,, hani nerede Avrupa’da olduğu iddia edilen “insan hakları” ve “işçinin hakları” dedi. Sorunun muhatabı değilim, Avrupa’da öve öve bitirilemeyen insan haklarının çok iyi işlediğini iddia eden bir kişi değilim dedim. Haydar usta bana sorduğu sorulardan olumlu cevap alamamasının sorumluluğunu sanki bana yüklüyormuş gibi suratıma baktı. Ve söylemekte biraz da çekincesi olduğunu hissettirircesine “Bana hiç mi olumlu cevap vermeyeceksiniz” sözcüklerini tane tane masamın üstüne dizercesine dile getirdi.  Çık bu sözün altından bakalım dedim kendime. Bu sözcüklere aslında alışığım. Çalışma yasaları çerçevesinde danışma yaptığımdan, onların haklarını o çerçevede aramak durumunda bulunduğumdan bazı durumlarda yapacak bir şeyin olmadığını belirttiğimde aldığım cevap olan “hiç mi olumlu cevap olmayacak” sözcüklerine alışıktım.

Olumsuzluk benden değil, çoğu zaman haksız olmayan beklentilerin yasaların dışında olmasındanden kaynaklanmaktaydı. Olumsuz sonuçlanacak bazı sorulara olumlu cevap verip, gereksiz maddi ve manevi masraflara yol açılmasına engel olmuş olmak bile olumluluktur diye düşündüm çoğu zaman.

Zaman geçtikçe Haydar ustanın ağzında gevelediği, ancak bir türlü çıkaramadığı konuya gelmesini bekledim. Uzun da beklememe gerek kalmadan anlatmaya başladı; “Ben iki üç yıldır bir plastik işleyen bir işletmede çalışmaktaydım. Geçtiğimiz haftalarda istirahata ayrıldım. Çalıştığım işyerimden bir yazı aldım.” Bu bir çıkış yazısıydı. Yazıyı cebinden çıkardı haftada onlarcasını gördüğüm iş ilişkisinin bitirildiğine dair bir iletiydi. “Firmamıza olan iş ilişkinizi  çıkış bildirim süresine uyarak…… tarihinde sona erdirilecegini bildiririz. Dikkatinize sunulur” diye soğuk bir yazıydı. “İki üç sene emeğim geçti, Allah’a şükür emeğimin karşılığında da ücretimi aldım, ancak aylarca çalışmanın karşılığı teşekkürün bile çok görüldüğü bir çıkış yazısı mı olmalıydı” diye duygularını dile getirdi.

Daha sonra da istirahata ayrılmasının nedenini anlattı. “Ellerimde olan yanık istirahatımın nedenidir” dedi Haydar usta ve anlatmaya devam etti.  “Burnuma binamızda bir yanık kokusu geldi, uyanıdım. Üstüme birşeyler giyindim ve hemen hole çıktım ki, ne göreyim,  binada bir duman var. Eşim ile çocuğumu da uyandırdım, onları kaptığım gibi kapının önüne bıraktım. Tekrar binanın içine girdim. Çocuk çığlıkları geliyordu, binayı tümüyle duman kaplamıştı. Çocuk çığlıklarının geldiği yöne gittim. İçeriden çocuklar yardım edin diye bağrışıyorlardı. Olan bütün gücümle kapıya yüklendim, bir iki derken kapı sonuna kadar açıldı. Girişi ateş adamakıllı sarmıştı. Bilirsiniz küçük evlerde mutfak hemen girişlerde bulunur, yangın da büyük ihtimalle oradan çıkmıştı.

İçeri daldım, çocukların seslerinin geldiği yöne doğru gitmeye çalıştım. Alevler engel oluyordu. Derken çocukların yanına zor bela ulaştım, bir köşeye saklanmışlardı, öylece bekliyorlardı.  Altı yedi yaşlarında iki kız çocuğu. Sağımda solumda örtü aradım. Dolapların birinde havlular buldum ıslamaya bile vakit bulamadan çocukların üstünü örttüm. Daha sonra da herbirini kucakladığım gibi dışarı çıkarttım. Onları alevden kurtarmıştım . Çocukları kurtarmanın mutluluğundan elimin alevlerin gazabına uğradığını farketmemiştim.  Elimde ve kolumda yanıklar vardı. İşte onun için istirahata ayrıldım. Elimdeki yanıkların pahasına da olsa, iki küçücük yavruyu kurtardım. Ancak insan hayatı kurtarıyım derken işimden oldum“. Biraz duraksadıktan sonra “Ne yani başka bir işletmede tekrar çalışmaya başlar ve böyle bir durumla gene karşılaşdığımda sistem sanki  bana oradan uzaklaşmamı salık vermesine rağmen, gene aynısını yaparım?”

Haydar usta işte bunu firmaya da anlattım da ilgilenmediler bile.  Gözlerinin içi gülerek “insan hakları insan hakları laflarını ayyuka kadar çıkaranlar, kendi ülkesinde hayat kurtarmayı işçiyi işten atmayla ödüllendiriyorlar” diyor, bana elini uzatıp “hoşçakalın, tekrar görüşmek üzere” sözleriyle vedalaşıp, büromdan ayrılıyor. 

 

1597350cookie-checkAVUSTURYA’DAN… Hayat kurtarmanın ödülü

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.