AVUSTURYA’DAN… Yoksulluğum zenginliğimmiş

Küçük yaşta çok büyük insanlar tanımak fakir bir köylü çocuğu için hiç de önemli değildi. Çünkü tanıdığım o çok büyük kişiler bizden birileriydi. Amcalarımız, dayılarımız, dedelerimiz, kapı koşumuz ve kısaca akrabalarımızdı. Onların önemli ve büyük kişiler olduklarını aradan yıllar geçtikten sonra kavradım.

Sivrialan yoksul bir köydü. O köyde bazen ekmek de bulamazdık. Ekmeğimize katık zaten yoktu. Büyüklerimiz kasabadan küsbe getireceklerini söylerlerdi de, küsbenin hayvanlara değil de, biz çocuklara getirildiğini sanırdık. Onun sevinciyle yaşardık bir süre. Küsbe gelince de hayal kırıklığının en büyüğünü yaşardık. Tek kelimeyle köyümüz yoksul bir köydü.

Sinema, tiyatro, gazete, dergi, kitap ve radyonun ne olduğunu henüz bilmiyorduk. Bu yokluklar içerisinde meğer ne kadar da zenginmişiz. Sinema salonumuz yoktu. Ancak oldukça büyük bir sınıfımız vardı. O sınıfımız dersanenin dışında, zaman zaman konferans salonu ve zaman zaman da konser salonu olurdu. Konferans veya konser vermeye köyün ve bölgenin sanatçıları gelirlerdi. “Vefasız” yarinin mektuplarını dillendiren Aşık Hasan Devrani bunlardan birisiydi. Diğerleri “Mühür Gözlü” Aşık Ali İzzet Özkan, “İzzetiyem kerem gibi yandım” diyen Aşık Ali İzzet Savaş ve ozanların en  uzun ince yolcusu Aşık Veysel.

Hey gidi Veysel hey; senden ders almak bir Hasanoglan Köy Enstitüsü öğrencilerine nasip olmuştur, bir de bizim okulda bana ve arkadaşlarıma. O bilge Veysel’in bizi terkettigi günden bu yana çok şeyler değişmiş köyümüzde. Bize bir öğretmen gibi ders verdiği sınıf yokmuş artık.

Veysel adının verildiği okulda çocuklar kuşlar gibi cıvıldaşıp, koşmuyorlarmış. Köylülerinin Sivrialan’ı teker teker terk etmesinden sonra, çocuklar da ayrılmışlar. Okul kapanmış.Köyde sular çekilmiş, sevgililerin buluşma yeri olan çeşmeler, gözeler kurumuş. Adlarına türküler yakılan meyve ağaçları, değil meyve vermesi, dallarının kurumasından dolayı gölgelik bile edemiyorlarmış. Halbuysaki köylü, Veysel’ den öğrenmişti ağaç dikmeyi, meyve yetiştirmeyi. Bunun yanında Sivrialan’nın dağlarında artık kuzular, koyunlar melemediğinden, Beserek dağının çiçekleri artık elvan elvan açıyormuş. Baserek dağının çiçeklerinin kokusundan sadece dag taş tek başlarına nasiplendiklerinden, yıllarca kederlenip, yanlızlık içersinde kahroluyorlarmış. 

Dağlarına, çiçeklerine, koyununa ve kuzusuna sadece yörenin değil, Türkiye’ nin en büyük ozanları tarafından türküler ve ağıtlar yakılan yer yurt yetim kalmış. 

Veysel göçmüş, su çekilmiş, kuşlar terki diyar etmiş, okul kapanmış, çocuklar anne ve babaları ile ekmek kavgasına çıkmışlar. Evcil hayvan hiç kalmamış diyorlar. Yabani ayı ve domuzlar köyü basmaya başlamışlar. Yaşlı köylüler olan bitenleri yarı puslu pencerelerinin arkasından seyrediyorlarmış, korkularından kafalarını pencereden bile çıkarmıyorlarmış.
Ben de terk ettim çocukluğumu ve gençliğimi yaşadığım Sivrialanı. Köyümü terk ettiğim tarihten bu yana tam tamına otuz yıl geçti. Bu otuz yıldır Sivrialan’ nın S’ sini duyduğumda yüregim eridi, gözlerim doldu; köyüme yağmayan yağmurlar gözlerimi alabildigince sık yıkadılar.

Dağlarında hayvanlarımızı otlatırken, gezerken, öğrenirken, çalışırken, sadece köyüm olan dünyayı tanırken, her çalının altında, her koyağın içinde, her taşın başında, karanlığında, güneşin kavurucu sıcağında, kara iklimin ayazında, güzünde,  kışında, baharında hep Veysel’ in türküsü vardı.

Ya onca yıllık gurbette, yanıbaşımda kim vardı Veysel’ den başka! Dost, sıcak sesi ve her bir kıtası bir destan eden türküleri ile Veysel vardı gene yanımda. Gurbette Veysel’ in türküleri ile Beserek dağının güllerini derip, O’nun görmeyen gözleri ile bin bir çeşit çiçeklerin renklerinin tadına vardım. Hep “arzusunu çektiğim Beserek dağının” güllerini  kilometrelerce uzaktan evime Veysel’ in türküleriyle devşirdim; evimi gülistan yapıp  ve onları Veysel ile birlikte kokladım. Veysel ile birlikte büyüyüp, onun türküleri ile serpildim.

Bugün, Sivrialan köyünde onca yoksulluk içinde doğup büyüyüp de, yoksulluğumuzun aslında zenginliğimizin ta kendisi olduğunu kavramış olmam, ne geç, ne de güç oldu. Bu yosulluk içindeki varlığı ve zenginliği düşündüğümde, bizden şanslı ve bizden daha zengin kişinin olmadığını söylemek kehanet değil artık. Zira Veysel Türkiye’ de yaşamış ve benim köyümde, benim sınıfımda bana ve benim arkadaşlarıma ders vermiştir, bir de hocaların hocasını yetiştiren o Hasanoğlan Köy Enstitüsünde.  Şimdi o dersleri bizden sonrakilere aktarma zamanıdır. 

 

1596920cookie-checkAVUSTURYA’DAN… Yoksulluğum zenginliğimmiş

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.