Aydın sefilliği

ODTÜ Öğretim Üyeleri ve Öğrencilerini kutluyorum. Bir protesto hareketini aşırı şiddet kullanarak bastırmaya çalışan polisin, daha doğrusu, arkadaki siyasi iktidarın önlenemez hırs ve kininin, bu kinin tüm toplumu sürüklediği anti demokratik yükselişin kınanmasını ve reddedilmesini candan kutluyorum. Kürt çocuklarla mülakatı kitaplaştırdığı için hapse atılan araştırmacıların, üniversitelerin cemaatlaştırılmasının, tüm toplumun bir büyük AKP-Cemaat aşireti ya da aile şirketi haline dönüştürülmesinin reddedilmesi eylemlerini kutluyorum.

Her bitki kendi toprağında yeşerir. Eğer aydın olarak nitelenen bireyleri de kendi topraklarında yeşeriyor olarak görürsek, o aydının toprağa bir katkısı olamaz, toplum da öyle bir organik aydına gereksinim duymaz. “Yetmez ama evet” güruhunu, toplumun huzurunda tüm bugünkü oluşumları, bunlardan en vahimi olan kuvvetler ayırımı tartışmasını yorumlamaya ve bu uğursuz gelişmelere gerçekten inanıyorlarsa, lütfen, bunların doğruluğunu halka anlatmaya davet ediyorum. Eğer bunu yapamıyorlarsa, halktan topluca özür dilemenin asgari ahlak kuralı olduğunu idrak edeceklerini umuyorum. Bu gidişten salt siyaset değil, bu siyasetin olumsuz açılımına destek vermiş olan, başta aydınlar ve herkes sorumludur.

Bir anayasa yapılıyor teraneleri ile hemen herkesle görüşülüyor. Bir YÖK yasası yapılıyor göstermelik faaliyeti ile hemen herkesle görüşülüyor. Bir de deniyor ki, bu yasa var olan anayasaya aykırılık oluşturduğundan yeni anayasa beklenecektir. Bu şu demektir ki, tasarlanan anayasa var olan anayasadan da geri nitelikte olacak. O zaman YÖK tasarısının şimdi piyasaya sürülmesinin mantığı ne olabilir? Ne hazindir ki, herkes de safça bu oyunun içinde yer alıyor, faşizan emellere hizmet sunuyor.

Bu oyun şunu çok açık ortaya koyuyor ki, anayasa tasarısı yapı olarak hazırdır. Hukuk devleti, kuvvetler ayırımı, sosyal devlet, laik devlet vb gibi çok temel anayasa ilkeleri kafalarda zaten şekillendirilmiş, hatta tedrici uygulamalarla fiilen yaşama dahi geçirilmiştir. Emekçilerle ilgili düzenleme yanında sağlık ve eğitim hizmetlerinin giderek özelleştirilmeleri, bireysel sigorta sistemine yöneliş sosyal devlet ilkesinin kaldırıldığını göstermektedir. 4+4+4 ilkesi laik devlet anlayışının terk edildiğinin işaretidir. YÖK tasarısı üniversite özerkliğinin bitirilmesinin amaçlandığını göstermektedir. Hukuk sistemi ve kurumları üzerindeki uygulama da hukuk devleti ilkesinin çökertildiğinin ifadesidir. Kuvvetler ayırımına karşı çıkış hiç de rastlantısal değildir. Hukuk tahsil etmiş olan Meclis Başkanı da bu çıkışa destek verirken, biraz eski bilgilerini kurcalarsa, idare hukuku hocasının “yerindelik uygulaması” ile nasıl mücadele edileceğini anlatmış olduğunu görecektir. Trafik kazaları oluyor diye trafiği ortadan kaldıramayacağımıza, elektrik kazalarından insanlar ölebiliyorlar diye elektrik kullanımından vazgeçemeyeceğimize göre, kuvvetler ayırımı ilkesinden de bazen yerindelik niteliğinde yanlış kararlar alıyorlar diye vazgeçemeyiz. Bu sözler hiçbir tevile yer bırakmayacak kadar açıktır, nettir ve siyasetçinin bilinçaltını ve amacını ortaya koymaktadır.

Jakobenizm salt halka rağmen halka yön vermek olarak görülemez. Halkın gücüne dayanarak halkın ilerlemesine engel olmak da bir tür Jakobenizm ya da sosyal mühendislik olarak görülmelidir. Siyasetçinin yaptığı da zaten budur. Seçmenin karşısında en kaba ifadelerle “gardaşım, gardaşım..” diye hitap eden madrabazlar toplantılarda pekala kentsel konuşma üslubuna dönebilmekteler. Bunun anlamı şu ki, halkı oy karşılığında yerinde tutmak, buna karşın, siyasi fedakârlığa katlanmak pahasına da olsa halkı kendi düzeyine çekmemektir. Siyasetçi bu tür davranışı ile bir çeşit feodal ağa rolü görmektedir. Bu davranış siyaseten doğru olabilir. Ancak, aydın tavrına gelince durum bundan çok değişiktir. Aydın rol modeldir, olayların görüntüsü ile gerçeği arasında mercek işlevi görür. Aydın toplumsal kanaat önderi değildir, ancak olayları toplumun yönünde yorumlayarak, demokrasinin temeli olan halk oylamasına sağlıklı zemin hazırlamak görevi ile yükümlüdür. Aydın kendi kin, ihtiras ya da çıkarını güdemez. Sıkıyönetim dönemlerinde işkence görenlerin yanında olmalıyız, ancak bu kişiler de kendi kinleri karşılığında tüm toplumun geleceğini karartma hakkını kendilerinde göremezler.

AKP kurucularının mazisi ve AKP’nin kuruluş ve siyaset sahnesine çıkışı ne başbakanın balkon konuşmaları ile perdelenebilir, ne de dış güçlerin pohpohlaması ve ekonomiye kaynak pompalaması ile aklaştırılabilir. AKP zihniyeti, felsefeden yoksunlaştırılmış dincilik ile emperyalizmin karması halk düşmanlığı odaklıdır. Bunun anlaşılabilmesi için politikacıların parıltılı ifadelerine değil, tarihsel yürüyüşe bakılmalıdır. Tarihsel yürüyüşü halk düşmanı politikacı oya dönüştürür; bu onun doğal davranışlıdır. Böyle davranan politikacı halka dayanıyordur, ama bu davranış halkı bir yere taşımaz. Aydın ise, gerektiği durumda tarihsel koşula halkın yararına karşı çıkan ve bu açıdan siyasetçi ile çatışan düşünür ve eylem insanıdır. Bu nedenle, işin doğası gereği, aydın siyasetçi ile ters düşer, hele de halkın çıkarı aleyhine ülkeyi emperyalizme açan siyasi yapıya!

1596050cookie-checkAydın sefilliği

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.