Ayrı ayrı gittiler…

Ayrı ayrı gittiler, ayrı ayrı bayraklarını açtılar, ayrı ayrı afişler hazırlamışlar, ayrı ayrı bağırdılar, ayrı ayrı ayrı yönünü öne çıkardılar, her biri tek bir mezara gidip aynı şekilde duygulandılar, aynı şekilde gelecek umudunu içine çektiler…

Ayrı ayrı gittiler bir mezarın başına ve ona söz verdiler, halklar özgür olana kadar bu kavga bitmez! Çünkü ilk yüz adımı en hızlı koşucusu yatar o mezarda, o mezarın başında binlerce aynı isimi taşıyan genç… Mezarın içinde yatar bir delikanlı, içindedir kemikleri ama ruhu başında bağıran her bir gençtedir. Her ziyarette onların ruhlarına bir nefes üfler, “Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm!”

Ayrı ayrı zamanlarda yok edildiği düşünülenler, ayrı ayrı vücutlarda savundukları hayat bulur, dikilir zalimin önünde…

Önce yaşamdır, ölüm güzel insanlardan uzak dursun…

En zor koşullarda bile önce yaşamı savundular, yaşam için kendileri ölümü göze aldı… Yeter ki güzel, yaşam dolu gençler ölmesin diye… Devlet onları yok ederek kendi homojen toplumu kurma projesini başardığını sandı. Kurulan devlette başka birilerinin projesi olduğunu düşünmeden devleti yaşatmak adına, devlet için cinayet işleyenler kahraman olarak tanıtıldı ama sonuçta katildi hepsi. Devlet kendi kahramanını unuttu, kahramanlarının vurduğu gençler bugün dahi yüreklerde, meydanlarda, mücadele alanlarında yaşamaya devam ediyor…

Devlet adına cinayet işleyenler hepsi profesyoneldi, vicdanlarını çıkarları gereği dağlatmışlardı…

Halk adına hareket edenler ise amatördü ve vicdanları en ufak haksızlık karşısında kanıyor ya da acıyordu. Onların vicdanları, onların gelecek hayalleri, onların kavgası bugün dahi kirletilememişse, piyasaya sunup ticari araç olmamışsa hala onlar kadar temiz insanların davalarına sahip çıkmasında yatar…

İnsanlar işini, ekmeğini, çocuğunun cesedini alabilmek için ölüme yürüyor.

Ölüme yürüyenler devletin kendilerini duymayacağını biliyorlar… Ben duydum, sağır vatandaş duydu, kör bir vatandaş gördü…

Daha geç olmadan dönün…

Devlet duymadı ama bir gün bu acıyı yaşatanlar hesap vereceğini tarih zaten bize söylüyor, benim sözümü duymuyorsanız, tarihin sesini duyun, sizler kolay yetişmiyorsunuz, bu kadar kolay yok olmayın aramızdan, anılarınız ile yaşamak istemiyorum…

Yaşamı savunan, dünyanın sevgi ile kurtulacağını düşünenlerin olduğu yerde ölümü biz çağırmamız gereklidir, ölümü durdurmak elinizde; ölmeyin…

İşten her insan atılabilir, her insan işten atılmasına itirazı olabilir. En doğal haktır… Ama birini işten attıktan sonra onu açlığa mahkum etmek, ‘vebalı’ gibi yaşaması için etrafını boşaltmak da nedir?

Elbette her işe başlamak sonlandırılmakta var ama bunlar sonlandırmıyor, çalışma hakkını elinden alıyorlar…

Bütün çalışma hakkı elinden alınan, itiraz ettiği için sürekli dayak atmak, tutuklamak, işkence yapmak da nedir?… Bu vicdansızlığı yapan kulaklarını kapatmış, gözünün önüne pembe resimler almış, magazin dünyasına bakarak kim kimi aldattı diye haberleri ekranlarından izleyenlerin üzerine boşalttığı, yalanlarının her taraftan aktığı bir yerde vicdan kanıyor, kanatılıyor, inadında daha fazla öfke biriktiriliyor… Gerçekten öfkesi olması gereken bilmem ne kadar işsiz, işten atılan, çalışma hakkı elinde alınmışlar neden bugün yaşam alanlarında sokakta değiller, neden evlerine kapanıp razı olurlar?

Tüm insanlık sizin acınızı, öfkenizi duydu, bırakın ölüm yolculuğunuzu, başka yollarda vardır sonu ölüm olmayan…

Son yolculuk, dönüşü olmayan yolculuk, inadınızı, kararlılığınızı hepimiz gördük… Kimse size bir şey söyleyemez, ama en azından ölmeyin, yaşayın… Anılarda yaşatmak istemiyorum…

Devlet sevindiğine biz sevinemeyiz, çünkü devlet bizi değil çıkarları temsil eder.

Devlet öl diye gözümüze baktığı, öldürmeyi ve yağmayı kendinde hak olarak gördüğü dönemde birileri kalkıp kendilerini ölüm yolculuğuna bırakıyorsa ortada direnç yerine birilerin istediğini gönüllü yapmak gibi geliyor bana. Elbette bu düşüncem ölüme kendisini bırakmışların son anına kadar haklı haksız tartışmasını yapmadan desteklemek ve onların bu vicdan kanatan durumlarını kamuoyu önüne getirip -ne bekliyorlarsa önemi olmadan-, beklentilerinin karşılanmasını talep etmektir…

Devletin muhalif olanların hepten yok olduğunu ve sorunsuz bir homojen devlet yaratma içinde olduğunu da hepimiz biliyoruz, ama bilinen başka şey de var ki devlet hiçbir zaman homojen olamayacağıdır.

2088480cookie-checkAyrı ayrı gittiler…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.