Bahar gelmiş, neyleyim

Taksim Gezi Parkında çevre protestosu ile başlayan ve daha sonra Erdoğan ve hükümetinin gittikçe artan özgürlük kısıtlamalarını protesto amacıyla Türkiye’nin çeşitli yerlerine yayılan protestolar hala devam etmekte. Erdoğan ve Hükümeti ne kadar da bu olayların Arab Baharına benzetilmesini içerliyorlarsa aralarında bazı benzerliklerin olduğu inkar edilemez.

Salı gün Erdoğan’ın Meclisteki konuşmasını aynı gece tiksinti ile, televizyona elimdeki bira bardağını fırlatmamak için kendimi güçlükle tutarak izledim. Hele Ak Parti milletvekillerinin ve seyirci kısmındaki parti çapulcularının, pardon, taraftarlarının holiganlara taş çıkartacak taşkınlıkları oldukça ibret verici idi. Erdoğan’ın ‘çapulcu’ olarak tanımladığı protestoculara dur şurda dediler adeta. Başbakanın tehditlerle dolu konuşmasından hemen sonra polisin daha büyük bir iştahla Taksimdeki protestoculara saldırması tabii ki bir raslantı değildi.

Kimdi hatırlamıyorum. Bir üst düzey görevli zat da Polisin Taksimdeki Türkiye’nin imajını sarsacak afişleri kaldırmak için atağa geçtiğini söylemiş! Trajikomik bir durum. Adam yaklaşık iki haftadır polisin sergilediği çağdışı şiddetin, polisin yanısıra ellerinde uzun sopalarla protestoculara saldıran sivillerin, şu bölge, bu bölge kaşınıyor diyerek protesto haklarını uygulayan vatandaşlarını tehdit eden valilerin, milletvekillerinin, Erdoğan’ın kabadayıca çıkışlarının Türkiye’nin imajını sarsacağını düşünmüyor da binalara asılı afişlere kafayı takmış. Hayret doğrusu. Acaba binalarda asılı bulunan bayrak ve Atatürk resimleri mi onu, onları rahatsız ediyor?

Türkiye’deki olaylar bir şeyi daha gözler önüne serdi. Facebook, Twitter gibi iletişim araçlarının ne kadar güçlü olduğunu. İyi ki bu iletişim araçları var. Yoksa bazı bölgelerdeki protestolardan hiç mi hiç haberimiz olmayacaktı. Erdoğan, Asad, Ahmedi-Nejad ve daha öncekiler gibi halklarının özgürlüklerini sınırlamaya çalışan ülke yöneticileri ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu gibi araçların halkları mobilize etmelerini hiçbirzaman önleyemeyecekler. Kirli çamaşırların dışa gösterilmemesi gibi saçma bir çaba içinde olan birkaç kişi de Facebooka konulan bazı resimlerin Türkiye’ye ait olmadığını savunuyorlar. Efendim bazı resimlerdeki polislerin apoletleri varmış da, Türkiye’de polisler apolet takmazlarmış da, falan filan. Ya Erdoğan’ın cebindeki korkak, pısırık TV kanallarını değil de örneğin Uğur Dündar’ın Artı 1 kanalını, İngiltere’de Yol ve Hayat TV gibi kanalları izleyenlerin gözleri ile tanık olduğu polis vahşeti?. Onlar da mı başka ülkelere ait görüntüler? Tüm dünyaya protestoların simgesi olarak tanıtılan ‘kırmızı elbiseli kadın’ da mı Amerika’da, İrlanda’da yaşıyor? Ya İzmir Kordonboyundaki küçük bir Türk bayrağı taşıyan genç kızın polis tarafından saçlarından tutulup sürüklenmesi, tomayı süren polisin otobüs durağındaki insanlara basınçlı su fışkıtması?

Konu ile ilgili çok şey yazıldı, söylendi. Yazılmaya ve söylenmeye de devam ediliyor. Ama yine Facebookda okuduğum bir yazı en çok ilgimi çeken yazılar arasında idi. Yazıda bu olayları Erdoğan’ı sevme veya sevmeme olayı olarak görmenin tehlikelerine karşı herkes uyarılıyor. Çok doğru bir yaklaşım. Erdoğan ne kadar sevimsiz, nefrete laik bir Başbakan olsa da sonuçta seçmenin yarısı ona ve partisine oy vermiş. Malesef muhalefet CHP ve diğer partiler çok yetersiz. Özellikle ‘sol’ partilerin eksikliği Türkiye için çok trajik bir şey.

Esas olan konu, Ak Parti hükümetinin giderek Türkiye halkına empoze etmeye çalıştığı uygulamalar. Sadece içki satışlarının engellenmesinden, sınırlandırılmasından bahsetmiyorum. O İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde de yapılıyor. Sendikal haklara yönelik saldırılar, Türkiye’nin en çok gazeteci, yazar hapseden ülke olması gibi şeyler çok endişe verici ve giderek yaygınlaşan şeyler. En vahim durum ise hükümetin medyanın büyük bir kısmını cebinde tutmasıdır. Ciddi olarak bildiğimiz haber kanalları bile olayları haber olarak yayınlamakta dahi büyük bir tereddüd içersinde oldular. Örneğin CNN İnternational protestoları CNN Türk’ten daha tarafsız, daha kapsamlı yayınladı, ve yayınlamaya devam ediyor. Ülkenin çeşitli yerlerinde insan haklarını kullanarak protesto gösterilerinde bulunanlar polis tarafından acımasızca coplanırken, kendilerine hiç sebebsiz tazikli su sıkılırken en popüler kanallar anlamsız diziler, yemek programları, evlendirme programları yayınlıyordu.

Türkiye’de olduğu gibi İngiltere, Almanya, Kıbrıs, Avustralya ve dünyanınn birçok yerlerinde de Türk, Kürt, Kıbrıslıtürkler Türkiye Hükümeti ve polisini protesto ettiler. Londra’da değişik siyasi perspektiften olan birçok kişi biraraya gelip birkaç kez Türkiye Büyükelçiliği önünde gösteriler yaptılar ve İstanbul Gezi Parkındaki, Taksim Meydanındaki, Türkiyenin çeşitli yerlerindeki protestoculara destek belirttiler, polis vahşetini kınadılar. Bu tarihi bir olay. Birçok konuda biraraya gelmeyi başaramayan toplumlarımızı Türkiyedeki olaylar biraraya getirdi. Türkiyedeki protesto eylemlerinde çeşitli kuruluşlar bayraklarıyla, amblemleri ile sokaklarda omuz omuza direniş gösteriyorlar. Londra’da geçtiğimiz hafta sonu yapılan gösteri çağrısına kişilerin sadece Türk bayrağı ve Atatürk resimleri ile gelmeleri çağrısı beni oldukça rahatsız etmişti. Bu tür sınırlamalar yapmak toplumu biraraya getirmez, aksine böler. Konuştuğum birkaç arkadaşım aynı uyarıyı kendilerinin de yaptıklarını ve konunun duyarlılık içerisinde çözüldüğünü söylediler de biraz rahatladım.

Ama bu konuda dikkatli olmak gerekir. Toplumlarımızın biraraya gelmeleri bazı çevreleri rahatsız ediyor. Öneğin Büyükelçi hemen atağa geçerek protestoların aşırı güçler tarafından kullanılmasına fırsat vermemek gerekir gibi sözler etmişti. Sonradan sayın Çeviköz’ün Erdoğanı bir tweetle uyardığı iddia edildi. Emin değilim. Büyükelçi sonuçta Türkiye hükümetinin bir elçisi. O yüzden hükümete duyarlı bir şekilde, ve haklı olarak karşı çıkanlar olarak, Büyükelçi kişisel olarak ne kadar iyi bir insan olursa olsun, mesleği icabı onun ile de mesafeli olmak gerekir.

Son bir anekdot. Eğitim Konsorsiyumu yazışma grubunda Zülfü Livanelli Konserini reklam eden bir arkadaşımız, Gezi Parkı direnişini de belirttği için Konsorsiyum yönetimine şikayet edildi. Din ağırlıklı bir okul yöneticisi tarafından. Bu arkadaşımız aynı gruba ben siyasi ağırlıklı köşe yazılarımı gönderirken gık dememişti ama. Yorum siz değerli okurların.

Trafalgar Square’da, TC Büyükelçiliği önünde, Hyde Park’da gösteri yapanlar dikkat etsinler. Yakında Büyükelçiliğin düzenleyeceği kokteyller, toplantılar v etkinliklere katılımları, Elçilik görevlileleri ile yerel gazetelerde boy boy resim çekmeleri mercek altında olacaktır.

1081840cookie-checkBahar gelmiş, neyleyim

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.