Baharın hatırlattıkları

Dağlardaki koşturmalarıma ve ovalarda ki kuşların ardından taş atmalarımdır.
Uzaklar derken, çocukluğumun ilk yıllarından hatırladığım mahallemizde ki vakarlı insanlar aklıma gelir.
Mahallemizde ki bu büyük insanlar benim gözümde her ne sorulursa sorulsun, soruları bilirler diye düşündüğüm kişilerdi.
O insanların bilgeliğinde hiç şüphem yoktu. Çocuktum ama onları usulünce dinlerdim.
Nedense okumuşlukları konuşmalarından ve de davranışlarından anlaşılıyordu. Eski günlerden hatırladığım mahallemizde ki bilge kişiliği olanları kaybedeli üzerlerinden çok zaman geçti.
Onların konuşmalarında olumlu ve güzel konular işlenirdi. Çalışmalardan bahsedilirdi. Yardımlaşmalardan bahsedilirdi.
O zamanlar evlerin üzeri topraktı. Toprak evin tavanı mesabesinde olan yerlere çok büyük ağaçtan yapılan keresteler konurmuş. O kerestelere omuz vererek arkadaşlarına yardımda bulunurlarmış. Mahalleli kendi evleri gibi düşünerek arkadaşlarına yardım ederlermiş.
O kerestelerin dama çıkarılarak, nasıl yardımlaştıklarını şimdi daha iyi anlıyorum.
Birlik beraberlik içinde zor işleri başardıklarını anlıyorum. Yardımlaşmalardan konuşurlarken acaba bizde böyle olur muyuz diye çoğu zaman kendime sormuştum?
Maalesef daha olumlu cevap görmedim.
Mahalleden yaz mevsiminde hasta olanların harmanını mahalleli toplanarak kısraklarla harmanını dövdüklerini, harmanını yabayla savurduklarını ve bu yapılanlardan maddi hiç beklentilerinin olmadığını da alçak gönüllükle anlatmalarını zevkle dinlemiştim.
İnsanlığın icabı da bu derdi o büyüklerimiz.
Onların yanında edep dairesinde durulursa onlar için mesele yoktu. Eğer insanın kendisine saygısı varsa demişti bir büyüğümüz, buradaki sohbetin kıymetini bilir, o zamanlar çok iyi anlamamıştım.
Demek ki insan zamanla bazı konuları kavrıyor.
O zamanın büyüklerin bilgeliğinin nereden geldiğini düşündüm? Sonraları bu konuyu soruşturdum. Mahallemizde ki camiinin yerinde mahalle odası varmış.
Akşamları odada toplanılır kitap okunurmuş. Kitabı okurken anlaşılması güç olan kavramları okuyan kişi açıklar, ondan sonra okumaya devam edermiş.
Günlük hayatta da birbirlerinin hatalarını, okunan bilgiye göre düzeltme yoluna giderek kontrol sistemi oluşturmuşlar.
Herkes birbirine hürmette kusurdan kaçınırmış.
Unutmadığım en önemli konulardan birisi şudur:
O zamanlar çocukluğum da evimize misafir geldiğinde çok mutlu olurdum.
Çünkü misafirlikte ki konuşmalarda bir nevi dersti, öğretimdi. Kimse kimsenin iyi ve kötü yanıyla uğraşmazdı.
Zaten vücut yorgun olduğundan misafirlik süresi de az sürerdi. Televizyon yok olduğundan misafir ve ev sahibi arasında ki samimiyettin derecesi yüksekti.
Geçmişte yaşanılan günler gözümün önüne geldi. Samimi konuşmalar, dertleşmeler, katıksız selamlar.
Oğlum büyükler gelince ayağa kalkılır diyen büyüklerimizin, kendinden büyükler meclise gelince gösterdiği hürmetin derecesine hayran kalırdım.
Önce zamanın büyükleri söylediklerinin on katını kendi hayatlarında yaşarlardı. Yolda küçükler arkadan büyüklerini takip etmeli derlerdi. Kendileri de büyüğü gelince yolu büyüğüne verirdi.
Yanlışlar hemen kınanırdı.
Yanlışı kim yaparsa yapsın sözü geçenler yanlışın uygulanmasına müsamaha göstermezlerdi.
Çünkü onlar için önemli olan hak kiminse görev ona tevdi edilmeliydi. Hatır ve gönüle yer verilmemeli, yoksa mahallenin tadı kaçar derlerdi.
Sorumluluk bulunanlar daha dikkatliydi. İkili ilişkilerde sıkıntı olursa her iki tarafa aynı mesafeden hitap ederlerdi.

747220cookie-checkBaharın hatırlattıkları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.