Bu durum, iki – üç yıl devam edince, beldenin büyükleri toplanıp istişare ederler. Sonunda bu idareciyi, yukarıya şikayet etmeye karar verirler. Kısa bir zaman sonra idareci şikayet edildiğini öğrenir. Hemen aynı akşam, kendisini şikayet eden belde büyüklerini evine davet eder.
Davetin sebebini bilmeyen belde büyükleri telaşlanırlar. Fakat renk vermezler ve davete geleceklerini bildirirler.
Akşam, davet ettiklerinin hepsini karşısında gören idareci hemen konuya girer:
– Beni şikayet etmişsiniz. Peki, neden? Davete katılanların hepsi şaşkınlık içindedir. Önce birbirlerine bakarlar. Sessizlik hakimdir. Bunun üzerine idareci konuşmasına devam eder :
Böyle susmayın. Şikayet ettiğinizi biliyorum. Benim gibi birilerinin çok yerde adamı olduğunu unutmayın. Sessizlik bir süre daha devam eder. Fakat her şey ortada…Artık konuşmaktan başka yol kalmamıştır. En yaşlı adam ağır ağır konuşmaya başlar :
– Şeyy, yani… Evet, şikayet ettik. Fakat siz de, bugüne kadar bir çivi bile çakmadınız. Hizmet için ne geldiyse hepsini sakladınız. Bu kadarı da olmaz ki…İnsan, hiç olmazsa birazını hizmete harcamaz mı ? Bu cevap üzerine idareci son derece sakin bir şekilde söze karışır ve der ki :
– Tamam, hepsi doğru…Fakat bakın size bir teklifim olacak. Ben buraya gelirken kendime dört teneke altın toplamayı planlamıştım. Şu ana kadar üç teneke doldu. Kaldı bir teneke. Bunu da doldurduktan sonra size söz veriyorum, ondan sonra gelen her kuruşu, hizmetlere harcayacağım.
Şimdi dilerseniz tekrar şikayet edin. O zaman, beni buradan alırlar. Ama bilin ki, yerime gelecek kişi, herhalde birinci tenekeden başlayacak.
Bunu iyi düşünün. Hangi durumda daha kazançlı olursunuz?
Beldenin büyükleri, önce birbirlerine, sonra adama, tekrar birbirlerine bakarlar. Ve uzun süren bir sessizlik…
***
Sonra ne mi oldu? Ben de bilmiyorum.
Siz yazıyı nasıl anladınız bilmiyorum ama, bu yazıda geçen yer, olay ve kişiler tamamen hayal ürünüdür.
Neyse…Bugünkü yazı da bir masal olsun…