Başkanlık sistemi aldığımız nefesi nasıl etkileyecek?

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Çevre ve kent hukukçuları bu soruya yanıt verdi: “Totaliter yapıda kıyılarımız, ormanlarımız, kentlerimiz, daha kolay hoyratça, talan ve yağma edilebilecektir!”

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve İstanbul Barosu’nun 17 Mart tarihinde ortaklaşa düzenlediği ‘Anayasa Değişikliğinin Çevre Hukukuna Etkileri’ başlıklı panelin sonuç bildirisi açıklandı. TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı’nın açıkladığı sonuç bildirisinde, temel bir insan hakkı olan ‘çevre hakkı’nın, anayasa değişikliği ile tehlike altına sokulacağına işaret edilerek, “Anayasada yapılmak istenilen bu değişikliklerle Türkiye, keyfi, hakka ve hukuka aykırı, adaletsiz, anti demokratik, toplum ve ülke yararlarını esas almayan, bireysel ve partisel çıkarların ön planda olduğu totaliter yapıda, çağ dışı bir düzenle karşı karşıya kalacak, kıyılarımız, ormanlarımız, doğal kaynaklarımız ve kentlerimiz, kontrolsüz, denetim dışı, daha kolay hoyratça, talan ve yağma edilebilecektir” uyarılarına yer verildi.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ÇEVRE HUKUKUNU NASIL ETKİLEYECEK
Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. Süheyl Batum, İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu, İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Alev Seher Tuna, Galatasaray Üniversitesi İdare Hukuku A.B.D Öğretim Üy. Yard. Doç. Dr. Özge Aksoylu, Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı’nın katıldığı ‘Anayasa Değişikliğinin Çevre Hukukuna Etkileri’ başlıklı panel, İstanbul The Marmara Otel’de gerçekleştirildi.

‘REFERANDUMLA ÇEVRE HAKKI TEHLİKE ALTINA SOKULUYOR’
Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve İstanbul Barosu’nun 17 Mart tarihinde ortaklaşa düzenlediği panelin ardından hazırlanan sonuç bildirisini açıklayan TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı, “Anayasamızın 56. Maddesinde ifadesini bulan, çeşitli uluslararası sözleşme ve konferanslarda temel bir insan hakkı olarak kabul edilen ‘çevre hakkı’, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılacak ‘referandum’ la yasalaşması hüküm altına alınan anayasa değişikliği ile geri dönülmesi zor bir tehlike altına sokulmaktadır” ifadelerine yer verdi.

ÇEVRENİN KADERİ CUMHURBAŞKANININ ELİNE VERİLİYOR
Yapılacak olan Anayasa değişikliği ile rejim ve sistem değişikliğinin öngörüldüğüne dikkat çekilen bildiride, diktatoryal bir yönetim modelinin getirilmek istendiği vurgulanarak, şöyle denildi: “Bu yönde yapılacak anayasal değişiklikler, laikliği, cumhuriyetin temel değerlerini ve diğer demokratik hak ve özgürlükleri tehlikeye attığı gibi, ‘çevre hakkı’ da bundan nasibini alacaktır. Kural olarak çevre politikalarını devlet adına yasam ve yürütme organları yürütür; denetimini ise yargı yapar. Oysa değişiklikle yasama organına ait yetkilerin büyük bir bölümü, yürütmenin başı kabul edilen ‘Cumhurbaşkanı’na verilmektedir. Cumhurbaşkanı, ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ adı altında, normlar hiyerarşisinde Anayasa’dan sonra, fakat kanunlardan önce bir güce sahip yasa koyma yetkisine sahip olmaktadır.

‘CUMHURBAŞKANI MEVZUATI DİLEDİĞİ GİBİ DEĞİŞTİREBİLİR’
Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu ise ilga edilmektedir. Bunun anlamı şudur; Çevre Kanunu ve diğer kanunlarda başbakana ve Bakanlar Kurulu’na verilen tüm yetkileri, tek başına Cumhurbaşkanı kullanacak demektir. Tehlike bu kadarla da sınırlı değildir; cumhurbaşkanı, ‘Cumhurbaşkanlığı kararnameleri’ ile bir başına çevre mevzuatını dilediği şekilde değiştirebileceği gibi, yargı üzerindeki vesayeti ile yargısal denetimi de etkisiz kılabilecektir. Söz gelimi, kendisine ‘Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkilerini düzenleme, kamu tüzel kişilikleri kurma, lağvetme’ yetkisi verilen Cumhurbaşkanı, dilediği zamanda, dilediği şekilde, Çevre Bakanlığı da dâhil tüm bakanlıkları kaldırabilme, yeniden düzenleyebilme yetkisine sahip olacaktır.”

YASAL VE İDARİ SÜREÇLERDE DÜZENLEME YETKİSİ
Aynı şekilde, Çevre Kanunu ve çevrenin korunmasına dair bütün kanunlarda çıkarılması öngörülen, ÇED Yönetmeliği de dâhil tüm yönetmeliklerin ve sosyal hakların Cumhurbaşkanı tarafından istediği gibi düzenlenebileceğine dikkat çekilen sonuç bildirisinde, “Daha da önemlisi 6745 sayılı ‘Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 80. Maddesi ile Bakanlar Kurulu’na verilen muğlak, keyfi, sınırsız, yolsuzluğa açık; ‘Proje bazlı yatırımlara diğer kanunlarla getirilen izin, tahsis, ruhsat, lisans ve tesciller ile diğer kısıtlayıcı hükümlere istisna getirilebileceği, yatırımları hızlandırmak ve kolaylaştırmak amacıyla yasal ve idari süreçlerde düzenleme yapılabileceği’ne dair yetki, bu kez, Bakanlar Kurulu’nun kaldırılmasıyla Cumhurbaşkanına verilmektedir” ifadelerine yer verildi.

Çevre kirliliği

ACELE KAMULAŞTIRMALARA CUMHURBAŞKANI KARAR VERECEK
Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca, acele kamulaştırmaya Cumhurbaşkanının karar vereceği gibi, Turizmi Teşvik Kanunu 4 ile 7. maddeleri uyarınca da turizm bölge ve merkezlerinin yine Cumhurbaşkanınca tespit edileceğine vurgu yapılan bildiride, “Bu bölgelerdeki devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan kıyılar, ormanlar, meralar, ağaçlandırma alanları Cumhurbaşkanının kararı ile yerli ya da yabancılara tahsis edilebilecek, bu bölgelerde yapılacak yatırımlara hangi teşviklerin verileceği ve verilecek teşviklerin hangi yatırımlara ne şekilde ve ne ölçüde uygulanacağı da Cumhurbaşkanının yetkisinde olacaktır. Cumhurbaşkanı bu yetkilerini, herhangi bir sürece tabi olmaksızın doğrudan kullanabilecektir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne gidilse, iyimser bir yaklaşımla mahkeme de kararnameyi iptal etse bile, Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyeceği için Cumhurbaşkanı amacına ulaşmış olacaktır” görüşlerine yer verildi.

‘HİÇ BİR KAMU GÖREVLİSİ KENDİNİ GÜVENDE HİSSEDEMEZ’
Öte yandan Cumhurbaşkanının ‘üst kademe kamu yöneticilerini atama, görevlerine son verme ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları düzenleme’ yetkisi ile donatılmış olduğu da vurgulanan sonuç bildirisinde, ayrıca şu ifadelere yer verildi: “Böyle bir hükümde hiçbir kamu görevlisi, kendisini güvende hissedemez ve aklın, bilimin öncülüğünde, toplum yararına, objektif ilkelere uygun, dürüstçe görevini yerine getiremez. Çevre özelinde ise, ne koruma kurulu üyeleri, ne yargısal denetim yapacak yargıçlar, ne o mahkemede görevlendirilecek kamu görevlisi bilirkişiler, ne yatırımlara izin vermeye, denetlemeye yetkili kamu görevlileri vd., üzerlerinde herhangi bir baskı ve korku hissetmeksizin, özgürce, bağımsızlık ve dürüstlük kuralları içinde karar veremeyecekler, görevlerini hukuka uygun yapamayacaklardır.

‘KIYILAR, ORMANLAR VE KENTLER KOLAYCA YAĞMALANACAK’
Anayasada yapılmak istenilen bu değişikliklerle Türkiye, keyfi, hakka ve hukuka aykırı, adaletsiz, anti demokratik, toplum ve ülke yararlarını esas almayan, bireysel ve partisel çıkarların ön planda olduğu totaliter yapıda, çağ dışı bir düzenle karşı karşıya kalacak, kıyılarımız, ormanlarımız, doğal kaynaklarımız ve kentlerimiz, kontrolsüz, denetim dışı, daha kolay hoyratça, talan ve yağma edilebilecektir. Türkiye, diğer haklar gibi, Anayasa ile uluslararası sözleşmelerle tanınmış olan çevre hakkını, bütünüyle, ‘kullanamama’ tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu tehlike, kısmen de olsa ancak, 16 Nisan referandumunda ‘hayır’ demekle önlenebilir.”

2071240cookie-checkBaşkanlık sistemi aldığımız nefesi nasıl etkileyecek?
Önceki haberRusya ile İsrail arasında Suriye gerilimi
Sonraki haberBakan Eroğlu 3 yıldır aynı projeyi müjdeliyor!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.