Bayram-laşma

”Ahh nerede o eski bayramlar” diye iç çekerek baslayan hasret cümlesini, ben bu bayramda çok isittim. Üstelik sadece çevremde degil, kanal sayisi giderek artan TV ekranlarinda tesadüfen rastladigim, bir çok programda da dinledim. Eski Bayram hatiralari anlatildi, nasil yeniden yapilanabilir ve eski bayramlardaki çocuk sevinçlerimizi yeniden yasayabiliriz sohbetleri edildi, toplum olarak geldigimiz noktanin sebep ve sonuçlarina da biraz dokunuldu.Bayramlasma gelenegimizin adeta Bayram—lasma gelenegine nasil dönüstügünü ben de kendimce düsündüm…

Ilk olarak, ”Bayraminiz Kutlu Olsun” demek istiyorum, çünkü herseyin insanla güzel olduguna, acilarin da sevinçlerin de paylasinca kalbimizdeki insani yerini bulduguna inaniyorum. Ve ben, anlasamayan ve konusamayan ailelerin bosanmalarini destekliyorum. Hersey çekirdek ailenin uyumsuzca devamindan çikiyor, ne sevinçler paylasilarak çogalabiliyor, ne de acilar paylasilabilerek azalabiliyor. Çünkü idare- i maslahat var, bu da hiç bir çöküse engel olamiyor. Gerçek her zaman bir mücevher gibi parlayip duruyor karsimizda. Aile’ nin iyi, güzel ve mutlu olmasi, herseyi ve herkesi etkiliyor, elbette ekonomik sartlarin, bir anlamda paranin olusturdugu refah düzeyi önemli fakat benim anlatmak istedigim, aile bireylerinin giderek sahlanip, dörtnala uzaklasmalari manevi hayattan. Ve olusan bu kapkara bosluk, Sultan Süleyman kadar zengin olsaniz da, hiç bir manevi hazza ulasmanizi saglamaz. Birbirini yürekten seven çiftlerin, mutlu yuvanin temelini atacagina ve bir çocugun dogusu nun isemutlulugun sebebi ve sigortasi da sayilmayacagina inanirim, Yazar Bekir YILDIZ’ in ”Halkali KÖLE” kitabinda degindigi gibi evlilik bir sirket degildir ki, ben de, üç evlilik geçirmis bir insan olarak buna inandigimi, gönül rahatligiyla söyleyebilirim. Eski bayramlar da yok artik, eski evlilikler de…
Evlerde geleneksel tencere yemeklerimiz azaldi, yerine ”fast food” denilen, çabuk yenip-tüketilen fakat sindirilmesi zor yemeklere ragbet edildi.Yani bir anlamda, binbir çesit köftelerimiz azaldi yerine burger çesitleri geldi. Bir zamanlar sanatçilarimiz sarkilarda söylemisti, Cem KARACA ”Niyazi Köfteler ” demisti, Baris MANÇO ” Lah-Burger” demisti ve konunun öneminin altini, sarkilarla çizmislerdi.
Mutfaklarda yüregindeki sevgisiyle, zamanini isine harcar gibi emegiyle tüketen, aile büyükleri yasamiyor artik. Yani cici anneanne, süper babaanne, yigit ve hep delikanli dede yok artik evlerde. Bayram yemeklerini kim pisirecek ki, tariflerini bilen ustalar yoksa eger…
Evlerde bütün isleri makinalar yapiyor, fakat aile bireyleri çok yoruluyor, üstelik zamani tüketmeyi bilemedikleri halde zaman onlari çok çabuk tüketiyor, ve Onlar hiç bir seye zaman bulamiyorlar, bu da garip oluyor.
Mesela, kitap okumaya, gece gökyüzündeki bulutlarin hareketine bakmaya kimsenin vakti yok, aldigi nefesi nasil verdigini düsünmeye bile zamani yok. 7’den 77’ye degil, artik 1′ den 100′ e ( esasinda bu beslenme aliskanligi ile bu stres’le 100′ ü görmek zor olsa bile, rakamin görünen ve söylenen güzelligi ile, ve insanlik için yürekten temennim ile böyle yazdim) herkes ekran karsisinda oturuyor, kimi TV, kimi Bilgisayar ekrani karsisinda… Tiyatro Sanatçisi ve Yazar Ferhan SENSOY’ un bir kitabinda okumus ve çok sevmistim, Bilgisayar’a , ”Bilgi sayan yalnizlik” diyordu, Ferhan SENSOY.
Giderek çogalan yeryüzünün nüfus artisiyla dogru orantili olarak artan yalnizlik, yasarken Bebek’ te tanima sansina eristigim ve çok sevdigim Sair Özde mir ASAF’ in söyledigi gibi bence de ” YALNIZLIK PAYLASILMAZ ”. Ve yine söyle yazmisti meyhanesinin tavana yakin, krem rengi boyali kirisine, siyah boyayla yazmisti ve imzalamisti Özdemir ASAF,” Her gülüs bir yanasimdir bir öbür bir kisiye / Bir’ den iki kisiyi döndürür bir kisiye / ANILARINDAN KALE YAPIP SIGINSA BILE / YETMEZ YALNIZ BASINA BIR ÖMÜR BIR KISIYE.” O’ nun ardindan, mekaninda en son bu yazi kalmisti yadigar, simdi bu yazi da yok, üstüne sürülen boyalarin altinda görünmez oldu, fakat elbette hatiramizdan silinmez olmadi , eski bayramlardaki çocuksu sevinçlerimiz gibi, ruhumuzu yikamaya, yüzümüzü tebessümle aydinlatmaya devam ediyor ve siirin ipincecik gerçegi gibi, bir kandil gibi yanmaya devam edecek.
Aklima siirler gelmisken, yine çok sevdigim Sair Nazim Hikmet RAN’ in siirinden bir dörtlügü paylasmak istiyorum bu yazimi okumak için zamanini ayiran insanlara, bayram hediyem olarak. Çünkü bence, siir de bir ibadettir ve siiri paylasmak berekettir. Yollarda çok rastladigim bir yazi söyle diyordu ” Kurban ibadettir, paylasmak berekettir” .Bu bayram günlerinde, pahaliliktan ve yoksulluktan etin tadini unutan insanlar için et alip, bayram hediyesi yapabilmeyi isterdim ama ne çare ki, ben de bir orta direk’ ten yurttasim. Ve çokca gözlemledigim ve bir mana veremedigim bir hususa da dikkat çekmeyi, barisi kazanmak isteyen insanlardan biri olarak kendimi sorumlu hissederim ki, kurban kesip de kendi buzdolaplarina, yetmezse soguk dondurucularina yükledikleri ve paylasmanin bereketini anlayamamis bir kisim insanlarimizi da yeniden daha derin düsünmeye davet edebilmeliyiz. Söyle söylüyor Nazim HIKMET,
Nazim, ne mutlu sana / can ü gönülden, / ferah ve emin, / ” Merhaba ”, diyebildin.
Sene 940 / Aylardan Temmuz / Ayin ilk persembesi günlerden / Saat 9
Mektuplariniza böyle mufassal tarih atin /Öyle bir dünyada yasiyoruz
Ki en kalin kitaptan çok yazisi var / ayin, günün ve saatin
Merhaba, çocuklar / Bir genis bir büyük ”Merhaba” demek,/ sonra bitirmeden sözümü yüzünüze bakip gülerek
– kurnaz ve bahtiyar- kirpmak gözümü…
Biz ne mükemmel dostlariz ki / kelimesiz ve yazisiz anlasiriz…
Merhaba, çocuklar,/ Merhaba cümleten…

Siiri paylastikça, aklima onlarca degerli hatira geliyor. Nazim Hikmet RAN, ”Merhaba çocuklar” diyor, ATATÜRK, sevdigi herkese ” çocuk” diye hitap edermis, yazlikta benim 30 yili askin komsum olan Cüneyt ARKIN, çok sevdigi kedilerinden birine ” çocuk ” adini vermisti.Çocuklar, bayram sevincini en güzel yasayan insanlardir bence, elbette yasadigi yillarin sayisi kaç olursa olsun, içindeki çoçugu hep yasatan insanlarda öyledir. Ben de o çocuklardan biri olarak, yasama sevincimi de, bayram sevincimi de güzel hissederim, üstelik her sartta,… Bu bayram günlerimde yalnizligim ilk dostumdu, sevdigim hastaydi,gurbetteydi, arkadaslarimin hastalari vardi, annem kardesini kalp krizi sonucu kaybettigini ögrenmisti ve bebekler bu dünyaya merhaba demisti, ölüm ve dogum gerçekti…yeryüzü çeliskileri, gece-gündüz gibi, günes-ay gibi gerçekti…
Insanlarin birbiriyle pek problemi yok görünüyordu da, ne hikmetse, insanlari temsil görevi verilen siyaset insanlari, bu bayram gününde de birbirlerini çekistirip duruyorlardi. Müzigin dilinin evrensel oldugunu bilen bir müziksever olarak, Kurbanliklarin halini, dilini anlatmaya benim dilim yeterli olmadigi için, sair Orhan Veli KANIK’ in söyledigi gibi ” Epeyce yaklasmisim, ANLATAMIYORUM” diye tekrar edeyim, siz anladiginizi anlayin artik. Çünkü, biliyorum ki, Hz. MEVLANA’ nin söyledigi gibi, isaret ettigi gibi, ” ben ne kadar anlatirsam anlatayim, herkes anladigi kadar anlayacak” ve ben artik anlatamayacagimi anladigim bir seyin üstünde durmamayi ögrenmeye çalisiyorum, bu konuda yalniz olmadigimi biliyorum ama…

Bugün 20 Kasim 2010 Cumartesi, ( demek ki 10 Kasim 1938′ de ATATÜRK’ ümüzü kaybedeli 72 sene olmus), dün gece Kurban Bayrami sona erdi, son 20 yildir alistigimiz gibi söylersem, Kurban Bayrami Tatili de sona erdi, dilerim yollarda kaza-bela olmaz.
Dün gece TV’ de haberlerde seyrettim, Mekke’ de Hacilar seytan taslarken, yagmur yagmaya baslamis ve giderek sele dönüsmüs,dilerim sag-salim yurtlarina-yuvalarina dönerler.
Siyaset insanlari ve diger meslek sahipleri mesela, medya ve hukuk adamlari da önce insan olduklarini hatirlarlar, dilerim.
Dilerim ki, Aile bireyleri ve çocuklar, bu hayatin pamuk ipligi kadar ince bir an içinde geçen, herkes için Ozan Asik Veysel SATIROGLU kadar uzun ince bir yol degil fakat bir siir kadar ipince güzel oldugunu ve insana verilen bu yasama sansinin kiymetinin bilinmesi gerektigini bilirler.
Tüm kaybettigimiz, kendimizce güzel olan herseyi ve herkesi hatirlayarak, bugünü yasayalim dilerim, dün zaten gitti, yarin da gelir mi gelmez mi ,hiç bilemeyiz.
1818 de Spaskoe/ Oryol da dogup 1883 de Bougival/ Paris de ( yani ATATÜRK 2 yasindayken) bu hayata veda eden Ivan Sergeyeviç TURGENYEV’ in ”CANLI MUMYA” isimli öyküyü okumanizi tavsiye ediyorum, yasama sevincini her sartta duyabilecegimizi anlatan bu klasik Rus eseri Türkçe’ mize çeviren 1895 yilinda Rovan’ da dogan ve 1955 yilinda bir kalp krizi sonucu Haydarpasa Hastanesi’nde vefat eden A. Gaffar GÜNEY Hoca’ ya tesekkürümü bir borç bilirim.
Ölüm acilarinin da, bayram sevinçlerinin de zaman asimi kavramina ugramayacagi inancimla, geçmis bayraminizi yürekten kutlarim.

1634670cookie-checkBayram-laşma

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.