#üçbeşağaçkervanı yolda…

Yanlarına müzik aletlerini, makyaj malzemelerini, kostümlerini alıp çıktılar yola, Sahneleri karavanlarında, Meseleye sadece ’3-5 ağaç’ olarak bakmayanlarla sokakta buluşmaya, birlikte anlatmaya…

Suyunu, havasını, doğayı, özgür yaşamı savunanlarla HES’lere, termik santrallere, altın madenlerine, nükleer enerjiye karşı siper olmaya sanatlarıyla… Uğradıkları yerlerden topladıkları hikayeleri kulaktan kulağa aktarıp, Çevre mücadelesi verenlerin selamını taşımaya… Yürüdükçe kalabalıklaşan #üçbeşağaçkervanı’yla…

Kendilerini “Aslolan değişmektir’e devinen, şarkılarla özgürleşmeye eşlik ve öncülük eden sosyalist devrimci bir müzik grubu” olarak niteleyen Praksis, kervana saksafon, trampet ve gitarla katılıyor.

Konaklamayı seçtikleri yerlerde neden bulunduklarını Merhaba Sanat Tiyatrosu’ndan meddah anlatıyor. Kervanın gönüllüleri kukla Hüsnü Amca’yla birlikte çocuklarla resim yaparken, Pandomim sanatçısı İlker Kılıçer çocukları sahneye çağırıyor.

Ardından Soma’da kaybettiğimiz madencilerin Adeta verdikleri son nefes oluyor.

Sessiz performansıyla facianın çığlığını ve çaresizliği anlatırken kelimenin tam anlamıyla, izleyenlerin nefesini düğümlüyor.

Ve Praksis enstrümanlarını alıyor eline; türkülerden çevre mücadelesine büktükleri doğaçlamalar ve şarkılarıyla doğa talanına geçit olmadığını haykırıyorlar sahnede…

Kalabalık, eşlik ediyor onlara farkettikleri gücün coşkulu hissiyle…
İnanarak değiştirebileceklerine…
Kervan yaklaşık bir aydır yollarda işte bu etkinlik çerçevesinde…
Program şekillenebiliyor sorunlara ve yapıya göre…
Dere tepe düz gittikten sonra hikayelere değe değe,
13 Haziran’da vardılar Çanakkale’ye…

Yıllardır çevre için büyük mücadele veren Çanakkale Çevre Platformu ve Düş Yola grubunun ev sahipliğinde, Bergama’dan Kozak’a, Kozak’dan Kazdağları’na altın madenciliğinin doğa talanına karşı duranların selamını getirip, yolda doğaçladıkları şarkıyı hediye ettiler Kazdağları direnişine… O gün Çanakkale’de, Soma Maden Faciası’nın birinci ayı olması sebebiyle Adalet ve Vicdan Nöbeti vardı…

‘Çanakkale Dayanışması’ ruhuyla her ayın 13′ünde o günü hatırlatacakları, baretler ve yaşananları anlatan görsellerle, sessizce nöbet tutanları; müziğiyle, Praksis karşıladı.

Üç beş ağaç kervanı o gün durakladığı Çanakkale’de hem Soma için Adalet ve Vicdan Nöbeti’ne, hem de yıllardır süren çevre mücadelesinin hikayesine dahil oldu, biz de onlarınkine; Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Filiz Tekin ve Düş Yola grubunun kurucusu Ali Furkan Oğuz ile…

Mersin’den başlayan yolculuk Antakya’da tamamlanmak üzereyken; işte bizimle paylaştıkları 3-5 ağaç kervanının seyir defterlerinden…

– Nasıl başladı #üçbeşağaçkervanı’nın hikayesi?

– 5 Haziran, Dünya Çevre Günü’nde çıktık yola… Ağacının altında serinleyeceğimiz doğamızı elimizden almaya çalıştıkları sürece, çevre günü bizim için kutlanılacak değil; ancak bir mücadele günü, doğayı savunma günü olabileceği için o günü seçtik. Her gün tartışmalar yürüttük kendi içimizde; nerelerde olmalıyız diye… Kabaca ikiye ayırdık; mücadele olan ve mücadele olmayan yerler… Temel gayemiz; mücadele olan yerleri belli bir moral düzeyine getirmek mi, yoksa mücadele olmayan yerlerde de, bakın siz burada yatıyorsunuz ama sıra size de gelir. Tombul ıstakoz gelecek hepimizi yiyecek, çünkü tombul ıstakoz doymaz ki, demek mi… Hangisini yapmalıyız? İkisini de yapmaya karar verdik; gücümüz yettiği sürece…

Sosyal medyada adım adım takip ettik kervanı yola koyulduğunuzdan itibaren biz de… “Doğanın talanına karşı bir sanat siperi” vazifesi atfettiğiniz sahnenizi Mersin’de kurdunuz bu uzun yolculuğun ilk seferinde…

Mersin’deki temel problem, Büyükeceli Köyü yakınlarında kurulması düşünülen Akkuyu Nükleer Santrali… Büyükeceli köylülerini size iş vereceğiz diye kandırmışlar, köylüler de buna inanmışlar. Halbuki bu, bir yerde çevre talanı yapılırken söylenen birinci yalandır; nükleer enerjinin çok güvenli, çok temiz bir enerji olduğu da bir diğeri… Bunlar; madem nükleer santralden korkuyorsunuz; tüpte de risk var, tüp de kullanmayın denmesi kadar absürt. Mersin halkı da, ülkede çevre mücadelesi veren herkes gibi çevre gününü kutlamadı. Mersin’de Emek ve Demokrasi Platformu’nun yaptığı, Nükleer Karşıtı Platform ve Greenpeace’in de katılımcı olarak yer aldığı bir etkinlikle başladı kervan çevre mücadelesine sanatla selam vermeye…

– Ve nihayet bugün Çanakkale’desiniz, tekrar hoşgeldiniz… Sabırsızlıkla bekliyorduk yolunuzun Çanakkale’den de geçmesini… Geride bıraktığınız şehirlerde, başka ne notlar düştünüz kervanın seyir defterine?

– Mersin’den Silifke’ye uğradık. Silifke’de yeni bir uygulamayla karşılaştık ve bir kavram ürettik: “Multitalan”. Silifke’ye yakın Büyükeceli Köyü’ne nükleer santral düşünülüyor. Bölgede maden ve termik santral mevzuları da var. Silifke’nin turizmi, tarımı ve hayvancılığı önünde büyük tehtit oluşturuyor. Üç tane talan… Silifke bitecek yani, her yönden. Multitalan bu! Hiç bir ilişkimiz yokken Silifkeyle, gittik kurduk sahnemizi. Etkinliğimizi meydanda gerçekleştirdik, insanlar toplandı, anlattık derdimizi…

Oradan Manavgat’a geçtik. Manavgat yakınındaki Ahmetler ve Değirmenözü köylerinde HES projeleri var. Buradaki insanlar kendi derelerini savunuyorlar. Dereleri savunma işi bir kahramanlık hikayesi değil, bir zorunluluk. Bu insanlar o dereyle yaşıyorlar. Bir söz vardır ya Karadeniz’de; derenin sesini duyamazsam yatamam ben bu yere diye… Bu iki köyün verdiği mücadeleyi selamlamak için Manavgat Cumhutiyet Meydanı’nda bir etkinlik yaptık.

Sonra İzmir Mordoğan… Mordoğan’daki temel sorun rüzgar enerji sistemleri… Bazen temiz enerji diye adlandırıyoruz RES’leri ama aslında hiç öyle olmadığını gördük. Bizim kafamızda Hollanda canlanıyor ya; oh ne güzel, rüzgar döndürüyor, köy elektrikle besleniyor… Oysa ki , sermaye elini nereye atsa aynı şeyi yapıyor; kilometrelerce alanı parselleyip, tarım alanlarını ortadan kaldırıyor, meraları yok ediyor. Görünüşte temiz, ama pratikte tahribata uğratıyor doğayı, bölgenin belli başlı geçim kaynaklarını…

Mordoğan’da karşılaştığımız bir başka sorun; balık çiftlikleri… Sermaye, patronlar buna kar meselesi olarak bakıyor; minimum yatırım, maksimum kar… İşçiye minimum para verecek, doğayı maksimum talan edecek, maksimum parayı cebe indirecek! Bunun için de gidiyor en adi yemlemeyi yapıyor, 40 kiloluk orkinos balıklarını 120 kiloya çıkarmaya çalışıyor. Bu yemler dibe çöküyor, denizin ekosistemini bozuyor. İnsanlar bu duruma karşı çıkıyor, biz de en iyi bildiğimiz şeyle, sanatımızla, bu mücadeleye katkı sunmaya çalıştık.

Seferihisar Sığacık’da da bir orkinos çiftliği var. Oraya da gittik. Ardından Aliağa… Aliağa’da bir sürü fabrika var ama ondan da öte yedi tane termik santral planlanıyor. Hatta biri faaliyete geçti. Aliağa halkı da, biz yaşanabilir bir Aliağa istiyoruz diyor. Her yerde yaptığımız gibi önce kent meydanında saksafonumuzla, trampetimizle, kuklamızla turladık, herkesi etkinliğe çağırdık. Önce bir arkadaşımız meddahlıkla ne yaptığımızı anlattı, sonra pandomim gösterisi, ardından müzik… Tarsus Boğazpınar’lı çocukların şarkısını da söyledik, Karadenizlilerin uyarlamasını da, Mersinlilerin nükleer karşıtı şarkısını da… Aslında eskinin aşıklık geleneğini naçizane üstlenme gayesinde bir hareket bu…

Çanakkale’den önce Bursa’daydık, Çayönü Köyü’nde… Pırıl pırıl akması gereken Nilüfer Çayı’na Bursa sanayisinin bütün kimyasal atığı gidiyor. Bir köylü için o çayın kirlenmesi, onun bütün nesnel yaşam koşullarının ortadan kalkması demek. Onlar da bunu yaşamışlar. Tırnak içinde iyi olmuş; köydeki bütün küslükler, aman boşverin; hayat böyle geldi böyle geçer düşüncesi bitmiş. Herkes bulunduğu koşulu değiştirebileceğini fark etmiş, gündelik basit meseleleri atmış ve sanayi odasına karşı birleşmiş. Bizimle konuşan arkadaş diyor ki, biz bir dava açtık ama karşımızda kocaman bir Bursa sermayesi var. Bursa sanayisi kontra dava açmış köye… Dava da trajikomik, asıl kirliliği köylüler yaratıyor, tezekleri dereye boşaltıyorlar demişler ! Sen nerede gördün tezekle derenin kirlendiğini? Köylü davasını geri çekmiş, şu an orada çaresiz. Değirmenözü’ndeki insanlar kendini yalnız hissediyor, biz burada 30 kişiyiz, ne yapabileceğiz ki diyor. Bilmiyor ki Ahmetler’deki de mücadele ediyor, Hevsel’deki de, Boğazpınar’daki, Hopa’daki de Şırnak’daki de… Ortada kocaman bir talan var. Biz çevre mücadelesi verenler arasında ulaklık misyonu sürdürüyoruz özetle.

Şimdi Çanakkale’deyiz. Kazdağları’nı savunanları selamlayacağız. Buradan İstanbul Bakırköy’deki dostlarımızın ağaç katliamına, Zonguldak’da termik santrale karşı mücadeleye. Sinop’da Nükleer karşıtı harekete destek vereceğiz. Rize Fındıklı, Ordu, Hopa, Diyarbakır, Tunceli, derken Antakya’da bitireceğiz.

– Şahane! Ay sonunda ülkeyi sanat siperinizle çevreleyeceğiniz rotayı bir kez daha çizmiş olduk böylece… Ulaklık misyonunu Praksis’in kelime anlamına da uygun bir şekilde layıkıyla yerine getirdiğinizi bu aktardığınız notlarla ortaya koymuş olduk da, çok entresan şeyler de geldi yolda başınıza… Yedi yaşındaki çocukların şarkısına yataklık yapmaktan topluluğu müzikle dinamik tutmaya kadar ağır ithamlarla oldukça mimli saksafonunuz, gitarınız, trampetiniz : ) En çok onları merak ediyorum, iyi mi müzik aletleriniz : )

– ( gülüşmeler) Saksafonun boynuzu Hatay Emniyeti’nde kaldı, önümüzdeki günlerde dilekçe vereceğiz kullanmıyorsanız gönderin diye : ) Bunlar çok medyatik şeyler, bunları tekrar etmek istemiyoruz. Gezi sürecinde toplumu dinamik tutmaktan da yargılandık; Tarsus’taki çocuklara ‘HES yapma boşuna yıkacağız başına’ diye şarkı öğrettiler diye de… Başımıza bir sürü iş geliyor. Biz bunlara şaşırmaktan ziyade hep şunu söylüyoruz; 7 yaşındaki çocukların şarkısı suç olur mu? Böyle bir hukuk sisteminde tabi olur; çünkü ‘HES yapma boşuna yıkacağız başına’ diyen çocuklar, çabucak büyüyecek ve HES’lere karşı çıkacaklar. Bugünün sistemi bunu istemediği için, böyle kararlar veriyorlar sonuç olarak. Biz bunu, evet; doğru, mantıklı bir iş yapıyorsunuz diye karşılıyoruz. Evet gezi sürecini de dinamik tutmuşuzdur, onların dava açması da kendi içinde mantıklıdır. Biz işimize bakacağız. Özgürlüğü, hayatı, doğayı, emeği nasıl savunacağımıza bakacağız. Tabi şu da bizi rahatsız ediyor; Praksis diye aratıyorsunuz, bize açılan davalar, yargınlanmalar çıkıyor. Ama biz müzik yapıyoruz : ) Albüm çıkardık, bu değil; bize yapılan baskı daha çok görünür oluyor, ama eminiz ki müziğin özgürlüğü de buradan geçiyor. Onun için hep sokaklarda olma ihtiyacı duyuyoruz. Bizim için insanların rastgele bir araya gelebileceği her yer sokaktır. Hayatın içinde, ayaklarını yere basıyor olma halini çok önemli buluyoruz, bunu da müzikle yapıyoruz.

– O zaman biz de Praksis’in müziğinin altını çizerek devam ederiz söyleşiye, ve eğlendirirken eyleme geçiren, değiştiren, çevre mücadelesine ses veren müzikli kervanın üyeleriyle…

– Praksis öncülüğünde, 3-5 ağaç kervanının içinde Merhaba Sanat Tiyatro’sundan Ali Sesal, İzmir’den pandomimci arkadaşımız İlker Kılıçer , İstanbul’dan mim sanatçısı arkadaşımız Mehmet Sağdıç ve çocuk etkinlikleri için gönüllü arkadaşlarımız var. Biz bir şekilde geçmişte bulmuşuz birbirimizi, bu “çılgın proje” için de bir araya gelmiş olduk şimdi… Yolda da güzel insanlarla karşılaşıyoruz; ben de gitar çalıyorum, ben de gelmek istiyorum, ya da ben gelemiyorum ama size poğaça yapayım, ya da gençler çok güzel bir şey yapıyorsunuz, benim bir katkım olmaz ama gelin sizi bir öpeyim… : )) Bunların hepsi bize bir şey katıyor. Orada sana bir tane simit bile verse birisi , bir şey vermeyi de boşver, param yok size simit bile veremiyorum dese, bu bizi hem moral olarak yükseltiyor hem de yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Facebook beğenisinden, parayle destek veren arkadaşlara kadar bunların hepsi bizim için aynı; hiç birinin değeri diğerinden daha az ya da daha fazla değil… Adı üzerinde; kervan… Yolda katılanlar da oluyor, ayrılmak zorunda kalanlar da… Bu bir ayı evimizi hiç görmeden; çoğu zaman çadırda ya da evlerinde misafir eden dostlarımızda kalarak tamamlayacağız. Tabi bu yorucu bir şey; sürekli yolda olma halinin hem mental hem de fiziksel yorgunluğu var. Kendimizi çok da tüketmeden her yerde olmaya çalışıyoruz. Çünkü mücadele uzun, daha önümüzde yapacak çok şeyimiz var. Gidilmesi gereken çok yer, bunu yapacak az kişi var.

– Bu anlattıklarınız ‘Gezi Ruhu’ nu anımsattı bana; Gezi Parkı nöbetinin başındaki o dayanışmayı, paylaşımı, kurulan takas tezgahlarını… İyi hoş da bir yandan devam ediyor kervan yol almaya; benzin gidiyor. Tamam çadırda kalıyorsunuz ama ne bileyim yemek yemeniz gerekiyor : ) 3-5 ağaç kervanı nasıl yürüyor?

– Yola çıkma kararını ilk verdiğimizde şöyle bir hesap yaptık ve biz hayatta yola çıkamayız dedik. Bu dünyanın değişmesi gerektiğini anlayıp, bunu da kendi bulundukları yerden; sanattan doğru, müzikten doğru yapan üstatlarımız Ruhi Su, Bertolt Brecht, Yılmaz Güney’den öğrendiğimiz bir şey var: Sermayeleri olduğu için mi sanatlarını yaptılar? Yılmaz Güney’in sermayesi mi vardı da film çekti? Yapmayınca zaten olmaz. Evet bizim buyumuz yok diyelim, onlar eksik olsun; biz bir çıkalım da yola, yolda kalalım gerekirse… Onun da değerli olduğunu düşünüyoruz.

Önce gideceğimiz yerlerdeki çevre mücadelesi veren insanları aradık. Biz geliyoruz, bize kalacak yer ayarlayın, bize çay ısmarlayın, bize 50 lira, 100 lira, neyse katkı yapabilirseniz yapın, yapamazsanız da biz orada olacağız dedik. Yakın çevremize de; sen çalışıyorsun, maaş alıyorsun, 50 lira ver bakalım bize… Bu şekilde bir havuz oluşturduk. O havuz üzerinden bir cesaretle yola çıktık. Gidiyoruz şimdi… Yola çıkma hali şu demek ya; arkanda bıraktığın yerdeki insanlar, artık sizi takip ediyorlar; bu da moral veriyor. Seninle dayanışacak insan sayısı artıyor.

– Sponsor almayı düşünmediniz mi?

– Bizim sponsor almama prensibimiz hem kendi politik kimliğimizden, hem de bu işin kendisinin sponsorlarla bu zamana kadar kirletilmesinden… İsim vermesem daha iyi olur ama bir takım kurumlar vardır, çevre mücadelesi verdiklerini iddia ederler; ama aslında bu kurumlar başka kurumlar tarafından fonlanır, insanların enerjilerini başka yönlere akıtırlar. Genel olarak biz bu halkın mücadelesini örgütleyemedikçe, organize edemedikçe bu işler yalandır. Bir dereye HES yapılıyorsa, o derenin yakınında oturan köylüler bir araya gelecekler bir kere; sen buna uğraşacaksın. Özgürleşmek için mücadele etmek zorundayız. Bu bilgiyle hareket ediyoruz.
Onun için bizim isimlerimiz yoktur, onun için sadece Praksis’iz… Ekibiz, insanlar değişebilir, bir önemi yok… Grup Yorum’da da isimler yoktur mesela; her ne kadar Grup Yorum’un eleştirisi üzerine kurulu olsak da, onlardan öğrendiğimiz birşeydir bizim bu da… Siya Siyabend’den sokakta olmak gerektiğini öğrenmişizdir, Bandista’dan eskinin umutsuz müziğine karşı neşeli müziği… Onların da eleştirisine dayanırız. O diyalektik bağı kendimizce hep kurmaya çalışırız.

Güzel insanlar, hikayeler, mücadeleler katıldığı gibi kervana yolda; yeni şarkılar da katılıyor olmalı bu karşılaşmalarda… Doğaçlama, sokak müziğinin geleneğinde vardır ya… Web sitenizde okuyup sözlerine bayıldığım, ama video kaydını bulamadığım şarkılarınıza rastladım… Keşke kervanın şarkı belleğinde onlar da yer bulsa…

Sokakta karşılıklı birşey yapıyoruz. Kendi içimizde de sadece yaptığımızı sergileme değil, yaptığımızdan keyif alma halini istediğimiz için stüdyo albümü sevmiyoruz. Stüdyoda şöyle bir samimiyetsiz durum oluşuyor; ben giriyorum tek başıma gitar çalıyorum, sonra öbürü geliyor tek başına çalıyor falan… Orada bir ruh yok. Onun için stüdyo albümünü sadece şarkılar bilinir olsun diye yaptık. Bir estetik değer yüklemiyoruz ona biz hiçbir zaman, albüm fikrine de çok yüklenmiyoruz.

– “Sokaklarda isyan var”… Ücretsiz indiriliyor değil mi albümdeki şarkılar?

– Onu da ayrıca bir politik hareket olarak görüyoruz. Bunun ismi “copyleft” olarak geçer. Copyright da bütün yayın hakları şirkete aitken, copyleft de yayın hakları dinleyene ve halka aittir diye kuruyoruz. Ücretsiz indirilebilir, şarkılarımız bizim için bir meta değildir. Sanıyoruz bir sene sonra bir canlı konser albümü yapacağız. O bizim için daha değerli birşey olacak. Bazı şarkılarımızın kayıtları henüz yok. Canlı kayıt şeklinde halletmeye çalışıyoruz onları…
Kervanda özel olan şey; uyarlamalar… Uyarlamalar müzisyenler için önemlidir; melodi zaten biliniyordur, sözleri değiştirirsin, herkes rahatlıkla adapte olur. Mesela ‘Senden Başka’ şarkısının uyarlaması var, bir nükleer şarkısı… Bugün buraya gelirken dedik ki bir Ege şarkısı uyarlayalım… ‘Gaydırı Gubbak Cemilem’i büktük; Bergama’dan Kozak’a, Kozak’dan Kazdağı’na diye bir altın madeni mücadelesi şarkısına dönüştürdük. Muhtemelen bu akşam söyleriz, daha görünür kılarız bu mücadeleyi. Şimdilik böyle gidiyor. Kervan bize çok şey öğretiyor. Bizim sloganımız; her yer sahne, her yer müzik. Aslolan bu…

– Evet o şarkılar muhakkak kaydolmalı ama bence bu anlattığınız hikayeler, karşılaşmalar, tespitler de saklanmalı… Düşünüyormusunuz çevre mücadelesine verdiğiniz selamları bir araya toplamayı?

– Çok özel bir bellek hazırlamıyoruz, daha çok sosyal medyada paylaşıyoruz. Çok komik şeyler var, bizim kendi içimizde yaşadıklarımız, insanların anlattıkları var. Bunları belgeselci bir arkadaşımız çekiyor, daha sonra belgesel şeklinde yayınlayacak. Bir de defterimiz var , her gittiğimiz yerde insanlar yazıyor, onu okutuyoruz bir sonraki gittiğimiz yerde…

– Geçtiğiniz yollardan bize aktardığınız bütün sorunların görünür bir karşılığı var Çanakkale’de… Kazdağları’ndaki altın arama çalışmalarından termik santrallere, HES’lere… Tek içme suyu kaynağımız Atikhisar Barajı’nın ve derelerin maruz kaldığı yok olma tehlikesinden bu talanın içinde yer alan “çevreci” görünümlü şirketlere… Yıllardır devam ediyor mücadele… Çanakale Çevre Platformu ne diyor Praksis’in bu direnişe verdiği sese?

– Filiz Tekin: Praksis’i şimdi dinlerken Çanakkale Çevre Platformuyla benzeştiğini farkettim. Biz de bölgenin böyle bir saldırıya mağruz kaldığını öğrendiğimizde koyulduk yola… Ben de 5 yıldır aktifim bu mücadelenin içinde… Köy köy dolaşarak, ilde, ilçelerde bir sürü çalışma ürettik, eylemler yaptık. Birileninin bu mücadeleyi yazmasına, çizmesine, birilerinin bunun üzerine müzik yapmasına çok ihtiyacımız var. Çünkü pratikte sahada hepsine yetişemiyorsunuz. Bunun için morale, desteğe ve güce ihtiyacımız var. Bu açığımızı Praksis kapatmaya başladı. Çok hoşumuza gitti.

– Ali Furkan Oğuz: Öncelikle hoşgeldiniz diyoruz tekrar Praksis’e… Kendilerini Çanakkale’de aramızda görmek bizi çok mutlu etti. Güzel bir plan içerisindeler. Türkiye’deki ekolojik soykırıma dair güzel bir etkinlik yapıyorlar. Mersin’den başladılar, Çanakkale’ye geldiler Antakya’ya kadar gidecekler. Mücadelemizde bize destek verdikleri için sağolsunlar. Umarım akşam da güzel olacak herşey…

– Bu yolda yalnız olmadığınızı bilmek, kervana güç veriyor olsa gerek…

– Kesinlikle… Zonguldak’da bir arkadaş, siz ne yapacaksınız ki, burada biz 20 kişiyiz dedi. Biz de zaten o 20 kişiye ulaşmak istiyoruz dedik. Ama sadece çevre mücadelesi veren 20 kişi değil, vermeyen binlerce kişiye de temas edebilecek birşey yapmaya çalışıyoruz. Sürekli kafa patlatıyoruz, Zonguldak’daki arkadaşın kendini yalnız hissetme halini de tartışıyoruz. Dedik köye gidelim, oradan kovulalım, ne olacak sanki . Şanımıza mı zarar gelir? Oradaki bir kişiye bile dokunursanız, o köyü örgütlüyor. Biz bunu gördük. Şu an Tarsus Boğazpınar’da bir genç var, ona birisi zamanında dokunmuş demek ki… O da kendi köyünü örgütlemiş. O bir kişiyi arıyor olabiliriz. Onun için kovulmakta fayda var, çay içmekte fayda var. Sadece müzik yapmakla da olmaz; gerekirse enstrmanların elinde, konuşmasını da susmasını da bileceksin. Gezi süreci boşuna değil. Aynı barikatın önündeyiz. İster Hevsel’de ol ister Çanakkale’de… Bunlar bir araya gelecek. Ne zaman bilmiyoruz ama biriktiriyoruz. Bizler bu biriktirme evresinde birer ulağız…

– Şahane bir sohbetti, çok teşekkür ederiz Çanakkale’ye geldiğiniz ve kulaktan kulağa taşıdığınız mücadele hikayelerini bizimle paylaştığınız, buradaki çevre direnişine de destek verdiğiniz, gittiğiniz yerlere taşıyacağınız için… Son olarak; ne söylemek istersiniz yıllardır doğası, dağı, suyu için verdiği mücadeleyi sizin gibi ulaklıkla kulaktan kulağa aktarıp güçlenerek yoluna devam eden Çanakkale’deki çevre gönüllülerinin direnişine?

– Bergama’dan Kazdağları’na kadar olan hatta altın madenlerine karşı bir mücadele yürüyor. Neden bu mücadele Türkiye’nin diğer ucunda bilinmiyor? Çünkü birleşme aracı yok. Bu ülkedeki altın mücadeleleriyle HES mücadeleleri farklı şeyler mi? En azından bütün bu çevre mücadelelerinin birleşebileceği müşterek bir yapı gerekiyor. Bu henüz yok, dışarıdan görünen temel eksiklik bu… Çan, Karabiga termik santrallere, altın arama madenciliğine karşı mücadele ediyor. Bu çok değerli… Bu bizce insan olmanın erdemli davranışlarından biri… Çanakale bizim için doğru, çok güzel bir yer. Rotamızın bütünlüğü korumak açısından da bizim çok isteyerek, Çanakkale Çevre Platformu’yla, Filiz’le, Ali Furkan’la çok güzel iletişimler kurarak geldiğimiz bir yer. Bizce etkinlik de şahane geçecek. Son olarak, biz devrimci bir müzik grubuyuz; sosyalist bir ekibiz ama çevre yalnızca sosyalistlerin değil, bütün ideolojilerin mücadelesi… İnsanların bizimle olmak için devrimci, sosyalist olması gerekmiyor. Bu bütün halkın mücadelesi…

#üçbeşağaçkervanı’nın Çanakkale’den sonraki duraklarda neler yaptığını, bundan sonraki güzergahlarını facebook.com/Praksis adresini beğenip takip edebilirsiniz. Yolları sizin oraya düşerse eğer bir gün, bir bardak demli çayınızla, selamınızla ya da nasıl dahil olmak isterseniz, yer alabilirsiniz kervanda : )

Praksis yola çıkacağını duyurduğundan beri büyük bir heyecanla Çanakkale’ye gelmelerini bekleyen ve kervandan bizi haberdar eden Çanakkale Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. İlhan Pirinçciler’e, kervana ev sahipliği yapan Düş Yola ve Çanakkale Çevre Platformu’na, Çanakkale Dayanışması’nın Soma için Adalet ve Vicdan Nöbeti’yle Praksis buluşmasını belgelediği fotoğraflarını yazıda kullanmama izin veren değerli hocam, fotojurnalist Aykan Özener’e, birlikte izlediğimiz etkinlikten yakaladığı karelerle yazıya renk katan Berçem Abul Gümüş’e, ayaklarının tozuyla hikayelerini bizimle paylaşan Praksis’e, kervanın güzel kalpli üyelerine, Çanakkale’deki çevre direnişinden aktardıklarıyla röportaja renk katan Filiz Tekin’e ve Ali Furkan Oğuz’a, #üçbeşağaçkervanı’na selamını ve hikayesini bırakan herkese kocaman teşekkürler…

736700cookie-check#üçbeşağaçkervanı yolda…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.