İnsanlık tarihinde önemli toplumsal değişimlerin yaşandığı bu dönemde, Beethoven henüz 19 yaşındadır. Gençlik ateşi, asi ruhu ve yaralı gönlüyle Beethoven, devrimin özü olan üç değerli kavramın yankısıyla hayatın anlamını keşfeder.
1789 Mayıs’ında Fransız devrimi ile ilgili hararetli tartışmaların yaşandığı Bonn Üniversitesi’ne yazılır. Üniversitede dersler veren ve Fransız Devrimi’nin ateşli taraftarlarından biri olan Alman şair Eulogius Schneider’dan etkilenir. Genç Beethoven onun şiirlerinin takipçisi olur ve devrimi besleyen aydınlanmacı fikirlere ömür boyu terketmeyeceği bir heyecanla sarılır. Beethoven hissettiği duyguları üstün yaratıcı dehasıyla müziğine yansıtır. İleriki yıllarda Viyana’dan arkadaşı Franz Wegeler’e yazdığı mektupta şöyle der;
“Atalarımızın memleketinde refah arttıkça benim sanatım da fakirlerin yararına yönlenmelidir. Böyle bir amaca katkım olabilirse, benim için çok büyük mutluluk olur ve kendimi ne kadar şanslı hissederim.”
Aydınlanma hareketinin önemli temsilcilerinden biri olan Voltaire’in ‘Yaratıcı zeka hiçbir engel ve korku olmadan kendini istediği şekilde ifade edebilme hakkına sahiptir’ ifadesi Beethoven’ın müziğinde anlamını bulur. O güne değin soyluların eğlencesi ve kulağa hoş gelen bir müzik olarak şekillenmiş Klasik Batı Müziği, Beethoven’la yeni bir yolculuğa çıkar. Daha düşünsel, daha anlamlı ve en önemlisi tüm insanlığı ilgilendiren duyguları barındıran evrensel bir dile dönüşür.
Beethoven’ın müziğinde yaşadığı çalkantılı dönemin izleri net olarak görülür. Fransız Devrimi gibi devirici ve kabul görmesi kolay değildir. Dinleyeni zorlayan, beklenmedik süprizlerin olduğu sarsıcı özellikler taşır. Dönemin müzik otoritelerinden eleştiriler alır. Ama Beethoven taviz vermez.
Gramophone dergisinde yer alan bir makalede orkestra şefi David Zinman Beethoven’ın müziğine dair şöyle der; “Beethoven yaşadığı çağın gürültüsünü, şiddetini ve şokunu anlattığı gibi insani duygularını en derin şekilde de ifade edebilmiştir. Onun senfonilerinde var olan tazelik, heyecan hala bizleri şaşırtma kapasitesine sahiptir. Bütün zaaflarıyla, zorluklar karşısındaki cesaretli yaklaşımı, sanatında tükenmek bilmeyen en iyiyi arayış mücadelesi ile Beethoven bütün zamanların dahisidir…”


Aydınlanma felsefesinin ve Fransız Devrimi’nin yarattığı politik iklim Beethoven’ın müziği ile paralel bir özellik gösterir. Fransız Devrimi, sınıfsal ayrışma, dini baskı ve ağır ekonomik bedeller altında ezilen halkın otoriteye başkaldırısıdır. Beethoven’ın müziği ise; o güne değin kabul görmüş müziksel formlara ve müziksel yapıya karşı yenilik içeren güçlü bir itirazı barındırır. Klasik Batı Müziği’nin beslendiği kaynaklardan uzaklaştırıp, tüm insanlığa seslenen bir özellik taşır. Haydn ve Mozart’ın etkisinin olduğu klasik gelenekten etkilenmiş olmakla birlikte yenilikçi ruhunu; hümanizm, özgürlük, erdem ve kardeşlik gibi kavramlardan alır.
Yine aynı makalede bir başka orkestra şefi Osmo Vanska ise şöyle der: “Beethoven’ın müziği, çok büyük ve güçlüdür. Büyük bir acıdan cenaze marşına, mutluluğun en saf halinden en coşkulu haline insanlığın bütün duygularını barındıran güçlü bir tasarımla bestelemiştir. Mozart ve Schubert’ten çok farklı olarak hayata daha iyimser bir bakış açısıyla bakar. Beethoven’ın umudu gerçektir. Bugün dünyanın 200 yıl öncesine göre daha iyimser bir bakışa ihtiyacı var. Onun müziğine her zaman ihtiyacımız var ve onun bu umudu hayatımızı değiştirebilir.”
Beethoven’ın bu umudu; kendisinden iki yüz yıl sonra Venezuela’da sokak çocuklarından oluşan Simon Bolivar Gençlik Orkestrası’ndaki çocukların da umudu olur. Bu orkestrayı yöneten ünlü orkestra şefi Gustavo Dudamel, kaydettikleri Beethoven’ın beşinci senfonisinin kayıt kitapçığında durumu şöyle ifade ediyor:
Beethoven ve Napolyon
Fransız Devrimi’nin idealleri ve kahramanı olarak gördüğü Napolyon Bonapart’ın zekası Beethoven’ı derinden etkiler ve müziğindeki motivasyon kaynaklarından biri olur. Beethoven’dan bir yaş büyük olan Korsika’lı Napolyon, genç yaşına rağmen askeri alandaki üstün zekası birçok savaşı kazanmasına neden olur.
İmparator Leopold, Beethoven’a sıcak bakmaz ve “Beethoven’ın müziğinde sanki devrimci birşeyler var” diye şüphelendiği söylenir.
Müziksel olarak senfonik müziğin yönünü değiştiren ve birçok bakımdan devrimci özellikler taşıyan üçüncü senfonisi Eroika’yı Fransız Devrimi’nin kazanımlarıyla özdeşleştirdiği Bonapart’a adar. Fakat Napolyon’un kendisini 1804’te imparator ilan etmesi ile büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Beethoven, Napolyon’un ismini eserin üzerinden büyük bir kızgınlıkla karalar ve şöyle der;
“O artık sıradan bir insandan farklı değil. Şimdi bütün insan haklarını ve hoş görüyü, sırf hırsları yüzünden ayaklar altına alacak. Kendisini herkesin üstünde görüp bir diktatör olacak.”
Beethoven’ın eserleri incelendiğinde; müzikteki kuralları zorlama cesareti, yenilik arayışındaki kararlılığı, eserlerini en üst boyuta taşımadaki yetkinliği ve insanlığa vermek istediği umut ışığı çok net görülür.
Müzik yazarları, Beethoven’ın üçüncü (Eroika), beşinci ve dokuzuncu senfonilerini dünyayı gerçekçi bir şekilde algılayışta başı çeken önemli eserler olarak değerlendirirler.
Beethoven, o dönem için hiçbir bestecide olmayan bir anlatımla ve uyarıcı nitelikteki eserleriyle farklılığını hissettirir. Beşinci Senfoni’nin girişindeki ölümsüz ilk dört nota, bize kaderin kapımızda olduğunu ve kapımızı kırarcasına çalmakta olduğunu anlatır. Klasik Batı Müziği’ni takip etmeyen insanlara bile ulaşacak kadar güçlüdür. Bu dört nota, İkinci Dünya Savaşı’nda faşizme karşı direnişin de sembolü olur. Senfoninin umuda açılacak son bölümüyle; “kader kapımızı çalabilir, talihsizliklerle karşılaşabiliriz ama umudumuzu yitirmeden mücadele etmemiz gerektiği” mesajı verilir.