Bekledikleri

Şu yaşa gelip de kitap yayımlama kolaylığına azçok ulaşmış olmasam dergi yazarlığı bana çekici gelebilir. Artık bazı belli siyasal engeller dışında kitap yayımlama rahatlığımız vardır. Uzun yıllar boyunca okurunuzu yavaş yavaş oluşturuyorsunuz. Üç günün içinde büyük yazar olup üç yılın içinde unutulup gitmek gibi anlamsız serüvenler bize göre olmadığı için biz okurumuzu iğneyle kuyu kazar gibi ağır ağır oluşturduk. Bir vuruşta üç yüz bin satmaz kitaplarımız. Satmaz ve satmamalıdır. Birkaç bin satış bizler için iyidir. İnsana saygısı olan aklı başında yayımcı da o bir defalık çok satan kitapları değil az az ama sürekli satan kitapları yeğler. Her neyse. Belli bir yaşa geldiğiniz zaman bir takım söz söyleme ve davranışta bulunma ayrıcalıkları elde ediyorsunuz. İhtiyarın ne yapacağı ne diyeceği bilinmez duygusallığından yararlanmak da diyebiliriz belki buna. Ama bana sorarsanız emeğe saygıyla ilgilidir.

Bu emeğe saygı dediğimiz şey de öyle her yerde geçerli bir insanlık durumu değildir. Bir dergi sorumlusu sizden yazı mı istedi. Onunla sıkı pazarlık yapacaksınız. Aman diyeceksiniz, yazımın virgülüne bile dokunma. Dokunmam diyecektir. Yayımlanınca göreceksiniz ki dokunulmadık yeri kalmamış yazınızın. Yazım kılavuzu denen o soyu belirsiz kitaplardan birini eline geçirmiş olan bir müptedi yetmiş yaşını geçmiş adama ayıp olur demeden yazınızın altından girip üstünden çıkacaktır. O zaman da size bir daha o dergiye yazı vermemek düşer. İkinci defa söz aldığınızda söz tutulacak mı? Hayır. O yüzden siz siz olun, emeğinize saygınız varsa ne yaptığı belirsiz kimselerin dergilerine yazı vermeyin. Ama derseniz ki benim için değişmez, ben noktalara virgüllere aldırmam, o zaman verin gitsin. O zaman birileri yazınızı işaretlerle ve özellikle de noktalı virgüllerle dolduracaktır. Cahillikle noktalı virgül arasında gizil bir ilişki vardır. Adam çok beklemez, özneden sonra ne demekse noktalı virgülü yapıştırıp rahatlayıverir. Şöyle: “Bizler; bu işi sonuna kadar götüreceğiz.” Bu kadarı da yetmez. Adam noktalı virgülü iki nokta yerine de kullanacaktır. Şöyle: “Eğitimde dikkat edilmesi gereken iki şey vardır; özveri ve çaba.” Çünkü ona ilkokulda öyle öğretmişlerdir, aman yavrum demişlerdir, iki noktadan sonra yapıştır büyük harfi. Beyimiz iki nokta kullansa o cümleyi şöyle yazmak zorunda kalacaktır: “Eğitimde dikkat edilmesi geren iki şey vardır: Özveri ve çaba.” Bana ne, nasıl yazarlarsa yazsınlar, umurumda mı benim! Ama yazılarım ve kitaplarım benim haberim olmadan sinsice noktalarla virgüllerle daha çok da noktalı virgüllerle donatıldığı zaman birilerini öldürecek duruma geliyorum. Bunun bizim sözlüğümüzde karşılığı burada yazamayacağım kadar ağırdır. Neylersiniz ki cahilliğin diz boyu yeşerdiği ve her gün daha da serpildiği bir toplumda bu gibi durumlarla yüzyüze gelmek işten bile değildir.

Dergi yazarlığını hemen hemen bıraktım. Kitap yazarlığından vazgeçmem de sözkonusu olabilir. Zaten ne yalan söyleyeyim eskisi kadar istekli çalışıyor değilim. Dergi yazarlığını neden mi bıraktım. Dergici bey sizin kim olduğunuzu ve nasıl biri olduğunuzu bile bile sizden yazı istiyor. Yazıyı gönderiyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki yazıyı en arkada bir yerlere atmışlar, değil size teşekkür etmek adınızı bile anmıyorlar. Yazınız adamların siyasetine ters düştü demek ki. Toplumcu dünya görüşüne sıkı sıkıya bağlı görünüp sermayeyle seksek oynayan bir dergide sizin yazınız da uyumsuzu oynamaktadır. Arkadaş sen istedin yazıyı. Ben kendiliğimden göndermiş olsam elbette adamı kıramadık koyduk gösterisi yapabilirsin. Ya da koymazsın olur biter. O durumda bana şunu demen gerekirdi ve deseydin kesinlikle gücenmezdim: “Biz senden yazı istedik ama senin gönderdiğin bu yazı bizim siyasetimize pek uymuyor. Bunu koyamadığımız için ne olur bize gücenme. Başka yazılarını bekliyoruz. Hadi öptüm bye bye.” Oysa sen ne yapıyorsun? Aklın sıra beni cezalandırmaya kalkıyorsun. Bu olmaz işte.

Bazen ne kadar yorgun ve yalnız duyurum kendimi dostlar bilir misiniz? Yorgunluk tek başına çekiliyor. Dinlenirim geçer diyorsunuz. Hem geçmese ne olur, gelmişim şu yaşıma. Yalnızlık yıllardır pek güzel alıştığımız ama alışa alışa bir türlü alışamadığımız tek şey. Ona da şöyle böyle katlanıyoruz. İkisi bir araya geldiği zaman pek yaman bir şey çıkıyor ortaya. İnsanlardan iyiden iyiye kaçıyorum. Ne olursa olsun birilerini kırmak istemiyorum. Birilerine şöyle bir şeyler söylersem üzülebilirim sonra: “Birader sen yıllarca bağsız koşulsuz hizmet ettiğin düzenden yakınıyorsun, buna hakkın var mı? Sen ki korkaklığınla ya da başka bir nedenle iki nokta yerine yıllardır noktalı virgül kullanma alışkanlığını bile bırakamamışsın.” Daha az yazmak ve daha çok okumak. Biraz uzaklaşmak bu ne yaptığını bilmeyenler dünyasından. Zaten dergiler eskinin dergileri değil: iple çekerdik aybaşlarını, falanca dergi çıksa da okusak diye. Sizi bilmem ama ben bugün böyle duygular içinde değilim.

644090cookie-checkBekledikleri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.