Bilgisayar kullanmak

Biz eskiler bilgisayardan yeterince yararlanamıyoruz. Çocukluğu ve gençliği üç düğmeli radyoyla geçmiş olanların makine korkusunu gençlerimiz kolay kolay anlayamazlar. Ya bir yerini bozarsak kaygısı elimizi kolumuzu bağlıyor. Bilgisayar görünce titremeye başlayanlarımız var. Kullanamadım başkasına verdim diyenlere rasladım. Bilgisayar korkusu başka aletlerle ilgili korkulardan daha köklü, çünkü bilgisayar o aletlere göre daha karmaşık. Ben de bilgisayardan korkanlardandım. Artık bir bilgisayar almalısın diyenlere olmaz diyordum. Olmaz, ben elektrikli daktilomdan ayrılamam. Oysa elektrikli ya da elektriksiz, daktilo dönemi artık bitmişti. Şeridini bulsan silgisini bulamıyorsun. Bir gün daktilomu onarıma götürdüm. Adam yüzüme garip garip baktı. Beyamca sen salak mısın yoksa bu işin altında başka bir şey mi var demek istiyordu. Adam gerçekten garip bir durumda olduğumu düşünüp biraz da kaba davranınca ağzının payını aldı. Ama o zaman anladım ki daktiloların da bizlerin de vaktimiz çoktan geçmiş. Zamana ayak uydurmak zorundaydık. Dostlarım, onu baştan beri alttan alta seziyordum da işime gelmiyordu. İnsan bazen gerçekleri oyuna getirebileceğini sanıyor.

Bizim rahmetli yeltenmese ben gene oralı olmayacaktım. Daktilo onarıcısını nerden bulacaksınız bir zaman sonra? Yıllar önce şöyle ufacık bir şey satın aldık bilgisayar diye. Zamanla sorun üstüne sorun çıkardı. Değiştirdik başkasını aldık, onu bıraktık öbürünü aldık derken kafamız çok yatmasa da elimiz epeyce alıştı bu garip alete. Ondan beri ben bilgisayarsız yapamıyorum. Bu yaşta bir adam bilgisayarla ne kadar içli dışlı olabilirse. Bilgisayar benim için gene de gelişmiş bir daktilodur. Zaten benim işim daktiloyla. Daktiloda bir yazıyı yazarsın, araya bir şey eklemek zorunda kaldın mı yapacağın tek şey kağıdı yırtıp yazıyı baştan yazmaktır. Ya da kıyısına elle çıkıntı yapacaksın ki benim gibi biraz da biçime düşkün bir adam için böyle bir şey olası değil. Düşünebiliyor musunuz, bir dergiye yazı götürmüşüm, yazının orasında burasında elyazısıyla çıkıntılar var.

Bir konuyu araştırmam sözkonusu olunca en başta yakınlarım bana bilgisayarda arasana derler. Alışmamışım, bu bir. İkincisi ciddi bir konuyla ilgili olarak bilgisayarda bilgiler bulabilmenin kolay olmayacağını biliyorum. Nereden mi biliyorum? Öğretmenliğimin son yıllarındaki öğrenci ödevlerinden biliyorum. “Kızım sen ölüye müteveffa, gelişmeye terakki, girişimciye müteşebbis demeyi nerden öğrendin?” Kızımızın yüzünden ince bir kırmızılık dalgası geçer. Neyse gençtir, bir cahillik yapmıştır, kırılmasın dersiniz. İnternetteki bilgileri hiç mi kullanmıyorum? Kullanıyorum elbette. Geçenlerde bir portakallı kurabiye tarifi aldım bilgisayardan, iyi de etmişim, sonuç ağzınıza yaraşır oldu. İlk denemede başarı yüzde yüz. Bir gün size de portakallı kurabiye yapmak isterim. İkinci denemenin çok başarılı olmayışı unu çok koymuş olmamla ilgilidir. Aldığı kadar un deyip çıkıyorlar. Ne demek aldığı kadar un, sen ne kadar un gerekiyorsa söylesene…

Yani değerli dostlarım, teknolojinin getirdiği yeniliklerden yararlanmanın yollarını aramalıyız ne yapıp yapıp. Makine korkusunu atmadan bu yararlanma işini sonuna kadar götürmek olası değil. Bu işler gözde çok da büyütülecek işler değil. Bir kere öğrendin mi her seferinde aynısını yapıyorsun, öyleyse zahmet et de şunu bir öğreniver. Birkaç yıl önce satın aldığım cep telefonum bozulacak diye ödüm kopuyor. Ben o parmakla döndürülen ve bulaşık ve çamaşır yıkamanın dışında her işi yaparım gibi duran telefonlardan ürküyorum. Kullanabilirsin diyorlar, hiç sanmıyorum. Kafayı yatırsam elbette öğrenirim ama gene de dünyaya gelişimizden bu yana içimize işlemiş olan alet korkusu benim gene yakamı bırakmaz.

Teknoloji denilen güler yüzlü canavar bize her gün yenilikler sunuyor, yaşamımıza istemediğimiz kadar değişiklik getiriyor. İyi ama bu teknoloji de sizce biraz çok olmuyor mu? Biz daha şu yeniliğe alışmadan bir başka yenilikle yüzyüze geliyoruz. Teknolojinin yaratıcıları belli ki biraz da insanların zayıflıklarını göz önünde tutarak çalışmalarını yürütüyorlar. Bütün sokaklar otomobil adı altında yürüyen tenekelerle doldu. Kiminin burnu küt kiminin arkası kalkık, kimi sıvı gazla kimi benzinle kimi mazotla gidiyor, bakıyorsunuz paraya boğulmuş bir “sanatçı”nın yedi tane otomobili var, kimi bir ev parasına kimi bir gökdelen parasına. Ben bu gibi işleri iyi ki pek beceremiyorum. İşi gücü bırakıp, felsefeyi ve edebiyatı bırakıp teknolojiye ayak uyduracağım diye yırtınmak var mıydı?

644950cookie-checkBilgisayar kullanmak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.