Bir gazete de canlı bir varlıktır. Soluk alıp verir. Kişiliği vardır. Krizlerden, eleştirilerden etkilenir. Doğduğunda emekleme devresi geçirir, genç olur, yaşlanır… Ve ölür…
Bir gazetenin ölümü bana hep hüzün verir. Çalışanları düşünürüm. Herşeye rağmen yaşaması gerektiğini savunurum. Bizim Londra’daki bedava toplum gazetelerini tezgah altına atan, yağmur altında bırakan bakkallarla tartışırım.
Bir çok gazetenin doğumununa tanık oldum. Bir insan doğumu gibi keyiflidir. Tanıdığım hatta elimde doğmuş gazetelerin ölümü ise çok üzücüdür. Geçen pazar günü İngiltere’nin bulvar gazetesi News of the World yaşama gözlerini kapattı…
News of the World, öldürülen bir kızın kayıp telefonundaki mesajları çalmakla suçlanınca İngiliz medyasında büyük kriz yaşanmıştı. 168 yaşındaki bu bulvar gazetesi, çarpıcı bir manşet bulmak amacıyla, 7.7.2005 tarihinde Londra’da toplu taşıma araçlarını hedef alan eşgüdümlü saldırılarda ölenlerin yakınlarının telefonlarını da dinlemekle suçlandı. Gazetenin cep telefonlarını özel detektiflere para vererek dinlettiği iddia edilmişti.
Pazar günü kapanan Rupert Murdoch’un bu renkli gazetesinde pek çok gazeteci kriz ortamında işsizler ordusuna katıldı.
Murdoch, Türkiye’nin Aydın Doğan’ı denilebilir belki… Avusturalya kökenli olmasına karşın ABD ve İngiltere’de medya devi… Forbes’e göre dünyanın en etkili 13’ncü ismi…
Murdoch yıllar boyunca ABD’de olduğu gibi İngiliz medyası ve siyasi hayatı üzerinde büyük söz sahibi. Observer’e göre bu nüfuz geçen hafta ilk kez sekteye uğradı… Observer yazarı Henry Porter’a göre de otuz yılı aşkın bir süre boyunca kimse siyasetin Rupert Murdoch tarafından kendi çıkarları için istismar edilmesini sorgulamaya cesaret edemedi…
Lordlar Kamarası’nın İşçi Partili üyesi David Puttnam da siyasi taktikler uygulayan bir medya grubunun hegemonyasıyla demokrasinin zarar gördüğünü öne sürerek Murdoch’un bu amiral gemisinin piyasadan çekilmek zorunda kalmasını “Önümüze çıkan bu fırsatı özgür ve çoğulcu bir medya ortamı yaratmak için değerlendirmeliyiz” diye yorumladı… (Bana göre bu yorum işin aslını anlatıyor.)
The Sunday Telegraph ise önde gelen politikacılarının Murdoch’la ilişkisini değerlendirirken bu Avustralyalı medya baronunun eski başbakan Tony Blair ile kanka olduğunu fakat koltuğun Gordon Brown’a geçmesiyle işlerin değiştiğini öne sürdü. (Haliyle Blair dostluğu muhafazakarları da kızdırmış olmalı)
Murdoch’u savunanlar da vardı tabii. ‘Murdoch İmparatorluğu’nun’ parçası olan Sunday Times ise başyazısında, ‘cadı avcılarından sakının’ değerlendirmesiyle patronunu ve çatı holdingi Mews International grubunu savundu…
Bulvar gazetesi News of the World’ün karıştığı skandal, News Corporation’ın İngiltere’de genişleme planlarını da tehlikeye soktu.
News of the World’un kapatılması Murdoch için “End of The World” değil. Bu vahşi kapitalizmin vahşi temsilcisini asıl kaygılandıranın su yüzüne çıkan imajı nedeniyle BSkyB’yi satın alma işine çomak sokulması olduğunu sanıyorum…
News Corporation şu anda yüzde 39’una sahip olduğu, ülkenin en büyük dijital yayın platformu BSkyB’nin hisselerinin tamamını satın almak istiyor. Buna izin verilmesi durumunda, grup İngiltere’de tüm medya kuruluşlarını gelir açısından gölgede bırakan bir dev haline gelecek.
Basın özgürlüğünün önündeki en önemli engel hükümetler ve siyasiler olduğu düşünülür ve genellikle medya baronlarının payı unutulur. İngiltere’de Rupert Murdoch mercek altına alınmaya başladı…
Saçlarını bu sektörde ağartan bir gazeteci olarak basın özgürlüğü için Türkiye’de Aydın Doğan’a, İngiltere’de de Murdoch’a dur demek gerektiğini düşünüyorum…