fikir birliğine varılamayan efsanesi hakkında bir yığın yazı, yorum ve fotoğraf gazete sayfalarını süslemeye başladı. Geçtiğimiz yılbaşı haftasında buna bir de TBMM’nin Noel Baba’nın çalınan kemiklerinin iade edilmesi için girişim başlatması eklenmişti. Aytunç Altındal’ın danışmanlığında yapılacağı belirtilen girişimin öncülüğünü ise Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı AKP Antalya milletvekili Mehmet Dülger’in yapacağı duyurulmuştu. Dülger, gazetelere de yansıyan konuyla ilgili demecinde; Antalya Milletvekili olduğu için konuya hassas yaklaştığını, Demreli olan Noel Babanın kemiklerinin memleketinden uzakta olduğunu, geri getirmek için ne gerekiyorsa yapacaklarını dile getiriyordu.
Meclis’in geçen yıl başlattığı girişimler sonuç vermemiş olacak ki, bu yıl da yine yılbaşı haftasında aynı tartışmalar gündeme geldi. Bu kez de Noel Baba Vakfı Başkanı Muammer Karabulut, geçtiğimiz günlerde gazetelere verdiği demeçte, Noel Baba’nın kemiklerini getirtmek için harekete geçtiklerini söylüyordu.
Her yılbaşında tekrarlanan Noel Baba tartışmaları iki ayrı koldan ilerliyor. Bir tarafta Noel Baba’nın kimliği ile ilgili olan tartışmalar yer alıyor. Onun, aslında Anadolulu mu yoksa İskandinav/ Kelt kültüründen mi geldiği sorununa cevap aranıyor. Ve aranan cevap yıllardır bir türlü bulunamıyor! Böylelikle, kapitalist mantığın törpülediği tüketimci ruhlara, “tarihsel bir vicdan yıkama-rahatlama fonu” yaratılıyor. Tartışmanın diğer boyutu ise, daha çok gazetelerimizin alışveriş ve hafta sonu ekleri aracılığı ile televizyonların aynı işlevi gören programlarında sürüyor. Bu alanda yürütülen tartışmaların ve yorumların hedef kitlesi malum; yılbaşı alışverişlerini patlatan, gözü dönmüş tüketici topluluğu ..
Dünya üzerinde muhtelif memleketlerde bol miktarda Noel Baba ve Noel Baba kültünü çağrıştıran figür bulunuyor. Bu bolluktan bizim topraklarımızda nasibini almış elbette. Öyle almış ki, 1980’lerin ortalarına doğru başlatılan “Noel Baba Türk’tür” tartışmaları ülke genelinde bazılarını heyecanlandırmakla birlikte, Noel Baba’nın Türk’lüğü ile ilgili her hangi bir kanıt bulunamamıştı. İddiaların muhtelif olmalarının yanında, içlerinde en ilginç olanı, Noel Baba’nın “Oğuz Boyu’ndan” geldiği idi. Araştırmacı Giray Ercenk, bu konuyu ‘Damdaki Deve Sürüsü’ adlı kitabında şöyle anlatıyor: “… Birileri çıktı ve Noel Baba olarak bilinen Saint Nicholaus’un Türk soylu, Oruz (Oğuz) boyunun Bakrat Klanı’ndan geldiğini, Hristiyanlığı kabul ederek Samsun’un Çarşamba, Ordu’nun Perşembe ilçeleri arasına yerleşen bir ailenin son çocuğu olduğunu, aslı adının da “Sarı Saltuk” olduğunu, hatta babasının Hristiyan olmadan önce Şaman olduğunu söyleyiverdi…” Giray Ercenk, bu tartışmaların, bölgede faaliyet gösteren turizm acentalarının Demre’de (Kale) Noel Baba’yı anma törenleri düzenlemesiyle,Noel Baba’nın doğduğu yer olan Patara’da Fahri Işık başkanlığında yapılan arkeolojik kazıların aynı zaman dilimine denk gelmesinin altını çiziyor.
Kült-tapım ve iktidar olgusunun, ticarete dönüşerek yaygınlık kazanmasının bilinen en eski tarihsel örneklerinde biri olan Noel Baba Kültünün günümüz kapitalist mantığı ile harmanlanarak, ticari dolaşıma sunulmasıyla, çılgın bir tüketim kültürünün fitilini ateşledi. Bu günkü Noel Baba figürüne dönüşmesi ise, yarı mitsel figürlerin, ölümlü- ölümsüz, halk- iktidar olguları arasında yumuşak geçişler yapmaya ve tüketim rüyasını anlamlandırmak için, buna elverişli malzemeleri bulup çıkartan sektörlerin eliyle oldu. Yardımseverlik, koruyuculuk, aşkı için ölümü göze almak ve insanların mutluluğu için kendini feda etmek gibi erdemlerin çerçevesini çizdiği ‘masalsı’ kahramanlar, orta sınıf Amerikalıları mutlu kılarken, bu kahramanların betimlemelerinin süslediği ürünler üst sınıf tasarımcıların kasalarını dolduruyordu. Tıpkı, Aziz Valentin ve diğerlerinde olduğu gibi.
1800’lerin sonlarına doğru, Amerikalı çizer Thomas Nast’ın “Harper’s Weekly” dergisi için çizdiği resimlerin ve 1900’lerin başlarında Coca-Cola reklamları için tasarlanan Noel Baba çizimlerinin sonucu, bu günkü şirin(!) görünümüne kavuşturulan Noel Baba, dönemin kapitalist ruhuna koşut olarak işine yarayan her şeyi ortaya çıkarıp pazarlama konusunda uzman olan sektörlerin elinde her kılığa sokuldu. Başta hediyelik eşya sektörü olmak üzere; turizm, içecek, tekstil, oyuncak,kırtasiye, yiyecek ve hatta seks ürünleri satan mağazalara kadar, onlarca alanda tüketicinin ilgisini uyandıran mitsel-kapitalist bir ikona dönüştürülerek, Coca-Cola şişesinden sonra belki de yüzyılın en önemli tüketim ikonu halini aldı.
Antik Çağ’ın en önemli tapım ve kehanet merkezlerinden biri olan Patara, burada bulunan Apollon tapınağından dolayı, önemli bir inanç ve ticaret merkeziydi. Denizciler, uzun yolculuklara çıkmadan önce Apollon tapınağına adakta bulunup şans dilerlerken, Roma’nın üç yüz yıl yasakladığı Hristiyanlığı tanımasıyla beraber, bu eski kült şekil değiştirerek Aziz Nicholaus biçiminde yine Patara’da ortaya çıkıyordu. Daha doğrusu çıkarılıyordu. Eski inançlarının izini süren denizciler, Patara’lı Aziz’in Myra’da ki (Demre) yeni tapım merkezini bulmakta gecikmediler. Merkezi bir kilise örgütlenmesinin bulunmadığı bu zaman diliminde, antik inanç merkezlerinin bulunduğu bölgelerde kurulan yerel kiliseler cazibe merkezi idi. (Örneğin, Hristiyanlık öncesi önemli bir kült merkezi olan “Men Askaios” tapınağının bulunduğu Yalvaç’ta -Antik Psidia Antiocia- Hristiyanlığın ilk vaazı’nın verildiği kilise olduğu söylenen ve Efes’te Artemis Kültünün üzerine kurulan Meryem Ana kilisesi de aynı mantıkla açıklanabilir.) Her kilisenin kendi efsanesini yaratarak ayakta kalmaya çalıştığı dönemde, kendinden yardım istenen adakta bulunulan Apollon Kültü, bir anda; Aziz Nicholaus’a dönüşüverdi. Üstelik, TBMM’nin geri getirmek için uğraştığı kemikler de yine aynı denizciler tarafından Myra’dan çalınmıştı.
Kökeni Antik Çağ’a kadar uzanan bu Apollon, Noel Baba ve Denizciler metaforunu ve “inanç – ticaret” birlikteliğini somut olarak açıklayan bir çok arkeolojik bulguya rastlamak mümkün. En belirgin olanı ise, bu gün halen Demre’de müze olarak ziyaretçilerin akınına uğrayan Noel Baba Kilisesi’nin iç koridorlarında ziyaretçileri karşılayan bir yazıt. Yazıtta, üst tarafı haç biçiminde, aşağıya doğru iki yana açılarak bir denizci çapası şeklini alan belirgin bir figür bulunuyor. Yoksulların koruyucusu olduğuna inanılan bir kültün merkezinde bulunan ve Roma’nın hububat, kereste ve arenalarda gladyatörlerin önüne atılan canlı hayvanların bir bölümünün depolandığı siloların kalıntılarını, Demre’nin antik Çayağzı (Andriake) limanında hala görmek mümkün.
Sonuç olarak, TBMM’nin ya da Noel Baba Vakfı’nın başlattığı girişimlerle Noel Baba’nın kemikleri geri gelir mi bilinmez. Ama en azından bilinen bir şey var; antik çağdan bu yana bu topraklar üzerinde yaşayan halkların; Manisa Ovası’nda, Gediz Ovası’nda, Yalvaç’ın bozkırlarında, Likya ormanlarında, Güzel Atlar Ülkesi’nde ve bütün Anadolu coğrafyasında, tapınakların ve kiliselerin kurulduğu kentlerin kıyısında köleleştirilerek yaşayan halklarla bu gün aynı coğrafyayı paylaşan insanlar, modern çağın tüketim katedrallerinde köleleştiriliyor…
Noel Baba’nın kemikleriyle, külleriyle, Ren tütsüleriyle terbiye edilen tüketim “sarasına” tutulmuş insanları; kapitalizm yakalıyor, markalar pişiriyor, Noel Baba servis yapıyor…
Yusuf Yavuz – [email protected]