Boş kavgalar

Karşıtlıklar uzun kulaklılarla uzun burunlular arasındaki kavgaya dönüştü mü yaşam tatsızlaşmaya başlar. Aklı olan bu döngünün içine düşmemeyi bilecektir. Fikrin olmadığı yerde kısır çekişme vardır. İnsanlar şunu hemen hiç düşünmezler: durmadan yenik düşmelerimiz düşmanın gücünden çok bizim güçsüzlüğümüz yüzündendir. Kırk yıl tembel tembel aynı sakızı çiğneyeceksin, bir gün elin zavallısı, güçsüzü, bir şey bilmezi gelip seni tahtından indirecek. Kendi dışında bir suçlu arayacaksın, birilerini bilir bilmez suçlu sayacaksın, ama asıl sorunun senden kaynaklandığını görmeyeceksin. Sonunda yenikliği bir takım olmayan nedenlere bağlayacaksın. Bu toplumun insanları, bu arada aydınları ya da aydın geçinenleri bilinç yetmezliğinden mustariptirler. Kendilerini kolayından başkalarının başarısızlıkları üzerinden savunurlar. Kendi başarısızlıklarını görmeleri olası değildir. Başarısız oldukları duygusunu yaşamak onlara ölüm gibi gelir. Bu yüzden savunmalarını “düşman kavi tali zebun” formülü üzerinden yapmaya eğilimlidirler. Örneğin ortada bir tartışma konusu vardır, diyelim bir masada “felsefe” tartışılmaktadır. Felsefenin birinci sorumluları bile felsefe nedir sorusunu tartışabilecek durumda olmayınca sıradan insanlar felsefeyi nasıl tartışacaklar? Tartışanların felsefeyle ilgili bilgileri tarihsellikle ilgili olmadığı, tarihselliğin uzağından yakınından geçmediği gibi boş içeriklerle dolu olduğu için tartışma kısa zamanda kavgaya dönüşür. Bunu bilgi eksikliğinden ötürü cinayete kadar götürebilir birileri. Çünkü cahillik hem üstü örtülmesi ya da bilgelik gibi gösterilmesi gereken şeydir hem çok etkili bir savunma ve saldırı silahıdır. Bu gibi durumlarda ben güler geçerim, tartışmayı uzatmam. Ne olur? Boş bilgilerle bomboş yargılar ortaya konulmuş olur.
Bilmediğimiz şeyi ölesiye savunuruz da iş az da olsa bildiğimiz şeyi savunmaya gelince durur kalırız. Aman, birilerini ürkütüp başımızı belaya sokmayalım. Bu işin çirkin yanıdır. Bu yüzden bu ülkede cahillik ne kadar saldırgansa bilgelik o kadar suskundur. Öte yandan, anlamayana ne yapabilirsiniz ki! Anlamadığını anladığınız anda susmalısınız. Bana kalırsa bu konuda Sokrates’in sabrına gerek yoktur. O denliye densize aynı değeri verip, daha doğrusu tek tek insanlara değil tüm yurttaşlarına değer verip nice sabır göstermiş bir bilgeydi. Ben filozof ya da bilge olmadığım için böyle bir yükümlülüğün içinde duymam kendimi. Bir şey öğrenmek istemeyen ve boşluğunu boş sözlerle kapamaya kalkan öğrenciyi de kendi haline bırakırdım öğretmenliğimde. İnsanın kafası yetersizse uzun kulaklılar ve uzun burunlular kavgası kaçınılmaz olacaktır. Öğrenme gereği duymadan bilenlerin durumu tam anlamında bir dramdır.
Eğitimin çökmesi bu dramın kendiliğinden etkinleşmesine, kendiliğinden yaygınlaşmasına yol açtı. Sofistlik yalnız felsefe alanında değil bütün alanlarda alabildiğine yayıldı. Kimse okumuyor, kimse bir şeyi araştırmıyor ama herkes biliyor. Uzmanlığın nedir kardeşim sorusunu soramadığımız gazete yazarları birileri için bir şeyleri ayakta tutabilmek adına bilinçlerimizi koşullamak isterken yalan yanlış görüşler üretiyorlar. Bireyler ve kurumlar ağırlıklarını yitirdikçe sorun daha da derinleşiyor. Yetersiz birileri sırf düzene yakınlıkları nedeniyle bir yerlere geliyorlar, başka birileri yeterli oldukları için bir yerlerden kovuluyorlar… Yeterli birileriyle iş yaptığınız zaman sıkıntılara düşebilirsiniz, tepkilerle karşılaşabilirsiniz. Olmaz böyle şey diyen insanlarla çalışmak kolay değildir. Oysa siz bir işi en iyi yapmanın değil de şunu bunu olmanın peşindesiniz. O zaman en yeteneksizlerle, en beceriksizlerle, en sallantılı kişiliklerle iş tutacaksınız. O zaman bataklığa doğru hep birlikte biraz daha ilerleyeceğiz. Çözümü kısa sürede sağlamasa da bir düşüncem var benim. O da kendini bilen kişilerin tümüyle gündelik tartışmaların dışına çıkarak açık açık fikir üretmeleridir. Korkmadan, kim ne der diye düşünmeden, başa gelecekleri sorun etmeden doğruyu araştıra araştıra ortaya koymaktan başka verimli bir yol olduğunu düşünemiyorum. Oh, bu yol çok uzun ve tehlikeli, bizim yıllarca bekleyecek sabrımız var mı diyeceksiniz. Bize kolayını göster. yüzyıllardır eliniz kolunuz bağlı tembel tembel beklediğinize göre beklemek diye bir sorunumuz olmamalı. Ne yapacaksınız, emek vermediğiniz zaman yaşam meyva vermiyor. Belki de hiçbir şeye emek vermeden armut ağacının altında ağzı açık beklemenin kolaylığına alışmış olmamızdandır bütün bu sıkıntılar? Fikir üretmekten başka çare yoktur dostlarım. Fikir üretirmiş gibi yapanların yerine gerçek anlamda düşünen insanlar gelmedikçe hiçbir sorunumuzu çözemeyiz.

643540cookie-checkBoş kavgalar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.