Bu da yazıysa

Söylemesi ayıp, gece kalkıp çalıştığım zaman canım pastalar, kurabiyeler, kazandibiler istiyor. Kahveyle birlikte ne güzel olur! Pasta yok, kazandibi de yok ama kurabiye iki adım ötemde. Kadıköy’e geçmişsem kurabiyeleri oradan alıyorum, yoksa bizim Ataköy beşinci kısımdan. Gerçekte tatlıyla pek aram yoktur. Gün boyu tatlı aramam. Benimki meyve tutkunluğudur. Gençliğimde şeker hastası olmaktan pek korkardım. İnsanın bir tatlıcıya girip üst üste iki porsiyon tatlı yiyememesi ne kötü! Yıllar önce çok dersim vardı, beni ezdiler de ezdiler. Akşam vakti okuldan titreyerek çıkardım. Doğru tatlıcıya. Önce şöyle bir cevizli baklava yerdim yani önce ağırbaşlı takılırdım. Sonra artık vişneli kaymaklı ekmek kadayıfı mı olur, dilberdudağı mı olur, hanımgöbeği mi… Bir zaman geldi ben de o şeker hastalığı denen illete tutuldum. Benim suçum. Ne yediğim belli ne yemediğim, kahvaltı yok, bir simit al ve koştur, çok zaman öğle yemeği hak getire. Akşamları doldur mideyi. Göbek oldu bu kadar.

Benim şekerim öyle büyük boyutlarda değil. Ben kendimi pek güzel denetlerim. Bir şey yasaksa ona elimi sürmem. Yıllardır içkim yok sigaram yok. O yüzden şekerim hem var hem yok gibi. Gene de yediğime dikkat etmek zorundayım. Şimdi tam vaktidir. İki buçuktan beri çalışıyorum. Şimdi dördü on geçiyor. Sabah ezanı az sonra okunacak. Kötü mü olurdu bu yazıya birazcık ara versem, bir kahve yapsam, yanına da bir tatlı uygulasam? Kadıköy’den aldığım halkalar neyime yetmiyor. Ayıptır söylemesi, o katır kutur tuzlu halkaları şekerpare niyetine, peynirtatlısı niyetine, kuru baklava niyetine kemiriyorum. Haklılar, bu kadar incesine bakma, ara sıra kaçamak yap diyorlar. Doğrusu bu benim içime sinmiyor, öyle yaparsam suç işleyecekmişim gibi bir duyguya düşüyorum. İnsanın boğazına söz geçirememesi ne kadar ayıp! Geçenlerde birini anlattılar. Adam yüksek şekerden hastaneye kaldırılıyor. Hastanede şekerini düşürüyorlar. Tam iyileşti çıkaralım bunu derken şeker yeniden yükseliyor. Meğer akıllım şeker nasıl olsa düşürüldü diye kimseye çaktırmadan çarşıya kaçar, tatlıları yer dönermiş. Ben böyle pisboğazlığa iyi bakamıyorum.

O yapay şekerlerden kullansana diyorlar. Aman, benden uzak olsun. Sıvı olanı iyi değildir, ağza acılık verir, toz olanından al dediler. Ondan aldım ve onunla bir güzel helva yaptım. Bakın siz de deneyin. Annelerimiz gibi kalıplı bakmayın dünyaya. Hep yeni şeyler denemekte sayısız yarar var. Neyi mi deneyeceksiniz? Siz öyle görmüşsünüzdür, ya un helvası yaparsınız ya irmik helvası, değil mi? Öyle yapmayın, unla irmiği yarı yarıya karıştırın, hatta unun yarısı da mısır unu olursa daha iyi olur. Özene bezene yaptığım helvayı çöpe attım. Yenir gibi değil. Bir lokma alıyorsunuz, oh ne güzel, ama lokmayı yuttuğunuz anda ağzınızda kötü bir acılık. Ben gene galetalarımı kemiririm dedim, bu yalancı şekerle uğraşacağıma.

Kendime kızıyor muyum? Biraz da kızıyorum. Genç yaşlarımda ve hele orta yaşlarımda yapıp ettiğime yiyip içtiğime dikkat etseydim şimdi tatlı da yiyordum, ekşi de tuzlu da. (Dayanamayıp az şekerlisinden bir tane kurabiye aldım şimdi, kahvemi de koydum.) Yemek içmek benim için o kadar önemli değil. Sözü yiyip içmekten açtığım için beni sakın obur biri sanmayın. Yemek içmek konusunu abartanlardan hep tedirgin olmuşumdur. Hele bir de kendilerine gurme’lik yakıştırıp ekranda durmadan tıkınan adamlardan iyice uzağım. Etler cızır cızır pişiyor, köfteler bir yanda pirzolalar bir yanda. Bu arada bilmeyene bildirmeler: sakın ha eti pişirirken şöyle şöyle yapmayın. İnsanların eti düşünde görebildiği bir toplumda önce yedi köfte, sonra sekiz pirzola götürüp ardından of öldüm diyerek ve mideyi okşayarak kocaman bir tabak tatlı yemek bana pek doğru bir iş gibi görünmüyor.

Yemek programları zengin mi zengin! Bir yanda kıymalı mantarlı börek kızarıyor, öbür yanda etler terbiye ediliyor, daha öbür yanda kaymaklı kabak tatlısı yapılırken ayrıca bir tepsiye de kadayıf seriliyor. Acımasızlık değil mi bu? Sen de kazan sen de yap sen de ye rahatlığında olamadık biz. Çok ciddi dostlarım beni zaman zaman eleştirmişlerdir: sokakta bir şeyler yiye yiye yürümek, hele hele çatır çutur elma yemek doğru mu? Ben sizler gibi oturaklı insan olmayı düşünmedim ki hiç. Ben sokakta ya simit yerim ya elma yerim, ama elimde insanların isteyip de ulaşamayacağı bir şeyi yiye yiye gitmek bir yana, onu açıkta götürmem bile. Zaten insanların ulaşamayacağı şeyleri evime kırk yılda bir getiririm. Ona ne kendimi alıştırırım ne de çocuklarımı. Yedi sekiz yılda bir, bir kaçamak yapılmaz mı? Koca bir kefal tütsüsünü koltuğunuzun altına kıstırmış gidiyorsunuz. Doğrusu bunu da hak görüyorum kendime. Boğazından beş kuruş haram para geçmemiş biri olarak. (Bir kurabiye daha?)

642690cookie-checkBu da yazıysa

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.