Bu halk propaganda bekçisi mi

HURAFE ÇAĞINDA AKILLI TAHTA PROJESİ
Başbakan Erdoğan, ‘benim Fatma’mın Helga’dan neyi eksik’ sözleriyle gönülleri okşayıp bundan böyle ‘akıllı tahta’ ile eğitim yapılacağını söyleyedursun, içinden geçtiğimiz zaman diliminin en belirgin yanı akıl dışılığa övgü düzmenin yaygınlaştığı ‘hurafe çağı’ olması. Tahtanın akıllı olması çağın hurafe bulamacına bulanmasını engellemiyor.

11.11.11. ÇILGINLIĞINA DEVLET DE KATILDI
Öyle ki, tüm dünyayı kasıp kavuran ’11.11.11.’ çılgınlığı sonun da devletin kurumlarına da bulaştı. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun günler öncesinden duyurduğu ’11.11.11’de 111 dev projenin açılışı’ töreni, 11 Kasım 2011’de Başbakan Erdoğan’ın katılımıyla Ankara Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştirildi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, (Çevre ve Orman Bakanlığı) geçtiğimiz yıl da ’10.10. 2010’ tarihinde ‘110’ tesisin toplu açılışını yapmış.

BAŞBAKAN’IN ‘UĞURLU’ ELLERİ
48’i özel sektör tarafından tamamlanan HES projesinden oluşan ve aralarında sulama göletleri ve meteoroloji istasyonlarıyla mesire alanları bulunan 111 kalem yatırımın toplu açılışına çok sayıda bakan da katıldı. Bursa, Çanakkale, Çorum, Edirne, Karaman, Konya ve Adıyaman ile yapılan canlı bağlantılarla gerçekleştirilen açılış töreninde konuşan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, yatırımların niteliklerini sıraladıktan sonra “Bugün çok mutlu bir gün. Ülkemizin dört bir tarafında Başbakanımızın uğurlu elleriyle 111 adet tesisi hizmete alıyoruz” diye konuştu.

OLTAYA YAKALANMIŞ BALIĞIN YEME İHTİYACI OLUR MU
Bakan Eroğlu’nun deyimiyle Başbakan’ın ‘uğurlu’ elleriyle hizmete açılan HES’lerin kaçının yabancı ortaklı olduğunu bilmiyoruz ancak görünen o ki devletin bütün aygıtlarını ve güdümlü medyayı propaganda aracı olarak büyük bir başarıyla kullanan AKP hükümeti, ’11.11.11.’ çılgınlığı dahil her türlü akıl dışılığı kitleleri etkilemek için kullanmaktan çekinmiyor. Çünkü oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı olmadığını çok iyi biliyorlar.

PROPAGANDA BEKÇİSİNE DÖNÜŞEN HALK
Başbakan Erdoğan her fırsatta Allah’ın suyunu paraya çevirdiklerini ve ‘Su akar Türk bakar’ lafını, ‘Su Akar Türk yapar’a dönüştürdüklerini söylüyor. Ancak uygulama hiç de öyle olmuyor. İdeolojik söylemle üzeri örtülen yağmanın gösterdiği gerçek çok acı; Türkiye’nin suları, madenleri ve diğer varsıllıkları ya yabancı ya da yabancı ortaklı şirketler tarafından işletiliyor. ‘Zengin kaynakların yoksul bekçisi mi olalım’ propagandasına maruz kalmış insanların görmediği gerçeğin uygulamaları hayata geçtikçe, yoksul bekçi bile olunamayacağı ortaya çıkıyor. Bunun adı olsa olsa propaganda bekçiliği!

TOROSLAR’IN TAŞLARI ÇİN’E GİDECEK
Isparta- Sütçüler’in Kasımlar kasabasındayız. Torosların büyüleyici dağlarıyla çevrili kasabanın kahvesinde sadece köyün yaşlıları kalmış. Büyük çoğunluğu 65 aylığıyla geçiniyor. Huzurevi gibi bir kasaba. Kahve birden hareketleniyor. Mühendis olduğunu öğrendiğimiz genç bir Nepalli yarım yamalak Türkçe’siyle kahvedekilerle sohbete başlıyor. Önce bu dağları gezmeye gelmiş bir gezgin sanıyoruz Nepalliyi ama çok geçmeden yanındaki Türklerden öğreniyoruz gerçeği. Nepalli genç mühendis İngiltere’de eğitim almış bir tüccar. “Bu dağlarda ne arıyorsunuz?” diye soruyoruz, “ben pazarlama işinden sorumluyum” diyor. Çok geçmeden diğer ayrıntıları da öğreniyoruz. Kasımlar’a komşu köy olan İbişler’in karşı yamacındaki ‘Gâvur İni’ bölgesindeki dağlık alanda 100 hektarlık araziyi kiralayan Ankara merkezli bir şirket, buradan çıkaracağı inşaat kaplama taşlarını Çin’e satacak. Şirket çalışanları Kasımlar’a bakkala gelmişler. Nepalli pazarlamacı Çinli firmalar için Toroslar’da taş seçiyor. Firmanın Türk çalışanına buradan çıkarılacak taşların işlenmemiş ham madde olarak Çin’e kaç paraya satılacağını soruyoruz, “10 liraya sattığımız taşı Çinliler işleyip Avrupa’ya 30 liraya satıyorlar” diyor.

TOROSLARDAKİ NEPALLİ PAZARLAMACI: DEMİR TÜRKOĞLU
Nepalli pazarlamacıya adını sorduğumuzda aldığımız yanıt ise işin hangi noktalara uzandığını gösteriyor. Gerçek adını söylemekten çekinen Nepalli pazarlamacı, Türkiye’de çalışmaya başlayınca adını ‘Demir Türkoğlu’ olarak değiştirdiğini söylüyor. Demir Türkoğlu…
Küresel yağma çağında Türkiye’nin madenlerini Çin’e satmak için bundan daha güzel bir ad bulunamazdı. Kapitalizm asla zar atmıyor. Halkla ilişkiler yönteminin en vahşisini uyguluyor. Demir Türkoğlu’na ülkesi Nepal’in dağlarında da böylesine hoyratça bir madencilik yapılıp yapılmadığını soruyoruz, “bizim ülkede madenleri işleyecek yeterli teknoloji yok” diyor.

TÜRKLER HALA BAKIYOR!
Kasımlar’ı ve İbişler köyünü de içinde barındıran vadi, Yukarı Köprüçay Havzası olarak biliniyor. Çok sayıdaki köyde yaşayan insanıyla, doğasıyla ve kültürüyle Türkiye’nin saklı cennetlerinden biri. Ancak bir yandan bölgeye yapılacak baraj projeleri bir yandan da taş ocaklarıyla daha çok kazanç uğruna vadi hallaç pamuğu gibi atılacak. Peki bu kimin kazancı? Başbakan’a, bakanlara sorarsanız Türkiye’nin kazancı. Ancak vadilerde olup bitenler karşısında Türkler hala bakmaya devam ediyor. Yapanlar, kazananlar hep başkaları. Sonuçlarına katlananlar ise olup bitenlere hala ‘bakmayı’ sürdüren Türkler oluyor.

SULAR YUNANİSTAN’A AKIYOR!
Başbakan ve bakanlarının her fırsatta ‘enerjide dışa bağımlıyız, tezek mi yakalım’ diye savundukları, yaşam alanlarını alt üst eden, insanları doğdukları topraklardan göçe zorlayan HES şirketleri ürettikleri enerjiyi yurt dışına satmaya başladı bile. Sular boşa akıyor ama enerjiyi Yunanistan’a satıyorlar. Zengin madenlerin yoksul bekçisiyiz ama taşlarımızı bile Avrupa’ya Çinliler işleyip satıyor!

BAŞBAKAN GELECEĞİ NASIL GÖRÜYOR
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın organize ettiği 111 yatırımın açılışında konuşan Başbakan Erdoğan, terörden başlayıp, ekonomiden çıktığı konuşmasında yine en bildik hamasi cümlelerle görünenin üstünü örtmeyi başardı. Konuşmasında, gelişmiş ülkelerin ekonomik olarak kötü durumda olduğunu söyleyen Erdoğan, Amerika, İspanya, İtalya gibi ülkelerin durumunun iyi olmadığını söylediği konuşmasını bakın nasıl sürdürdü: “Dünya takip ettiğiniz gibi ekonomik sıkıntılardan geçerken biz bu yatırımları yapıyoruz. Ekonomik olarak tedbirlerimizi alıyoruz. Geleceği görüyor, vatandaşımızın sıkıntı çekmemesi için çalışıyoruz. Yurt dışına gittiğimiz zaman takdir ediliyoruz. Bunları milletimizden aldığımız güç ile yapıyoruz.”

RÜYA KAYNAĞI OLARAK BAŞBAKAN ERDOĞAN
Türkiye, ancak diktatörlük dönemlerinde görülebilecek bir sosyal yalıtmanın tam ortasında. Olanla, gösterilen arasındaki uçurumun bu kadar büyüdüğü dönemin ruhunu anlatabilecek bir rüya ile bitirelim. Batılı bazı sosyal antropologlar tarafından ‘pop yıldızı’ olarak tanımlanan Başbakan Erdoğan’a hayranlık duyan gençlerden birinden dinlediğim bu rüya Kaş ve Kaş’a yalnızca 3 mil uzaklıktaki Yunan adası Meis’te geçiyor. Meisliler her hafta Cuma günleri Kaş pazarına gelip alışveriş yaparlar.

‘BANA KIZLARI VERİN SİZE PATATES VEREYİM’
Rüyasında alışveriş için Kaş’a gelen bir grup Meisli’yi kendisini suçlarken gören genç kardeşimiz, Yunanlı komşularımızın “bizi sen batırdın. Krizin sorumlusu sensin. Bize para ver” sözleriyle zor anlar yaşar. Ancak pratik zekası hemen çalışmaya başlayan kardeşimiz, Meisliler’den vereceği paranın karşılığı kendisine iki kız vermelerini ister. Rüya bu ya, Meisliler’in yanında da dünyalar güzeli su gibi iki Yunanlı genç kız bulunmaktadır. Meisliler bu teklifi kabul ederler ve kızları genç kardeşimize verirler. Ancak genç kardeşimiz Meisliler’e “siz parayı ne yapacaksınız, size yiyecek lazım” der ve para yerine patates ve elma verir. Üstüne de Meis Adasını kendisine vermelerini ister. Ardından Meis’e gider ve kızlardan sonra adayı da alır ve uyanır… Büyük bir heyecanla gördüklerini anlatan genç kardeşimiz bu manidar rüyayı çılgın bir projeyle de taçlandıracak, Kaş ile Meis arasına bir de köprü yaptığını ekleyecekti.

PROPAGANDA UMUDU ÖLDÜRÜR
Muhteşem Süleyman’ la Polat Alemdar harmanı popüler bir kahramana dönüşen Başbakan Erdoğan’ın halkın hatırı sayılır bir kısmındaki algısı, genç kardeşimizin rüyasında gördüklerini, ülkenin geleceği açısından pek de hayra yormamamız gerektiğini söylüyor bize.
Zira propagandaya maruz kalmış, tek yönlü bilgilenmiş insanların umuda ihtiyacı yoktur.

1196320cookie-checkBu halk propaganda bekçisi mi
Önceki haberAlman faşist ordu fraksiyonu
Sonraki haberVicdan sızlar!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.