Bu kitaptan birkaç ısırık alın… Tadına doyamayacaksınız!

Hitchcock’un Kuşlar’ı
İstanbul’dan getirdiğim birkaç kitabı bavuldan çıkarıp çalışma odamdaki yazı masamda karıştırıyordum. Gözüm camdan görünen ceviz ağacına ilişti. Yemyeşil, olmayı bekleyen ceviz yüklü ağaçta bir tuhaflık vardı; silme kuşla doluydu. Hem de her cinsinden. Tıpkı Hitchcock’un “Kuşlar” filminde olduğu gibi. Ürperdim.

Ve kediler…
Daha iyi görebilmek için ayağa kalkıp, camın yanına gittim. Aşağıya baktım; bir tuhaflık daha: mahallemizin kedileri de ağacın altında hareketsiz bir şekilde bekleşiyorlardı. Oysa ben terasta kitap okurken onları hep kuşların peşinden koşarlarken gözlemlerdim. Kediler hep birlikte kuşlara saldırmak için fırsat mı bekliyorlardı? Bu kadar kuşun ceviz ağacında ne işi vardı? Yoksa kendi kendilerini ceviz ziyafetine mi davet etmişlerdi? Tam fotoğraflık bir görüntüydü; kuşlarla dolu bir ceviz ağacı ve altında bekleşen kediler…

Beklenen misafir geliyor…
Kapı zilinin çalması üzerine aşağıya inip kapıyı açtım; kimse yoktu. Sağa sola bakındım; kapıyı çalan kimdi?

– Benim, ben; FİRMİN…

Sesin geldiği yöne, aşağıya doğru baktım. Saçı sakalına karışmış, gözlüğü burnunun üstüne düşmüş; yaşlı, profesör görünümünde bir fare.
Fareden korkan her insan gibi ben de korkup, bir adım geriye çekildim.

– Korkma, biz tanışıyoruz. Yazar Sam Savege’nin yazdığı “Firmin / Hümanist Entel
Serseri” adlı romanın kahramanı FİRMİN’im. Çalışma odanda ve ceviz ağacının altındaki edebiyat sohbetlerine katılmak için geldiğimde yoktun. Çalışma masanın üstündeki romanımı gördüm. Senden izinsiz kitaplarını okudum. Bu arada ceviz ağacınla ve mahallenin kedileriyle tanıştım. Onlara hikayeler anlattım. Daha sonra da dinleyicilerimin arasına kuşlar da katıldılar. Bugün ise onlara kendimden bahsedecektim; müsaade eder misin?

Tamamlanan tablo…
Şimdi anlamıştım kuşlarla dolu ceviz ağacının ve altında bekleşen kedilerin barış içinde oluşturdukları görüntünün anlamını. Tablodaki eksik olan FİRMİN’di; onu bekliyorlardı.

– Buyur, onlar da seni bekliyorlar.

Firmin’e yolu göstermem gerekmiyordu. O zaten nereye ve nasıl gideceğini biliyordu. İçeri girdi, oturma odasından terasa, oradan da ceviz ağacının altındaki taşa oturdu. Hepsini selamladıktan sonra hayatını doğumundan başlayarak, nasıl okuma öğrendiğini anlatmaya başladı:

Annem alkolikti…
Ben, 60’lı yıllarda Boston’da bir kitapçının bodrumunda doğmuşum. Annem alkolikti. Annemin Moby Dick ve Don Quijote gibi klasik romanların sayfalarından yaptığı konfetilerden oluşturduğu bir beşikte büyüdük. On üç kardeşten en çelimsizi olduğum için bir türlü anne sütü ememedim. Hep itelendim; aç kaldım. Ortalıkta ne bulduysam yemeye başladım. Tek bulduğum ise kitaplardı. Derken okumaya merak sardım; öğrendim de. Kitapçıdaki tüm kitapları yalayıp yuttum; çok geçmeden “mürekkep yalayan bir fare” olup çıktım. Kitaplar benim tek dostum oldular. Kısacası iflah olmayan bir “kitap faresi”ydim artık…

Kendisini dinleyenlerden birisi de bendim. Bana dönerek;

-“ Benimle tanışmak isteyen okuyucuların, Firmin – Hümanist Entel Serseri / Sam Savece / Türkçeye Çev: Kemal Küçükgedik. Kitabını alarak okuyabilirler…

dedi ve anlatmasına kaldığı yerden devam etti.

763830cookie-checkBu kitaptan birkaç ısırık alın… Tadına doyamayacaksınız!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.