Cemal Kutay’ın ardından…

Tarihçi – yazar  Cemal Kutay’ın yaşlılığa bağlı hastalıklardan tedavi altına alındığı hastanede vefat ettiği haberini duyunca yarım kalan işlerimden birini daha hatırladım ve kendime çok kızdım. Onunla birlikte Kurtuluş Savaşı komutanlarından Ali Fuat Cebesoy’un mezarının da bulunduğu Geyve’deki “Ali Fuat Cebesoy Kuvay-i Milliye Müzesi” gezmiştik. Hem gezmiş hem de bütün bir günkü konuşmalarımızı kameraya almıştık. İlerlemiş yaşına rağmen hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden müzedeki Kurtuluş Savaşı kahramanlarının  hemen hepsinin fotoğrafının önünde durmuş ve Milli Mücadele sırasında gösterdikleri kahramanlıkları tek tek anlatmıştı.


Müzeden çıktıktan sonra Ali Fuat Paşa’nın kabrini de ziyaret etmiştik. Gerçi bu ziyaretimiz 10 ocak tarihine, yani Ali Fuat Paşa’yı anma gününe denk gelmemişti ama böylesi daha iyi olmuştu. Kalabalıktan uzak güzel bir bahar gününü dolu dolu geçirmiştik. Belgesel niteliğinde bir çekimdi bu.


Bir başka gün de evindeki arşivinin önünde çekim yapmış, oradaki belgelerin bazıları hakkında uzun uzun konuşmuştuk. Her biri bir anı şimdi. Hem de belgeli bir anı. Çekimler arşivimde duruyor.


Bu yazıda Ali Fuat Paşa’dan söz etmenin gereği yok biliyorum ama, kabrinin Geyve’de olması nedeniyle kısa bir not geçmek istedim. Mustafa Kemal’in Harp Okulu’ndan arkadaşı ve Milli Mücadele’ye ilk katılanlardan biri olan Ali Fuat Cebesoy, 10 Ocak 1968’de öldüğünde cenazesi Geyve civarında, adını taşıyan Alifuatpaşa köyüne gömülmüştü. Yine Cebesoy’un adı, anısını yaşatmak için Geyve istasyonuna verilmiş ve adına burada bir müze açılmıştı.


Geyve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir noktaydı. Düşmanın Geyve Boğazı’nı aşması demek, orta Anadolu’ya açılması ve Ankara’nın tehlikeye düşmesi demekti. Geyve Boğazı’nın elde bulundurulması, o civarda başlayan ayaklanmaların Anadolu’ya sıçramaması anlamına da geliyordu. Yani Geyve Boğazı’ndan sadece düşmanlar değil, isyancılar da geçmemeliydi. İşte Ali Fuat Paşa düşmanın ve isyancıların orta Anadolu’ya geçmesini önlemek için mücadele etmiş ve bunda da başarılı olmuştu.


Bu kısa nottan sonra Cemal Kutay’a dönebilirim sanıyorum. Yaşı 90’ı çoktan geçmiş, hatta 100’e yaklaşmış biriydi. Yine de son nefesine kadar üretmeye devam etti. Bu yüzden önemliydi. Son bir iki yıl öncesine kadar televizyon ekranlarında konuşmalarını zevkle dinliyorduk. Birkaç yıldır yorgun ve hasta olduğu için pek gözükmüyordu. Çok seveni vardı, sevmeyeni azdı. Sevmeyenleri onu tarihçi olmamakla, yanlı davranmakla ve saçmalamakla suçladılar.


Belki tarih eğitimi almamıştı ama, kendisi canlı bir tarihti. Ve çok büyük bir arşive sahipti. Fransızca, Arapça, Farsça bildiği için elindeki arşivi iyi değerlendirdi. O yüzden yazdığı kitaplar önem taşımıyor diyemeyiz. Onun yazdıklarını es geçerek yakın tarih öğrenilemez. Tabii salt onun yazdıkları da bu işe yetmez.


Fakat bir gerçek var ki, o da Cemal Kutay’ın günümüz insanına ve gelecek nesillere bir dönemi ve Atatürk’ü anlatmak için var gücüyle çalıştığı. Çalışmaktan yorulmadı. Erica’sının tuşlarına basmaktan hiç vazgeçmedi. Gözleri “artık yeter, ben devam edemeyeceğim” dediği zaman bile vazgeçmemek için direndi. Belki de bu inançtan aldığı enerjiyle 187 kitap yazdı ve bir rekora imza attı.


Kitapları arasında 20 ciltlik “Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi”, 4 ciltlik “Bilinmeyen Tarihimiz”, 9 ciltlik “Tarih Sohbetleri” 2 ciltlik “Örtülü Tarihimiz”, 2 ciltlik “Sisli Tarihimiz”, 3 ciltlik “Mithat Paşanın Gurbet Hatıraları” adlı kitapları var.


Sadece bu kadar değil elbette… “Türk nedir ne değildir, Osmanlı nedir ne değildir?” Üç devirde irfan ve vicdanının hasreti millet ve devletini arayan adam : Mehmet Şeref Aykut (1874-1939)”, “Osmanlıdan Cumhuriyete son yüzyılımızda bir insanımız: Hamidiye Kahramanı Milli Mücadele Zafer Devri Başbakanı Hüseyin Rauf Orbay’ın Hayatı ve Hatıraları (1881-1964)”, “Etniki Eterya’dan günümüze Ege’nin Türk kalma savaşı”, “143 yılın perde arkası anayasa kavgası ve nasıl bir anayasa”, “Üç devirde bir adam (Ali Fethi Okyar’ın Hayat ve Hatıraları 1880-1943)”, “Türk Milli Mücadelesinde Amerika”, “Çerkez Etem Dosyası”, “Atatürk devri ekonomisi: Celal Bayar”, “Bir Türkün Biyografisi: Celal Bayar”, “Sahte Derviş”, “Tarihte Türkler  Araplar ve Hilafet meselesi”, “Bediüzzaman Said Nursi (1872-1960)”, “İnsanı insan yapmış bir İnsan (570-632) ve günümüze mirası” gibi kitaplarını sayabiliriz.


Cemal Kutay’ın Atatürk üzerine yazdığı kitapların sayısı da oldukça fazla. “Atatürk’ün son günleri”, “Ardında Kalanlar”, “Atatürk Olmasaydı”, “Atatürk Bugün Olsaydı”, “Atatürk’ün beraberinde götürdüğü hasret: Türkçe İbadet” en çok bilinenleri.


Cemal Kutay, Türkçe ibadet konusunda da gücünün yettiğince mücadele etti. Mücadelesini; “Klasik ilahiyatçı olmayı, konuyu kucaklamanın şartı saymadım. Tam aksine görebilme, düşünebilme, ele alabilme, hükme ulaşabilmenin temeli cesaretin, hür tarih düşüncesinin nimeti olacağına inandım, denedim” diyerek açıklıyordu.


400 sayfalık “Türkçe İbadet” kitabında Atatürk’ün bu konuya verdiği önemi; “57 yıllık kısacık ömründe vatan ve milleti için hayırlı ve faydalı ne görmüşse şartları düşünmeden ve zerre ödün vermeden onları kucakladı. Tarihte görülmemiş bir cesaret ve azimle hepsini zaferle mühürledi. Tek bir istisnasıyla. Milletine anadiliyle kulluk hakkını sağlamak son yılların zamanını doldurmuş idealiydi. Kucakladığı bütün mevzularda olduğu gibi aklın, mantığın, bilimin terkibi görüş içinde hazırlığını tamamlamış, kameti, hutbeyi, ezanı Türkçeleştirmiş, sıra namaz surelerine gelmişti. Nefes nasibi daha bir kaç yıl daha devam etseydi bu son himmetini de, kendisine özgü tamlık içersinde noktalayacaktı” diyerek anlatmaya çalıştı.


Atatürk’ün emrinde 11 sene 6 ay 2 gün kaldığını her fırsatta gururla söyleyen Cemal Kutay, artık yok… Uzun yaşadı ama kimseye yakışmayan ölüm ona da yakışmadı.


 


*Yazarın diğer çalışmaları için www.birsenaltiner.com


 

668380cookie-checkCemal Kutay’ın ardından…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.